Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '11

 
Kategori
Arkeoloji
 

Taşların duygu dünyası

BÜYÜK BULUŞMA VE BAKAN GÜNAY’A GÖRE TAŞLARIN DUYGU DÜNYASI 

Yavuz Ali Sakarya-İngilizce Rehber

9 Ekim 2011 günü şiddetli yağmura rağmen Antalya Arkeoloji Müzesi, en önemli günlerinden birini yaşadı. Yorgun Herakles’in iki yarısını yılların özlemiyle bir arada görmek isteyen binlerce insan, yağmur yaş demeyip, müzeyi ve Herakles heykelinin de içinde yer aldığı Lahitler Salonunu doldurdu.

Heykelin restore edilip, açılış töreninin 48. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin de düzenlendiği günlere yetişmiş olması Herakles’in kenti ziyarete gelen ünlü bir film yıldızının tek başına toplayacağı ilgiden çok daha fazlasını toplamasıyla gerçekleşti.

Heykelin üst yarısının taa Amerika’dan, Boston kentinden getirilmesi, medyada yeterince ilgi uyandırması, gösterilen çabanın çokluğu, bu kadar ilgiyi de beraberinde getirdi.   

Herakles heykelinin açılışının yapıldığı gün, Elmalı Definesi’nin getirilmesinin ardından ikinci çok önemli ve çok özel bir gündü. Hepimiz için böyleydi durum. En azından ben bir rehber olarak, bu tip çalışmaları gördükçe, insanımızın daha bir bilinçli, daha bir duyarlı hale geldiğini düşünüyor ve ait olduğum toplum ve coğrafya adına seviniyorum. 

Açılış esnasında Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, kaçak kazılarla ortaya çıkartılan, yasadışı yollarla yurtdışına kaçırılan, çok sayıda eser bulunduğunu, Bakanlık olarak bunları geri getirme konusunda büyük bir gayret içinde olduklarını ifade ederek konuşmasına başladı. Kaçırılan eserleri geri getirme konusunda geçmişle karşılaştırıldığında çok daha başarılı olduklarını da ifade etti.

Yurt dışına kaçırılan tarihi eserlerin geri getirilmesinde Bakanlığın tüm birimlerinin, özellikle Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün ve Dışişleri Bakanlığı'nın konu ile ilgili bölümlerinin yakın desteği ile bu işin gerçekleştiğini söyledi.

Turizm Bakanı Günay, kendisi göreve geldikten sonra, 2007 ve 2011 yılları arasında geçen 4 yıllık dönem içerisinde, toplam 3.272 tarihi eserin ülkeye yeniden kazandırıldığını, yüzünde gerçek bir mutluluk ifadesi ile dile getirdi.

Eserlerin geri getirilmesinde gösterilen bu özenin, Türk toplumunun giderek daha fazla tarihine, coğrafyasına, toprağına, büyük bir kararlılıkla, sahip çıktığı anlamına geldiğini açıkca belirtti.  

Bunun eseri kazarak ortaya çıkartan Prof. Jale İnan’dan başlayarak, onun üst yarısını Amerika’daki müzede dikkatle inceleyip farkeden gazeteci Özgen Acar’a kadar ve konu ile ilgili olarak yazışan, hukuksal süreci başarı ile sonuçlandıran, yurda getiren , restore eden, sergileyen, kısacası emeği geçen herkese teşekkür etti.  

Heykelin açılış töreninde konuşan Bakan Ertuğrul Günay, Herakles heykelinin alt yarısının  Prof. Dr. Jale İnan tarafından 1980 li yıllarda Pergedeki hamam yapısı içerisinden çıkartıldığını, üst yarısının 1990 lı yıllarda gazeteci Özgen Acar'ın bir Amerika gezisinde dikkatini çektiğini, yazılarıyla konuyu gündeme getirerek ilgililerin konuyla yakından ilgilenmesini sağladığını ifade etti.

