Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '09

 
Kategori
Mizah
 

Tanrı şakacıdır-1

Tanrı şakacıdır-1
 

Seviyorum komik resimleri:)


Meşhur söz: “Allah sevdiği kuluna, önce eşeğini kaybettirir, sonra buldururmuş”.

Tanrının şakacı olduğunu bundan daha iyi hangi söz ifade edebilir?

Yok başka!

Mübarek madem bulduracaksın, ne demeye önce kaybettiriyorsun? E, şaka yapacak!

Ama biliyorum ki; şakadan anlayan kullarına şaka yapıyor. Mizah sever olmalı zat(!) Nasreddin Hoca’nın her hangi bir eşyasını kaybedip bulduğu yüzlerce fıkrası vardır. Ne mukallit adamdır o da! Bir heybesi kaybolur, bütün köye; “ya heybemi bulursunuz ya da bilirim ben yapacağımı!” diyerek korku salar. Köylüler telaşla arar tarar bulur ve tabii ki sorarlar Hocaya: “Bulamasaydık ne yapacaktınız?” Hoca sakin: “Ne yapacağım, evdeki eski kilimden yeni bir heybe yapacaktım”. Şu naif şakacılığa bakar mısınız! İşte O da Tanrının şaka yapmaktan çok hoşlandığı kimselerdendir.

Televizyonlarda izlediğimiz şaka programlarının yanı sıra, birbirimize yaptığımız eşek şakaları düşünülürse, Tanrı’nın eşeğimizi kaybettirmesi çok hafif bile kalabilir. Öyle ya, biz birbirimize ne absürt şakalar yapıyoruz. Deniz kenarında, kış günü masum masum denizi izlerken birinin aklına diğerini aniden denize itmek geliyor mesela. Ve ittiriveriyor. Diğeri şaşkınlıkla denizi boylarken küfrün bini bir para! Öteki yerlere yatarak gülüyor, küfürler umurunda değil!

Geçen bir videoda izledim. Üniversite öğrencileri. Hafif alkolün etkisiyle uyumuş arkadaşlarına şaka yapıyorlar. Biri özene bezene çarşaf giyerek hayalet oluyor. Diğeri bilgisayar masasının arkasına saklanıp çekim yapıyor. Şaka anında, bizimki yüksek sesle, bir yandan birasını yudumluyor, diğer yandan da “ben de bir zamanlar böyle içerdim işte gençler” deyip; uykudakilerin ortalık yerde bıraktığı bira şişeleriyle kadeh tokuşturup "şerefe" diyor. Eski ayyaşlardan birinin hayaletini oynuyor kerata. Uyuyanlardan biri kanepede, diğeri yer yatağında. Kanepede olan bir süre sonra hayaletin sesiyle uyanıyor. Başını kaldırıp bakıyor! O da ne? Bir hayalet onların şişelerinin başına oturmuş kendi kendine söylenip içiyor. Gözler fal taşı gibi açılıyor, bet beniz sıfıra iniyor ve o muhteşem adrenalinle "..kerim len senin şerefine" deyip" korkuyla diğer arkadaşını bir kaldırışı ve kaçışı var, görmelisiniz! Hele diğeri. Hayatı boyunca her hangi bir yataktan o kadar müthiş bir hızla asla kalkmamıştır. Tabii şakayı kurgulayanlar, gülmekten yerlerde...

Len altı üstü Tanrı’nın benim eşeğimi nasıl kaybettirip, yeniden buldurduğu konusuna gireceğim ha! Hay benim girişime(!) Buraya kadar sıkılmadan okuduysanız ne ala. Ha gayret az kaldı, birazdan gireceğim. Konumuz birazdan milli olacak, alkışlar arasında kendisini MB’nin “sıradakiii” diyen arşiv görevlisine teslim edeceğiz.

Bismillahirrahmanirrahim.
Neden mi besmele çekiyorum? Dedim ya yukarıda, Tanrı’nın şakasını yazacağım. Ne’me lazım, besmeleyle başlamakta yarar vardır diye düşündüm(!)

Dün. Malum ayağım kırık. Koltuk değnekleri ile geçirilecek bir ay sendromu var üzerimde. Korkunç bir ay olacağını bildiğim için, her şeyi gırgıra vuruyorum. Çevremdeki herkes biliyor konuyu. Ben ayağımın üzerine basmayacağım bir ayı şakacı doktora ertelettiğimi söyleyince hem yakınlarım hem de iş yerindekiler “olmaz” dediler. “Daha kötü olur, hem işini yap, hem de o süreci başlat bir an evvel” diyerek haklılık payı yüksek önerilerde bulundular. “Araba kullanamayacağım, en kötüsü bu!” dediğimde de; hemen aralarında pay ettiler beni. “Bir hafta ben getirir götürürüm, bir hafta şu, bir hafta bu” gibi bir sürü dostane öneri. Biri “hiç dert etmeyin ben tüm ay boyunca özel şoförünüz olurum” gibi beni çok mutlu eden ama kesinlikle gözlerimi yaşartmayan öneri de bile bulundu. Niye yaşarsın gözlerim yahu? Ben sevinçten ağlamam ki!

