Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '14

 
Kategori
Tarih
 

Tarihte devletlerin yıkılış nedenleri

 
Hangi toplum olursa olsun ülkelerin hatta ulusların yok oluş gerekçelerine baktığımızda genel olarak ortak paydalı neticeleri görmekteyiz.
 
1. Bireysel ahlâki bozulmalar. 
 
Ahlâk aynı zamanda hukuk sözcüğünün atomudur. Duygu ve düşün dünyasındaki huy, mizaç, tıynet, fıtrat, karakter, damar, cibilliyet, haslet, şahsiyet, kişilik çöküntüleri vücudun kimyasını bozmakla kalmayıp kapsamlı sorunlara yol açarak tüm bünyeyi çürümeyle baş başa bırakır. Ekonomik tatminsizlikler, makam ve mevkiide yükselme hırsı, bir diğerinin başarısını özentiden öte çekememe, kabullenememe kin gütmeyi beraberinde getirecektir. Bir süre sonra tuzak kurmalar, ayak oyunları dahası katletmeye varan olumsuzlukları kaçınılmaz kılacaktır. Dolayısıyla hukuk ihlallerini de beraberinde getirecektir. Lokal olarak başlayan husumetler yeterince dikkate alınmayıp erken uyarı mekanizmaları devreye konulmadığı takdirde bölgesel ve de ülke genelinde kaosların, yıkımların da alt yapısını oluşturacaktır.
 
Tek bir birey ile başlamış olan kötü amaçlı duygu ve düşünün, uygulama alanı bulduğunda tüm toplumun çöküşünün faili olması olasılık dışı düşünülüp göz ardı edilmemelidir.
 
2. Bilgi, ekonomi, pozisyon sahibi kişi ve de kurumlardaki liyakat noksanlığı.
 Beceri ve adil dağılımın işlev dışı bırakılması ile uygulamaya konulan çalışmalardan beklenilen verimin alınamaması , 
a.) Adam kayırmacılık,
b.) Babadan oğla geçen yönetim kadroları,
c.) Hukuk alanındaki eşitlik ilkelerinin uygulanmayışı,
d.) Ekonomik gelir dağılımında ben merkezli anlayışın öncelik kazanması,
e.) Bununla birlikte bilimsel unvanların bilirlik ve ilmi çalışmalara göre değil, hısım, akraba, yakınlık ve maddi çıkar ilişkilerine paralel geçerlilik kazanması.
 
3. Kişi hak ve özgürlüklerinin hukuk dışı uygulamalar ile yasal zeminlerde işler hale getirilmesine karşın dokunulmazlık kalkanı ile seçkin zümrelerin oluşturulması.
 
4. Eğitim öğretim kurumlarında ananevi örf, adet anlayışından uzaklaşılması. Tarihsel alt yapı ve gerçeklerin, tarihe kayıtlar düşmüş olan özverili ve başarılı şahsiyetlerin rol model niteliklerinin göz ardı edilerek geçmiş ile gelecek arasındaki bağların koparılması. Bununla birlikte eğitsel, kültürel, toplumsal ve inanç erozyonları ile ülke insanının kendi öz kimliğinden uzaklaştırılması ve başka toplumların rol model olarak sunulması. 
 
5. Henüz okul dönemlerinden itibaren özellikle azınlık vatandaş ailelerinden tercih edilen çocukların yabancı ülke misyon görevlilerince yetiştirilip kendi amaç ve hedefleri doğrultusunda seçkin personel olarak eğitim ve öğretim kurumlarında, siyasi, askeri, güvenlik, yargı, STK ve anayasal kurumlarda üst düzey yönetici olarak görevlendirilmelerinin sağlanması.
 
6. Her türlü yıkıcı ve bölücü inanç merkezli kurum ve kuruluşların halk tabanından başlanmak suretiyle toplumsal yapılanmalarda söz sahibi olmaları. Bunun en belirgin örnekleri Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamalarında işgal devletleri ile yapılan işbirlikçi faaliyetler olarak yakın tarihimizde yaşanmıştır.  
 
7. Özellikle aydın kişi kimlikleri ile yabancı devletlerin amaçlarına yönelik çalışmalarda bulunmak üzere eğitilen istihbarat görevlilerinin toplum mühendisleri olarak söz sahibi konuma getirilmeleri. 
 
8. Ülkelerin dinamiklerini oluşturan iç ve dış güvenlik mekanizmalarının ele geçirilerek hareket kabiliyetlerinin etkisiz kılınması.
 
****
Genel hatları ile belirtmiş olduğumuz bu olumsuz olgu ve oluşumlar bireysel çöküşten başlamak üzere halkların genelini kapsayan yıkımların neden ve nasıllarını açıkça göstermektedir.
 
Dikkat etmemiz gereken; bugün, öncelikle ülkemizde bu gerekçelerin hangileri ile karşı karşıya olduğumuz realitesidir.
 
Çevremizde suçlu ve de günahkâr aramayalım. Geçelim aynanın karşısına ama doğruyu gösteren aynanın karşına dürüst olarak çekup yapalım. Algılayabildiklerimiz kadarını kendi kendimize itiraf etmekten kaçınmayalım. Sonra, kime ya da kimlere istiyorsanız gönül rahatlığı ile sövebilirsiniz.
 
Ben zaten nefsimi sürekli hesaba çekiyorum, diyorsanız, sorun yok. O halde siz, gönül rahatlığı ile alnınız dik, sözünüz pek konuşuyor ve de yaşıyorsunuzdur, zaten. Dahası var mı? Kuşkusuz. Nefes alıyorsak bilelim ki, karbondioksit ve oksijen sirkülâsyonu da kaçınılmaz olacaktır.
 
 
Toplam blog
: 635
: 614
Kayıt tarihi
: 07.09.13
 
 

Şiiri, yazmayı seviyorum..hepsi bu kadar.. ..