Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '11

 
Kategori
İnançlar
 

Sürüyü takip eden keçinin, deveyi takip eden eşeğin, aklı olmayan da herkesin..

Sürüyü takip eden keçinin, deveyi takip eden eşeğin, aklı olmayan da herkesin arkası sıra gider.  

Allah buyuruyor kullarına oku, yaz ilerle. Geleceğin kurtuluşu, akıl, ilim, idrak ve irfandadır. Onun için aklı olan her kul okuyup yazıp öğrenmeli. Okuyup yazmak insanı, toplumda farklı kılar. Onu diğerlerinden ayırıp, bir başka renkte ona özellik ve güzellik katarak onu başkalarına karşı ayrıcalıklı eder. 

Herkesin bildiği üzere Hz. Muhammed (S.A.V), dinde artık son peygamberdir. Kıyamete kadar Kur-an ‘dan başka artık bize, ne bir kutsal kitap indirilecek. Ne de bir başka peygamber gönderilecektir. İşte bu yüzden artık bize doğru yolu bunlar ışığında kıyamete kadar aklımız öğretip, aklımız gösterecektir. 

Onun için insan olan herkes, okuyup yazıp öğrenip aklını geliştirip büyütmeli. Büyüyen aklıyla büyük düşünmeli. Düşündüğü gibi de güzel yaşayıp insan olmalı. Allah yanında da takva sahibi olanla, olmayan (ilmiyle amel edenle, etmeyen ) hiçbir olur mu? 

Yoksa Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV), hiç boşu boşuna lüzumsuz bir laf söyler mi? “İlim, Çin de bile olsa, gidip alın.” Demiştir. Yine O, demiştir ki, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” “İlim Müslüman’ın yitik malıdır. Nerde bulursanız alın.” 

Demek ki, akıl, bizim için başımızda duran gizli bir mücevherat, gizli bir hazine. İnsan var olan hazinesini kullanmasını bilmezse yoksul olup, fakir kalır. Onun için akılsızlık insanı hayvana yakın kılar. Çünkü Akılsız baş mezar taşına benzer. Her ikisi de boş bedeni bekler. Birinde akıl, bir diğerinde de ruh yoktur. (C.Karaç) 

O nedenle de akıl yoksulluğu, mal yoksulluğundan bin kere daha bir insan için kötü ve acıdır. Acı olduğu kadar da utanç vericidir. Çünkü Allah çalışıp çabalayan her kuluna, çalışıp kazanması oranında rızıkta verir. Mal mülk de verir. Ama hiç kimse, çalışıp çabalamakla Allah’ın kendisine vermediği aklı, bu dünyada asla kazanıp elde edemez. 

Akıl, para ya da mal, mülkle de bir başkasından satın alınıp kullanılmaz. Bu dünyada her insana verilen akıl, ancak insanın kendi başına yeter. Bir başkasına yetmez. Vermek istese bile veremez. Çünkü bir başkasına akıl vermeye hiç kimsenin gücü yetmez. 

Vermeye gücü yetse bile, hiç kimse bir başkasının aklını beğenip almaz. Zaten akıl, bir olgunluğu, bir olgunlaşmayı ifade eden bir yetidir. O da elle tutulup, gözle görülüp beğenilip alınıp satılacak bir şey değildir. Ama aslında bir insan için o her şeydir. 

Bu her şeye güç yetiren aklı, ola ki parası olan birisi derse ki, bende yeter ki, para olsun. Ben de başkalarının aklını kullanıp çalıştırarak para kazanırım dese bile, çalıştıracağı o akıllı insanı bulup doğru yönde kullanmaya da akıl lazım. Onun için adam sana, zaten aklını değil, aklının ürünü olan bilgisini satar. Bilgiyi kullanmaya da akıl gerekir. Öyle değil mi? 

Demek ki, akılsızlığın dünyada başka bir çaresi yok. Olmayınca da insanda akıl, düşünce, insan nereye gidip, gelineceğini bilmez. Boş yere dolaşıp durur. Ya da sonunda herkese muhtaç olur. Oturup şaşkın, şaşkın herkese bakıp durur. Bu haldeki zavallı bir insana, dilim varmıyor söylemeye ama artık böyle bir insanın iki ayaklı bir hayvandan farkı, ayrıcalığı kalmaz. Çünkü akılsızlık, insanı, insana bağımlı yapar. Mağdur eder. 

