Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '13

 
Kategori
Tarih
 

Tarihi neden değiştiriyorlar - 2 || Versailles'dan Naim Palas'a

Tarihi neden değiştiriyorlar - 2 || Versailles'dan Naim Palas'a
 

Selahaddin Eyyubi


Tarihi yanlış aktarma çabalarına karşı anekdotlar ve bilgiler paylaştığım serimin ikinci yazısına kaldığımız yerden başlayalım..
 
Halifelik
 
İlk bölümde halifeliğin temelini ve nasıl siyasi bir hal aldığını aktarmıştım. Şimdi de halifeliğin kaldırılması ve sonraki süreçten biraz bahsedelim.
 
Bilindiği üzere son Osmanlı halifesi II.Abdülmecid'dir. Halife nedir, nasıldır, neler yapar diyerek gözlerinizi kapatsanız gözünüzde şekillenecek resim o değildir. Günümüzde halifelik taraftarlarının hayallerini vücuda getirsek onunla hiç bir alakası olmazdı.
 
II.Abdülmecid en başta bir hanedan üyesi olarak, Osmanlı Ressamlar Cemiyetinin kurucusudur. Kendisi de profesyonel ressamdır. Papyon takan, piyano çalan, 6-7 yabancı dil bilen biridir. Devrine göre aydın biridir anlayacağınız. Şimdi hani denize girmenin günah falan olduğuna inanan, insanların mayosuna laf yapanların aksine, o mayosunu giyip plaja gidip torunlarıyla beraber denize giren bir halifedir.
 
Bu artık siyasileşmiş ama siyasi gücünü bile yitirmiş ünvan TBMM tarafından kaldırıldıktan sonra, İslam dünyasında kendini halife ilan eden bir çok kişi ortaya çıktı. Bunlardan belkide en önemlisi Şerif Hüseyin'dir. Hicaz kralıdır. Daha 1.Dünya Savaşı sürerken Osmanlı'ya karşı Arap isyanını başlatan kişidir. Üzerinden yıllar geçince Osmanlı'nın mirasına halifelik ilan ederek göz koyması da manidardır. Kendisi bildiri yayınlamıştır, Osmanlı'ya ağır ithamlarda bulunduğu belgeyi internette bulabilirsiniz.
 
Halifelik olgusunun dinde yeri yoktur çünkü dinde aracı yoktur, Rab ile kul arasındadır. Malik-1/172, Abdurrezzak-15916, Ahmed-2/246, Ebu Yağla, Ebu Davud, Buhari, İbni Ebi Şeybe ve daha başka pek çok hadis kitaplarında geçen peygamberin sözü bunu benden daha iyi açıklar.
 
"Ey Allahım, kabrimi tapılan bir put yapma.."
 
Bu konuda biraz günümüze gelirsek, hatırlayın bir kaç ay önce Reyhanlı katliamı ve Gezi Parkı olayları yaşanırken, Tayyip Fas'a gitmişti, Kral da onunla görüşmemişti. Neden olarak bir çok senaryo üretiliyor ama işin gerçeği, yeni Osmanlı hayyalleri ve İslam dünyasının başına geçme, başka bir deyişle halifelik isteyen Tayyip'i kabul etmeyen Fas Kralı VI.Muhammed aynı zamanda kendisini halife ilan etmiştir. Eğer merak ederseniz soyunun nereye dayandığını incelemenizi tavsiye ederim. 
 
Dr.Rıza Nur..
 
Dr.Rıza Nur'la ilgili bugünlerde asılsız iddialar ortaya atılıyor, cumhuriyete karşı olduğu, saltanat yanlısı olduğu, halifelikten yana tavır takındığı gibi birçok çarpıtılmış konuşmalar ve yazılar dolaşıyor.
 
Dr.Rıza Nur'a bu tip yaftalamalar yapılırken kullandıkları malzeme, onun kaleme aldığı hatıralarında o zaman ki devlet adamlarından pek iyi bahsetmemesidir. Kişisel fikir ayrılıklarını başka yerlere çekiyorlar. 
 
