- Kategori
- Şiir
Tadım yok...
alıntı
Sarısına kara çaldım güneşimin bu gün
Kırdım güvercinlerimin kanatlarını…
Evlat kahrı görmüş ana gibi mahzunum
Dokundukça etime, sızlar kalemim…
İki kelimenin arasına sıkıştırırım
Yarım asra yakın ömrümü…
Ekişi elma yemiş gibi büzüşür damağım
Tadım yok…
Falezlerden bakarken denize
Bir baş dönmesi…
Bir uyuşuk
Bir karınca gezmesi…
Taş kesiği
Kemik sesi
Ah sesi…
Köpüğüne kan bulaşmış dalganın…
Sanırdım ki Samanyolu dedikleri
Çok uzakta ışıktan bir yol…
Bir irkilme mesafesi
Suya dalmış bir ceylanın anlık gafleti…
Ve yıldızlar olduklarından daha da küçük…
Mayısta çiçeğe durmuş domates çiçeği
Ben sizi hep sevdim…
Tavukkarası baksam da güne karşı…
Dudak tiryakiliği benim korkularım.
İki satır karalasam,
Tandırdan yeni çıkmış lavaş arasına,
Yayık tereyağı sürmüş kadar mutluyum…
Ama şimdi iğreti.
İrin akan yara varmış gibi yüzünde
Saklar bi yanını sayfalar…
Öykündüm kendimden.
İrkildim güz yağmuru değmişcene tene
Soğuk soğuk…
Ben şimdi hangi menekşenin gözlerine bakayım…
Hangi kil kap dolusu su kandırır
Benim sususzluğumu…
Hangi sazı ayırsam yurdundan
Hikayet eder bana…
Hangi bozkırı görsem
Dumanı üstünde
Düdük düdük…
Tepeler alçak…
Tepeler yüksek…
Ağaçlar var
Ağaçlar yok…
İnsanlar gördüğüm kadar
Adları yok…
Ne yerler ne içerler
Nasıl yorulurlar
Sürerken tarlaları…
Terlerine karışır mı toprağın tozu…
Çatlak mı çıkar gülüşleri de
Yüzleri gibi…
Kim yapar
Kim getirir öğlen azıklarını
Ayranda mı içerler hala,
Yemekte bulgur pilavı…
Sakın el sallama…
Mendilinde izi kalır