Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '12

 
Kategori
Magazin
 

Sultan sahur kahvaltılarımıza mı servis yapacak?...

Sultan sahur kahvaltılarımıza mı servis yapacak?...
 

kaynak: plato haber sitesi


Bir Sultan karalamasıdır gidiyor, hadi hayırlısı. Daha doğrusu Sultan mı, Nurgül mü anlamış da değilim ya.

Son verilen bölümde sanki bir yakarış vardı. “Sultan kadar taş düşsün kafanıza” repliğinin içinde.

Özellikle şive meselesine takılmış, Nurgül’e de yakıştırılmamış.

Hani otoriteler söylüyor anlıyorum da, bir de önüne gelenin diline pelesenk olmuş bu, işte bunu anlamıyorum.

Sanki çok doğu şivesi, güneydoğu şivesi bilirlermiş gibi bir de ahkâm kesiyorlar.

Neymiş; Nurgül, entrika dizilerinden sonra böyle bir dizide nasıl yapabilecekmiş.

Neymiş efendim Kürtçe olmadan Diyarbakır olur muymuş.

Kahvaltı da neymiş baklavacı dururken.

Dıt… dıt… dıt.

Nurgül sanki dünkü oyuncu da sırf entrika dizisi oynadı. Yahu bu kadının filmleri ne çabuk unutulmuş. Hayır, entrika dedikleri dizilere bakıyorum “İkinci Bahar”,“Asmalı Konak”  “Ezo Gelin”,  “Aşk Ceza”. Yayından kalkan hariç. Şimdi bu dizilerin neresinde entrika var diyeceğim.

Baldız oldu da çocuk mu peydahladı eniştesinden?

Ablasının kocasıyla mı evlendi?

Kayınçosuyla beraber olup çocuk mu yutturdu kocasına?

Arkadaşının sevgilisini mi ayartı?

Kuzeninin evinde, kuzenin kocasıyla mı beraber oldu?

Modern hayat kumasıyla beraber mi yaşadı?

Kayınpederiyle mi ilişkiye girdi? Yukarıda adını verdiğim dizilerde.

Yani ben entrika diyince bunları anlıyorum, bunlar entrika değilse biri bana entrikayı anlatsın?

Aile’ye saldırı yapılmayan bu diziler ne zamandan beri entrika dizileri oldu? Entrikaya baktığımız yer farklı ya da onların doğruları farklı.

Köylülük yakışmamışmış Nurgül’e!

Uzun, ojeli, bakımlı tırnaklarla, alınmış kalem gibi kaşlarla, allıklı yanaklar, kırmızı rujlu dudaklarla köylü kadını olunurdu bir zamanlar Yeşilçam’da. Onlara çok mu yakışıyordu köylü kadını olmak?

Nurgül'e de onlara ne kadar yakıştıysa o kadar yakışıyor köylülük. Hatta daha fazla yakışıyor hiç kusura bakmasınlar. Kaldı ki burada bir köylü kadın tiplemesi yok. Diyarbakır ne ara köy oldu da halkına köylü deniliyor. İstanbul’dan sonrasına hep taşra diyen zihniyetler bunu söylediklerinde ben yine cehaletlerine verip geçiştiremeyeceğim. Art niyetlerine veriyorum. Entele-dantele bağlanmış zılgıtlarına veriyorum.

Ha şunu deselerdi yöre kadınına uymamış, daha batı kadını havası var diye. Bir nebze anlardım ama o zamanda şunu derdim has Diyarbakır kadını tam da batı dokusunu taşır. Ondaki karakteristik izler; Nurgül’ün gözlerinde mevcut. Kaldı ki taşımasa da bu bir dizi sinema değil. Sinema hata kaldırmaz köylü tiplerken, ojeli parmaklarla görüntü veren Yeşilçam güzelleri gibi sırıtır. Ancak dizi görsellik sunduğu için bu ayrıntının çokta ehemmiyeti yoktur.

Sırf göz doldursun diye ekranlarda boy gösteren ne mankenler izledik, oyunculukla alakası olmayan. Ne çabuk unuttunuz? E.. balık hafızalı bir toplum olunca Nurgül batar oldu ya da Diyarbakır kadını. Kim bilir? Batan artık her neyse...

Şiveye gelirsek kusura bakmasın kimse ama o bölgenin insanından başka kimse o şiveyle konuşamaz. Koçlardan destek de alsa ancak bu kadar yapabilirler. Kaldı ki tam bölge şivesiyle konuşulsa kimse de denileni anlamaz. Bu bir dizi, sinema filmi değil.

Nurgül’de çok sırıtıyor şive diyerek başlayıp tüm oyunculara bunu yakıştıramayanlar yılların oyuncusu Nur Sürer’in bile bunu beceremiyor olmasının nedenini hiç düşündüler mi? Birde Mahsun’un dizisindeki dilin hangi doğu şivesi olduğunun cevabını da tabii…

Ama dili tam da yerinde kullanan var mı derseniz sadece Kerim derim. Hiç beceremeyen de Nur Sürer. Göze batıyor mu peki bu durum. Doğrusu bu açıklarını ustalıkla kapatıyorlar bunu öne çıkarmak isteyenler olmasa eminim kimsenin de çok dikkatinde olmayacaktı bu durum.

