Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '08

 
Kategori
Sinema
 

Tanrı ile sohbet

Tanrı ile sohbet
 

İçindeki sesin nirvanaya ermiş hali Tanrı ile Sohbet


Film, Neale Donald’ın hayat hikayesini anlatıyor. Neale bir araba kazasında yara alır ve işini kaybeder. Bir süre sonra evini de kaybeder. Geçimini çöp toplayarak sokakta yaşamaya başlar. Ölmemek için mücadele eder.

Sonra bir gece Tanrı’nın kendisiyle konuştuğunu sanar ve bu konuşmaları yazmaya başlar. Yazdıklarını kitap haline getirir. Kitabı çok tutulur ve 1.5 milyon dolara satar. Neal zengin olur. Film biter.


Şimdi “filmi izlemesem de olur” diyebilirsiniz.

Hayır. Demeyin.

Her şey o kadar basit değil. İzlerken hem kendi, hem de etrafımdakilerin yaşamlarından kareler aklıma geldi.

Saatlerce düşündüm. Olduğum noktaya ve olunan noktalara baktım. Aynaya baktım. Gözlerimin içine, en derine...

Hepimizin bulunduğu yer, aslında düşüncelerimizin sonucu olan hayatımızı yaşadığımız gerçeğin ta kendisiydi.

Sevdiklerinizle misin, huzur ve mutluluk içinde misin, kendini seviyor musun, sabırlı ve sağduyulu musun, sahip olduklarınız için Tanrı’ya binlerce şükrediyor musunuz, şişman mısın, huysuzun teki misin, hayatına egoların mı egemen, yanlız mısın, hep başkaları mı haksız, kurduğun cümleler hep kendinizle mi ilgili, alkol ve sigaranın esiri misiniz, sık sık suçluluk mu duyuyorsunuz, pasif ve korkak mısınız, kendi hayatına bile sahip çıkamıyor musun, sinirli ve geçimsiz misin, işinden ve hayatından sürekli şikayet mi ediyorsun, kazandığın para yetmiyor mu, sürekli borç mu ödüyorsun, para da olsa, malın da olsa bir türlü mutluluğu ve huzuru yakalayamıyor musun?

Eksik, eksik, eksik...

Yüreğin gönül gözüyle görme yetisi eksik.

Sonuçta hepsi kendi seçimlerimiz.

Acaba bir gün hepimizin tadacağı ölümle gidiceğimiz yerde bu kadar güzel gökyüzü var mıdır? Kafamızı kaldırıp yukarı bakamıyoruz bile.

Güneşin doğuşunu ya da batışını en son ne zaman izledik ya da gökyüzde kaldırıp binlerce yıldızı ne zaman görebildik. Bugünlerde denizin pırıltısı gözlerimizi hiç kamaştırdı mı? Doğanın kokusunu içinize çekerek uzun uzun yürüşlere çıkabildiniz mi? En son ne zaman kendinize zaman ayırabildiniz?

Her gün elin yabancı sigarasına hem beş lira verip hem de bedeninize işkence çektirerek kendinizi zehirleyeceğinize, aynı parayla kirazı, kayısıyı, şeftaliyi satın alıp bedeninize ve ruhunuza hediye ettiğiniz mi?

Hele yaz meyveleri o kadar güzel ki...

Filmi izlerken gözlerim doldu, taştı.

Bu dünyada herşeyden önce aşkın hala yaşanıyor olabilmesi, sevdiklerimiz ile birlikte olabilmemiz, çocuğumuzu doyasıya koklayabilmemiz, sevdiğimiz bir işi yapabilmemiz ve tüm organlarımızın sağlıklı olması...(Örneğin gözlerimiz)

Bir de bunların yanında ilkelerimizle, değerlerimizden taviz vermiyorsak, etrafımıza ışık da olabiliyorsak, yani adam gibi yaşamaya çalışıyorsak bundan daha güzel hediye var mıdır?

O hediye de hepimizin biricik hayatları değil midir?

Aslında Tanrı da, bunu fark edebilmemiz için bir sürü mesaj gönderiyor bize, ama anlayabilene...

 
Toplam blog
: 52
: 7250
Kayıt tarihi
: 08.11.07
 
 

1971 Fethiye'de doğdum.  2000 yılından beri evliyim. Büyüğü 29, 17 yaşında, diğeri 12 yaşında ü..