Oysaki Dr.Rıza Nur, Lozan görüşmelerine ikinci delege olarak katılmış ve özellikle patrikhanelerin kapatılmasıyla ilgili tartışmalarda, patrikhanenin kapatılması gerektiğini çünkü laik bir cumhuriyet kuracaklarını diğer delegelere belirtmiştir. Yani içinde hilafetin kaldırılacağını da ayrıca belirten bir açıklama. Yorum sizin..
 
Selahaddin Eyyubi'nin Soyu
 
Şimdi kimseyi kırmak istemem ama çakma tarih yazarlarımızın sayısı arttıkça yalan bilgilerin dokunduğu yerler giderek daha duyarlı konular olmaya başladı. Son zamanlarda duymuşsunuzdur, koskoca Selahaddin Yusuf bin Eyyub oldu bize Selahaddin el-Kürdi.. Burada ırkçılığın yanında bir de tarihi kökten değiştirmek var. Bunlar çok yanlış.
 
Selahaddin Eyyubi İbn Haldun'un Mukaddime eserinde açıkça belirttiği gibi Araptır. Kürtlüğüyle ilgili bütün kaynaklar nedense 1972'den itibaren yazılan kaynaklardır. Buraya özellikle dikkat çekmek istiyorum.
 
Kürtlükle ilişkisini bilmek için öncelikle Hezbani Kürtlerini bilmeniz gerekir. Onların Ravvadi aşiretini bilmeniz gerekir ve Yemen'den göç eden babasının bu aşiretin olduğu bölgeye geldiğini bilmek gerekir. Açıp Ramazan Şeşen'in "Selahaddin Eyyubi ve Devlet" adlı kaynaklara dayanan kitabını okumak ve buradan da annesinin kaç kaynağa göre Türk olduğunu öğrenmek gerekir..
 
Versailles ve Fransa
 
Bugünlerde gündemde olan konu, malumunuzdur ki Suriye. Şimdi olayın içine kimler müdahil olma çabasında diye bakınca bir gariplik göze çarpıyor. Hadi ABD, İngiltere ve İsrail tamam, biz zaten onlar ne derse onu yaparız, ama Fransa ve Kanada'da ciddi şekilde buraya müdahil olma çabasında. 
 
Zamanı hemen geri çekiyoruz, geliyoruz 1.Dünya Savaşı'nın sonuna.. Suriye toprakları yüzyıllardır bizim, fakat savaşı kaybettik. Biz daha Sevres'i imzalamadan Suriye ile ilgili konular Versailles'te Almanlar ile Fransızlar ve İngilizler arasında yoğun olarak görüşülmüştür. Yani bize gelmeden önce kendi aralarında kararı veriyorlar.
Kanada zaten eski bir Fransız kolonisi dersek yanlış olmaz, ama beraberce nerdeyse 100 yıl önceki davalarına sahip çıkıyor adamlar dersek yanlış olur. Çünkü onların iddiası daha beteri. Hani Cennetin Krallığı filminde Fransa'dan toplanan Haçlılar geliyorlar ya bu bölgeye, işte adamlar o zamana sahip çıkıp, kaç yıllık Osmanlı toprağında hak iddia ediyorlar. Biz napıyoruz ya tarihi çarpıtıyoruz, ya yalanlıyoruz, ya utanıyoruz, ya abartıyoruz. Tarihine bakıp dış politikanı ona göre ve kararlı oluşturmak gerekir.
 
Mason Şeyhülislamlar mı?
 
Az önce halifelik konusuyla birlikte bizim din konusunda içeriden yozlaştırma çabasını açıklamaya çalıştım. Birazda dışarıdan yozlaştırma çabasına bakalım.
 
Ülkemizde mason denildiği zaman her türlü yanlış bilgi akar gider. Bunu bilenler hemen harekete geçmişler ve internet siteleri hazırlayıp, yalan tarih üretip kişiler uydurup o zamanın diyanet işleri başkanı sayılan Şeyhülislamlardan bazı yerlerde 2, bazı yerlerde 3 tanesinin mason olduğu iddiasını ortaya çıkarıveriyorlar.
 