Sosyal medyada eleştiriler başlamadan, dizi yayına girmeden önce direk bu konu üzerine yazılarla zaten dikkati o yöne çoktan çekmişlerdi. Yani insanların gözüne birden girmedi şive meselesi.

Kürtçe olmadan Diyarbakır’a gelelim birde.

Diyarbakır göç almadan, Diyarbakır kirlenmeden, kirletilmeden, sadece Kürt kimliği ile tanınmadan önce bu özelliği ile öne çıkarılmadan önce tam da Diyarbakır buydu.

O yüzden Kürtçe neden yok demeden önce Diyarbakır’ı ve Diyarbakırlıyı gerçekten tanımak gerek.

Son yıllarda yansıtılandan uzak gerçek bir Diyarbakır sunuluyor dizide.

Öyle oradan buradan göç almadan önceki Diyarbakır kokusu ve özlemi veriliyor. Diyarbakır’ın dününü bilmeyenler ahkâm kesmesin bugünün mantığıyla.

Baklavasına gelince baklava Antep’e özgüdür, Diyarbakır eyvanlarını bilmeyenler baklavacı aramasınlar.

Kaldı ki üniversitenin gelmesiyle bu değişim de yaşanmıştır şehirde.

Yani sırf eleştireyim diye eleştirenler ezberleri bozulduğu için olsa gerek acımasız davranıyorlar.

Görmek istedikleri Diyarbakır’ı görselerdi eminin bu kadar acımasız olmazlardı.

Kaldı ki dizinin içinde ara ara serpiştirilmiş Kürtçe söylemler var. Örneğin "benamus" diyor sürekli amcasına, Kerim.  Yani namussuz, hayta anlamında argo bir söylem. Doğru da kullanıyor. Yine Kerim "bibi" diyor babaannesine. Gerçi bibi daha çok halaya söylenir ama sanırım kullanmak adına kullanmışlar. Babaannenin tam karşılığı ile söyleselerdi sırıtırdı. Fakat yanlışsa buna yanlış derim.

Kısaca yerinde, göze batmadan ara ara Kürtçe serpmeler olması isabetli bir yaklaşım olmuş.

Tamamen, göze göze sokulan Kürtçe olsaydı Diyarbakır’ın kafalarda oluşan, oluşturulan imajı doğrulanırdı. Ben dizinin amacının bu olmadığını düşünüyorum.

Kullanılan özlü sözler ve replik bolluğu diziye zenginlik ve kişilik katmış. Bunu da göz ardı ediyorlar. Replik yoksunu, birbirinden çalma benzer repliklerle dolu dizilerden sonra alışkanlıkları bozuldu diyeceğim ama Muhteşem’in repliklerinin yaratıcısı Meral Okay, her zaman her dizide bunu bizlere başarıyla verdi. Bundan sonra onun yeri zor doldurulur.  Sultan da farklı replikleriyle içine çekiyor dizinin.

Ve bölgenin kendine has özelliklerini bu sözlerinin içine gizliyor. Tam isabetle.

Okumaya gelen kızımız Sultan’ın dükkânına yapılan saldırı üzerine “hani bölge insanı misafir perverdi?” der. Sultan’da “iyi ya işte kendin dedin misafirperverdi ama sen ev sahibi olmak istiyorsun.” Der.

Gerçekten de ev sahibi olduğunuz noktada savaşta başlar. Anlamazsınız nasıl bir çatışmanın içinde olduğunuzu. Bunu böyle bir replikle tam isabet vermesi de dili ne kadar yerinde kullandığını göstermektedir. Hâlâ şive-kürtçe vs. konulara takılanlar biraz ince alanlara geçsinler bir zahmet.

Bir de "çakma İkinci Bahar" deniliyor diziye. Oyuncularda benzerlik oluşu ve karşılıklı işletmelerin tartışmaları o hissi uyandırsa da Kapalıçarşı dizisinden de esinlendiğini söyleyebiliriz. Ama bunların eleştirilecek olumsuzluklar olduğunu düşünmüyorum. Neticede benzer bir olguda kullanılan yorum önemlidir. Ve de şu an itibariyle de katılan yorum gayet yerindedir. Yani bazıları gibi eseri çalıp üzerine isimlerini yazmamışlar. Şu çokkk çokk meşhur hanım ablalarımız, beylerimiz gibi.

Dizi toplamda iki bölüm yayınladı ama eleştiriler ve memnuniyetsizlikler diz boyu. Eleştiriler diz boyu iken o Pazartesi akşamlarının şaheser yapımlarını solluyor. Girişi iyi yaptı, kitleleri kucakladı.

Benimse merak ettiğim, endişelendiğim konular farklı.