Şimdi Allah aşkına bütün hayvanları birer birer gözünüzün önüne getirip iyice bir düşünün. 

Keçiler, koyunlar, kuzular, inekler, atlar, eşekler, aslanlar, kaplanlar, kurtlar, kuşlar, çakallar hepsi birbiriyle aynı renk ve biçimde olup, aynı şeyleri yapıp edip yaşamazlar mı? 

Hepsinin hayat tarzı, hep birbirinin aynı değil mi? 

Hep aynı şeyleri yiyip içip, birbirine benzemezler mi? Hepsi birbirinin aynı hal ve hareketleri yapıp edip yaşamazlar mı? 

Hepsi öndeki birbirisini arka arkaya takıp edip gitmez mi? 

İşte insanları hayvanlardan ayıran en büyük özellikleri burada ortaya çıkar ki, o da sadece insana verilmiş olan akıl içindeki düşüncede saklıdır. İnsan, aklına ne kadar çok düşünce seçeneği sunabiliyorsa, o derecede de yaşadığı hayatı kolaylaştırıp güzel yaşayan iyi bir insan olur. 

Demek ki; Akıl ve düşünce insanı çok renkli bir insan yaparken, akılsızlık ve düşüncesizlik insanı, tek renkli bir hale getirir. Tek renklilik insanı, robotlaştırır. İnsan olmaktan çıkarıp komut alan düz bir hayat yaşamasını sağlar. Bu da insan olana yakışmaz. Çünkü her insanın dünyaya bir geliş sebebi var. O nedenle de böyle bir hayat şeklini seçip yaşamak, insan olana yakışmayacağı için böyle bir hayat şekli, ancak hayvanlara özgü yaşanılan bir hayat şekli olur. 

Öyle değil mi? 

O halde akıl ve düşüncesini kullanmayıp düz bir hayatı tercih edip yaşayanlar, er ya da geç en sonunda tek renkli insan olurlar. Tek renkli insanların arzu ve istekleri sınırlı olacağından sayıları artıp çoğaldıkça, ister istemez o toplumda koca bir renksiz insan topluluğu oluşur. 

Dünyada insanı hayvanlardan ayıran en büyük, tek özellik akıldır. Aklı olan insan hindi gibi düşünmez. Önce okuyup öğrenir sonra düşünür. Düşünen insan iyiyi kötüyü birbiriyle kıyaslayıp muhakeme ederek iyiyi kötüden ayırıp neyin doğru, neyin yanlış olduğunu aklınca idrak eden akıl sahibi, artık bir şeye doğru ya da yanlış inanmış olur. 

Bir şeye inanan insanda artık inandığı değer ya da şeyler hakkında kendince yeterli bilgiye sahip olduğundan, konu hakkında vicdanında bir değerlendirme yapıp, bir karar oluşturur. Değerlendirilen şey ya da konu hakkında oluşturulan karar gereğince kişi artık iradesini kullanıp eyleme geçer. Vicdanı rahat bir şekilde, verdiği kararın uygulanması yolunda irade kullanıp eyleme geçen bir insan, artık verilen karadaki sonucun kendi kaderini oluşturacağını çok iyi bilir. Ve eyleminin sonucuna da vicdanen rıza gösterip katlanır. 

İnsan olan kendisine verilen aklı, her kim ve ne için kullanacak olursa olsun. Vicdan ölçüleri içinde daima doğru olup, dürüst kullanmalı. İnsanı, Hak bilip, Hak’tan yana doğru olup dürüst yaşamalı. Her şartta insan olup, insanlık onurunu korumalı. İnsan, bütün varlıklara kendi değeri ölçüsünde değer verip yaşayıp yaşatmalı ki, gerçek manada kendi de insan olup, insanca yaşayıp yaşatabilsin. 

Yoksa aksi takdirde, sürüyü takip eden keçinin, deveyi takip eden eşeğin, aklı olmayan da herkesin arkası sıra giden bir insan gibi olur. Böyle bir insanın da malum olunduğu üzere …. farkı olmaz. 

İnsan olup, aklını kullanıp düşünerek insanca yaşayanlara selam olsun. 

26.06.2011 

Cahit KARAÇ  

Şair, Düşünür ve Yazar 

 
Toplam blog
: 322
: 1004
Kayıt tarihi
: 08.03.08
 
 

1953 Elbistan doğumluyum. Lise mezunuyum. Kamuda çalışıyorum. Evliyim ve iki çocuk babasıyım. Ken..