Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '13

 
Kategori
Yolculuk
 

Sürpriz bir gün

Sürpriz bir gün
 

İnsanı yolculuklara çıkaran güdülenme, doğru zamanda yanlış yerde olduğunu 'hissetmesi' ile başlar. Düşünmekten bahsetmiyorum zira içerden gelen bu tip etkiler, kendilerini çok yalın ve keskin bir his ile belli ederler. Doğru zamanda doğru yerde olma ve doğru şeyi doğru zamanda yapma şansını yakalamak! Gerisi kararlılıkla birlikte atılan bir adıma bakar.

İşin aslı nereye gidileceği değil, an be an değişen bir yaratıma dahil olma meselesi aslında. Buna bir kere alışmayagörelim sabit olduğumuz herhangi bir yerde bile neşe ve canlılığı besleyen bir frekansta kalmamız mümkündür. Nasıl mı? Esasında bu kişinin mizacına, bakışına, esnek ve katı oluşuna, velhasıl kelam karakterinin kimyasına bağlı bir şey. Sırf bu yüzden bir tarifi yok bu işlerin. Bir rehberi de yok. Hiç kimse bir insana hayatı nasıl daha mutlu, daha canlı, daha coşkulu ve daha huzurlu yaşayabileceğinizi söyleyemez! Tarifler değil ama gidişatı temizleyebilecek tek bir çıkış noktası olduğu da doğrudur; kendine karşı tamamıyla dürüst olmak!

Hatırlıyorum; seneler önceydi. Hayatımın bir dönemiydi. Sürekli aynı şeyleri yinelediğim ve neredeyse bir şeylerin tekrarından ibaret olan günlerden birinde, bir sabah uyanıp düşüncelerimin değil, ilginç bir şekilde 'hiçbir şey yapmama' isteğimin peşine düşerek, ayaklarımın nereye gittiğini bilmeden evimden sokağa açılan kapıyı aralayıp dışarıya çıktım. Yürüdüm, yürüdüm. Sadece izliyordum; etrafı, insanları, araçları,... Bir süre öylesine yürüdüm. Sonra durdum, neden durduğumu bilmiyordum. Bir otobüs durdu önümde. Bindim. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Öylece gittim duraklar boyu. Ta ki en son durakta şoför tarafından uyarıyı duyana dek. O noktada indim. Bir süre durdum. Tuhaf bir rahatlama içindeydim. Düşüncelerimi izlemiyordum. İçimden gelen o sesi dinliyordum!

Ayaklarım beni bir kumsala götürdüğünde, o günü herhangi bir şekilde planlamadan, kimseye söz vermeden, düşünmeden beni bu noktaya getiren ve 'farklı bir hale geçmeme izin veren' o etki ile birlikteydim. Beni bir yerlere çekiştiren, bir şeyler isteyen, soru soran, cevaplar bekleyen sesler yoktu! Etraf sessizdi. İçim sessizdi. Sahilde bilmiyorum ne kadar zaman öylesine yürüdüm. Bir köpek arkadaş oldu bana. Sessiz ve derinden... Dalgaların sesi vardı sadece; kendi varoluşlarını yaşıyordu kum, deniz, güneş ve etrafımdaki her şey. Bir ben vardım bir de sessizlik. O zaman anladım. Benliğimi dolduran bir sürü detayın gereksizliğinin farkına vardım. Benim için önemi ve değeri olmayan şeylerin hayatımda yer işgal ettiğini gördüm. Her ne türden olursa olsun; hissettiğim her şeyin önemli olduğunu ve her şeyden daha çok 'kendimi dinlemenin gerekliliğini' bildim.

O gün, kalabalıklardan kendimi çekip çıkardığım, içimden gelen o yalın ve keskin etkinin peşine düştüğüm bir gün olarak hafızamda tazeliğini hala daha korur. Hiç kimsenin yardımı olmaksızın kendi kendimi rahatlattığım, huzurun her daim içerden gelen bir şey olduğunu anladığım ve insanın kendini boşaltma gerekliliğinin ne kadar vahim derecede önemli olduğunu kavradığım bir gündür aynı zamanda. Benim sonraki yolculuklarıma referans olacak bir gün!

 
Toplam blog
: 118
: 631
Kayıt tarihi
: 07.10.13
 
 

İnsanın kendinden bahsetmesi meselesi benim için zor konuların başında gelir. Bu anlamda söyleneb..