Sultan dizisiyle alakalı henüz izlemeden önceki yazımda da belirtim dizi reyting kaygısı taşımaz diye ve yanılmadım. Kendisini götürür. Ancak yaz sezonunda sürecek ise seyirci kaybı yaşar. Gelecek sezonda da yeni yapımlar karşısında bu reytingini korumakta zorlanır. Bu yüzden dizi eğer yazın sürecekse bence bundan vazgeçilmelidir. Yani şuan anladığım kadarıyla yaz boyunca devam edecekmiş.

İddialı birkaç yapım daha var yaza merhaba diyecek yapımlar arasında. Şimdiye kadar yapımcılar iddialı projeleri yazın yayına almazlardı. Özellikle ünlü oyuncularla yola çıkılmış projeleri. Bu yıl yayına alma nedenleri Ramazan ise, uzun yaz geceleri televizyon başında geçirecek bir izleyici kafilesi gerçekten bulabileceklerine inanıyorlar sanırım. Bunu iyi hesaplayıp hesaplamadıklarını bilmiyorum ama hani işim de olsa yazın keyfini ekran karşısında geçirmem. Ramazan’ın kendine has değerleri içerisinde de beynelmilel diziler yerine başka etkinlikler yapardım. Hani ben işim de olsa bu tercihi yaparken halkın tercihi, hele de şu sosyetik deneklerin tercihi ekran mı olur?...

Diğer merak ettiğim şey ise şu. Dizinin Diyarbakır çekimleri sürekli mi olacak? Bundan sonrasına İstanbul’da mı devam edilecek, yoksa tamamı mı Diyarbakır’da sürecek?

Zaman içinde benzerleri gibi İstanbul ayağı oluşturulursa eğer dizinin amacından şaşacağını düşünüyorum.

Bu da ilk verdiği keyfi vermeyecektir izleyiciye. Bunun benzerleri daha önce sıkça yaşandı. Örneğin Sıla dizisi, İstanbul’a taşındığı anda izleyici kaybına uğradı. Yine zamanında Berivan dizisi.

Tersi durumları olan dizilerde var elbet. Örneğin Asmalı hep Asmalı'daydı, İstanbul geçişleri ise çok kısa ve de yerinde olduğu için izleyiciyi yormamıştı.

Söylemeye çalıştığım böyle bir düşünceleri varsa çok iyi yapmalılar ya da hiç yapmamalılar.

Ve asıl merak ettiğim konu küllenmiş bir aşkı yeniden yeşerteceklerse işte burada dizi hata yapar.

Hem doğu kadınını, hem de kadını genel olarak aşağılar bu mantık.

Son tanıtım fragmanlarından bunu anladım. Hissettim.

Yıllarca her ne nedenle olursa olsun başka bir kadınla yaşamını sürdürmüş bir erkek eşini ardında bırakıyor ve ardında bıraktıklarına bir çocukla geri dönüyor. Kadın buna baş kaldırıyor ve bir hayat savaşına giriyor sıfırdan ve geleneklere karşı. Kadının anlamı olmayan bir yerde.

Sonra da yine o adama evet derse burada ezber bozmamış olacaklardır ki böyle bir konudan gideceklerse şimdiden yanlıştalar. Mesele ezber bozmaktır, benzerleri gibi olmak değil.

Aynı adama yenilme, yeniden onla aşk yaşama üzerine bir kurgu izleyici ne ölçüde etkiler bilemiyorum. Ancak öngörülerimle şunu söyleyebilirim izleyici bu diziye Sultan’ın duruşundan dolayı bağlandı.

Görmek istedikleri kadın profili bu. Yapamasalar da, seslerini duyuramasalar da, gerçek bundan farklı olsa da bir kerede ezberleri bozan bir kadın görmek istiyorlar. Olmayacağını bilseler de.

Yani Şehmus’tan ve onun küllenmiş yeniden doğan aşkından çok izleyiciyi etkileyen kuşatan Sultan’ın bu haksızlığa direnişi oldu.

İlla ki aşk olacaksa, Sultan başka bir aşka yelken açmalı ve daha yerinden oynatan bir oyuncu getirilmeli.

Şehmus karakterine hayat veren oyuncuyla izleyici o aşkı hissetmeyecektir. Şehmus dinamitleri ateşlemeli ama yeniden Sultanla olmamalı.

Hani diziyi eleştirenler şekle takılmayı bırakıp biraz konuya yoğunlaşsalar asıl hataların orada başlayacağını görmeleri de mümkün olacaktır.

Doğuyu-Güneydoğu’yu anlamakta, anlatmakta zordur. Hızlı giriş yapılır bir anda kitleleri de arkanıza alırsınız ama bir yerde yapılan hatayla çakılırsınız. Bu çakılmayı yaşamak istemiyorsa Sultan dizisi şu anki gidişlerinden ödün vermesinler. Ve konudan sapmasınlar. Aksi takdirde dizi şuanki başarısını koruyamaz, benden söylemesi…

 

oyatekin@gmail.com       

https://twitter.com/#!/oyatekin (@oyatekin)

http://yurthaber.mynet.com/yazarlar/tum/1/o.tekin35        

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilmeksizin izin alınmadan kullanılamaz.

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..