Herakles heykelinin üst yarısını satın alarak sergilenmek üzere Müzeye veren Amerikalı iki çiftin başlangıçta, alt ve üst parçaların aynı heykele ait olmadıklarını savunmalarına rağmen, Prof. Jale İnan’ın parçalar arasında tam bir uyum olduğunu gerek resimlerle gerek yerinde yapılan tespitlerle kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanıtlamasının ardından süngüleri düşmek zorunda kalmıştır. Mulajlar götürülmüş, parçaların birebir uydukları yerinde tespit edilmiştir.

Bakan Günay, yarısı olmadığı için ızdırap içinde olan heykelin ait olduğu Anadolu topraklarına dönmesi için Bakanlık olarak israrcı olduklarını, bunun sonucu olarak da 2011 yılında iki güzel kavuşma olayının yaşandığını söyledi.

“Herakles’in topraklarımızdan ayrılması olayı bence 35 yılı geçkin bir olay. Nasıl ki biz heykelin altını 30 yıl önce Perge kazılarında bulduk, inanıyorum ki, heykelin üstü alt parçadan önce yurt dışına kaçırılmış. Bugün burada 40 yıla yakın bir hasreti dindiriyor ve aynı bedene ait iki parçayı ayrılmayacak biçimde bir araya getiriyoruz.” diyen Bakan, bununla da kalmadıklarını, 1910 lu yıllarda Çorum'dan, Hitit başkenti  Hattuşa'dan (Boğazköy=Boğazkale) Almanya'ya götürülen iki sfenksten sadece birinin restore edilerek geri gönderildiğini, ötekinin ise, ellerinde hiçbir geçerli belge yokken, Almanya’da bırakıldığını, aradan 90 yıllık zaman geçtiğini, 1990 lı yıllardan başlayarak sfenksin geri gönderilmesi konusunda çeşitli taleplerde bulunulduğunu ve bu taleplerin her seferinde geri çevrildiğini söyledi ve konuya ilişkin konuşmasını şöyle sürdürdü:  

“Sfenksin geri gönderilmesini talep etmişiz, ama çok da üzerinde durmamışız. İsrarcı olmamışız.  Sanki önceden gelmeyeceği, gönderilmeyeceği konusunda bir kabullenmişlik davranışı sergilemişiz. Ben Turizm Bakanı olarak 2008 senesinde Berlin Fuarı'nda sfenksin iadesi konusunu bir kez daha gündeme getirdim. Beni, alamayacağım, sadece talep etmekle kendimi kötü konuma düşüreceğim konusunda Dış İşleri Bakanlığı’na mensubu arkadaşlarım uyardılar. Sonunda zorlu işin üstesinden geldik ve 2011 yılının  Temmuz ayında Herakles heykelinden önce Boğazköy sfenksini de ait olduğu topraklara getirmeyi başardık.

Her iki örnekte de parçalar birleşiyor. Bugün Antalya’da Herakles heykelinin iki parçasını bir araya getiren bizler, 25-28 Kasım tarihleri arasında da Boğazköy'ün, Hitit başkenti Hattuşa'nın Dünya Kültür Mirası Listesine girişinin 25. yıldönümünde Almanya’dan getirilen Boğazköy sfenksini de Çorum Müzesi'ne götüreceğiz. Boğazköy Sfenksinin İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen öteki eşi de Çorum Müzesi’ndeki yerini almış olacak. Özlem bitecek, hasret bitecek. Acılar sinecek.   