Tabi iki sonucu oluyor; ya "bu masonlar ne kadar güçlü ve gizemli bak nerelere sızmışlar zaten illuminatide bunlardan geliyor, gladyo..." falan fıstık gibi akıp gelen laflar ya da "sizin şeyhülislamınız bile masondu sen ne halifeliğinden bahsediyorsun.. vs." gibi laflar topluma yavaş yavaş sirayet ediyor. 
 
Adamlar yumuşak karnımızı biliyor, araştırmak yok, doğruya olan bir açlık yok, üflüyorlar, biz de hemen "evet isviçreli bilimadamı ne derse doğrudur" diyerek atlıyoruz. Biraz uyanık olunuz.
 
İstiklal Harbi'nden...
 
Evet geçen yazının bir kısmında bahsetmiştim. Artık İstiklal Harbi'nin yapılmadığını belirli bir genç kesime empoze eden(sistematik şekilde işleyen) bir zihniyet bu ülkede baya yerleşmiş ve işler şekilde hareket etmekte
 
Örneğin, "İnönü Savaşları yapılmadı, orada çatışmalar oldu ufak tefek",eee sonra,"işte bunu geldiler Ankara'ya abartarak duyurdular", eee, "işte milli şeflik falan böyle geliyo".. Biri de çıkıp aga bu nedir demiyor..
 
İnsan gider bi Nutuk okur, hadi senin kafan örümceklenmiştir, siyasi algılarsın, laf atarsın, git arşivlere bak, git İngilizlere, git Yunanlara, git Ruslara bir sor bakalım, onlar ne diyor. Sonra bide şey var Yunan ordusu zayıfmış.. Yapma yaaa!! O yüzden 15 Mayıs 1919'dan 30 Ağustos 1922'ye kadar savaşlar oldu, halk direnişleri örgütlendi, göçler yaşandı vs. vs.
 
Yahu insan bir gider Bursa'ya Ertuğrul Gazinin, Osman Gazinin türbesine bakar, orda içerdeki işlemelerin üzerinde hala duran kurşun deliklerine bir bakar da, utanır o tükürülmeye değmeyen yüzü bir kızarır adamın.
 
Başka bişey çıktı yine, maymun ısırığı.. Neymiş Yunanların iyi, güçlü Kralı Alexander'i maymun ısırmış, oda hastalanıp ölmüş, sonra gelen Konstantin beceriksizmiş, bizde böylece savaşı kazanmışız.. Yahu insanın içinden öyle bir küfür edesi geliyor ki, sen o kadar şehitin kanıyla tarih yazılan savaşı kenara bırak, maymun ısırığına yani bok yoluna giden adamı baş role koy.. Daha kendine bakamamış Kral mı olur...
 
Konstantinden bahsedince son olarak Atamızla ilgili bir anekdot paylaşalım, 9 Eylül'de İzmire girildikten sonra yıl olmuş 1923, kordon boyunda bir akşam üzeri Naim Palas'ın 2. katında Atatürk masasında, yanında garson Rum bir genç, soruyor, bu Kosti buraya geldi mi, geldi paşam, buraya oturdu mu evet paşam, güneş batarken bu rakı içtimi? İçmedi paşam.. Bunun üzerine Atatürk'ün yorumu her şeyi anlatır cinsten, "eşek niye işgal etti o zaman?"
 
Devamı Sonra
 
Yine uzun uzun yazdıktan sonra sıkılmadan okumanızı, yeni bilgiler en azından doğru bilgiler öğrenmenizi ve tabii ki bütün bu yanlışlıkların, yalanların, yaşandığı günümüz Türkiye'sinde hala doğruya olan açlığa sahip insanların yaşadığını hissetmenizi temenni ediyorum.
 
Saygılar..
 
Toplam blog
: 21
: 608
Kayıt tarihi
: 31.07.13
 
 

Yıldız Teknik Üniversitesi - Endüstri Mühendisliği bölümü son sınıf öğrencisiyim.. Toplumbili..