(Kahretsin konuya hala giremedim)

Dün. Malum ayağım kırık ya. Koltuk değnekleri ile geçirilecek bir ay sendromu var üzerimde. Korkunç bir ay olacağını bildiğim için, her şeyi gırgıra vuruyorum. (Telaş etmeyin, aynı paragraf deja vu’su değil, sadece giriş problemim var) (!)

Aslanım Mizah Yaşar! (Kendisini en sağlam alkışlarla sahneye alıyoruz).

Aynı deoksi ribo nükleik asit (DNA) moleküllerini taşıdığım Mizah Yaşar evime geliyor:

“Ben seni kimselere bırakmam, nereye istersen kendim getirir, götürürüm!” diyor.

Eh, Okan yok artık hayatında. Adam kendi işinin patronu. Da, işi öyle yoğun ki; başını kaşımaya zamanı yok! Arada ben gidip, kaşıyıveriyordum(!)

Ve başlıyor yine bizim mizah faslı.

“Bu kaçıncı kırık çıkık vakası?” diye soruyor ilkin.

“Niye öyle diyorsun ki?” der demez, başlıyor parmaklarıyla saymaya.

“Bir, motordan düştün sağ dizin burkuldu, koltuk değneğin oldum yüksek lisans sınavlarına beraber girdik. Ama bana diploma vermediler. İki, yamaç paraşütü yaptın inişte bileğini incittin, yine ben baston vazifesindeydim, okula beraber gittik, bana bir 23 Nisan şiiri bile okutmadın. Üç, karate kursunda belini incittin onbeş gün hastanede yattık, hastanenin berbat yemeklerini yememek için dışardan yemek getirirken, güvelik görevliyse hep ben papaz oldum. Dört, arabayla kaza yaptın yine sağ dizini yerinden çıkardın…” diye devam ederken,

“Oynak benim o dizim o’lum!” diyorum, hafifletici nedenmiş gibi(!)

“Kim oynattı, ben mi? Hem bitmedi daha, araya laf sokma!”

“İyi aman, iyi ki koltuk değneğimsin ha!”

“Ha, o ayrı konu. Senin koltuk değneğin değil, tekerlekli sandalyen bile olurum ben, o ayrı! Ama saymam lazım!”

“E, ne var başka, kamyon kazasını söyleyeceksin değil mi?”

“Evet, onu diyeceğim tabii. Ne demeye kamyon ehliyeti almaya kalkarsın ve ne demeye yeni öğrendiğin kamyonu sürücü kursundan kaçırırsın bakayım?”

“Macera o’lum, macera!”

“Peki, bu seferki maceranın aslı ne?”

“Vallahi bir şey yapmadım. Durduk yere oldu.”

“Kesinlikle inanmıyorum. Düşün bakalım, sen gülerken sağ ayağınla bir yandan da tepinmiyor musun?”

“Evet, ama tepinmekten ayak mı kırılır?”

“Sonra, sen arabaya öfkelenince tekme atmıyor musun?”

“Evet, atıyorum.”

“Çok güzel, bak yavaş yavaş bulacağız şimdi. Sen kapı açılmayınca, tekmeyle açmıyor musun?”

“Vallahi öyle yapıyorum.”


"Kaç kere teklemeleyerek açman yüzünden bozulan kilitler için çilingir çağırdık?"

"E, açılmayınca, yapacak başka bir şey kalmıyor ki!"

“Her neyse, düşün bakalım en son ne zaman bir yeri tekmeledin?”

“Gerçekten anımsamıyorum. Bu saydıkların zaten rutin.”

“Benim bastonluk görevim de rutin zaten(!)”

“Öf! Ne yapayım peki? Atayım mı şimdi ben bu ayağı?”

“Hayır, başka doktora gideceğiz. Hadi hazırlan.”

…..

(O kadar besmeleye rağmen hala konuya giremedim. El mecbur, ikiye bölmek ve “Tanrı şakacıdır-2” ile devam etmek zorundayım. Yapacak bir şey yok(!) )

 
Toplam blog
: 135
: 3170
Kayıt tarihi
: 23.07.08
 
 

Eğitim sürecinin bazı bölümleri Almanya ve İngiltere'de olmak üzere en son PAÜ'den eğitim uzmanlı..