Çünkü ben insanların canı, duygu dünyası olduğu gibi, toprağın ve taşın da duygu dünyası olabileceğine inanıyorum. Henüz bilim bu konuda bize yeteri kadar bilgi vermiyor, ama biz yüzlerce yıl önce doğada elektrik diye birşey olduğunu da bilmiyorduk, ama şimdi doğada böyle bir enerji olduğunu biliyoruz. Belki taşların da canı var ve belki bugün burada, bu alt ve üst parçalar birbirine kavuştuğu zaman, belki inanılmaz, bizim bilmediğimiz dünyada bir sevinç doğacak.Boğazköy Sfenksi de İstanbul'dan ve Almanya'dan gelip Çorum topraklarına kavuştuğu zaman, 100 yıldan bu yana süre gelen bir derin acı belki de sona erecek ve sfenkler birbirlerine kavuşmuş olacaklar. Bütün bu sevinçler inanıyorum ki, topraklarımıza bereket getiriyor. Topraklarımıza turizmin, kültürün, uygarlığın bereketini getiriyor.

Ülkemiz dünyada artık sadece güzel deniz kıyılarıyla değil, doğal güzellikleri ile değil, önemli müzeleri, ören yerleri ve kazılarıyla da anılmaktadır.” diyerek konuşmasını sürdüren Bakan, Roma'dan Osmanlı'ya kadar, ilk yerleşenlerden son yerleşenlere kadar hiçbir ayırım yapmadan Anadolu tarihine sahip çıkmanın bir biçimde olumlu karşılığını gördüklerini bildirdi.

Ülkemizin her alanda dünya çapında tanındığını, artık bir marka değeri durumuna geldiğini, yükselen bir trend izlediğini söyleyen Bakan, “Çağdaş uygarlık düzeyine de sadece nutuk söyleyerek değil, örneklenen benzeri işler yapılarak ulaşılabilir. Bence Atatürk'ün hayali de nutuk söyleyerek değil, toprağın altına ve üstüne sahip çıkarak, hayal olmaktan çıkartılabilir, gerçek olmaya kavuşturulabilir.” diyerek sözlerini tamamladı.

Bakan Günay, tarihi eserlerin geriye getirilmesi konusunda tutarlı ve ilkeli davrandıklarını, bunun da semeresini gördüklerini sözlerine ekledi.  

İzinsiz kazılan, yasadışı yollardan yurtdışına kaçırılan eserlerin bir çoğunun herhangi bir belgeye dayanmadan yurtdışına götürüldüklerine değinen Günay, bunların getirilmesinde yoğun çaba harcadıklarını, Osmanlı dönemindeki kazı çalışmalarında uygulanan bazı anlaşmalara göre yurt dışına giden eserler de  bulunduğunu, o dönemlerde kazı yapan kimselerin anlaşmalar uyarınca buldukları eserlerin yarısını aldıklarını, sözüm ona öbür yarısını da bizim ülkemizde bıraktıklarını söyledi. Bunun da aslında gelecekte tartışılacak konulardan biri olduğunu, bizim toplumumuzda turizm ve arkeoloji alanında yeteri kadar bilinç henüz daha uyanmamışken, bir aldatmaca yaşandığını, sözlerine ilave etti. “Taş yerinde ağırdır, Kültür varlıkları eninde sonunda ait oldukları topraklarda sergilenmelidir.” Diyerek tamamladı konuşmasını. Gerçekten kültür varlıkları zengini Anadolu’da, mağdurların mağduru bu topraklarda yaşayan insanlar olarak bu dileğe katılmamak mümkün mü? Bu aynı zamanda yurt dışına götürülen eserlerin yurda yeniden kazandırılması konusunda sırtımıza daha büyük sorumluluk yüklemiyor mu? Ne zaman uyanacağız, ne zaman canımıza tak edecek, ve topyekün girişimlerde bulunacağız, doğrusu çok merak ediyorum. Yoksa bizler uyanana, değerlerimize sahip çıkana kadar, şahin avını avlamaya, eserlerimiz çalınmaya devam edecek mi?     

9 Ekim 2011, Antalya

 

 

 

 
Toplam blog
: 8
: 1054
Kayıt tarihi
: 31.08.11
 
 

Bir yabancı dil öğretmeni ve turist rehberi olarak yurdumuzu ve anadolu insanını tanımayı ve tanıtma..