Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '06

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Tatil yaraları

Tatil, dinlenme ve eğlenmenin ötesinde, insanların yeni yerler görmesini, yeni insanlarla tanışmasını sağlayan faydalı bir süreçtir. Tanıştığınız bu insanların arasında kalbinizi çelenler de olabilir. O zaman tatil anılarının ardı arkası kesilmez.

Bir de yaz aşkları meselesi var. Son günlerde tartışılan bir konu. Her şeyimiz güllük gülistanlık olduğu için üst seviyede tartışmaları pek severiz. Bazı köşe yazarları, Tatil aşkı nasıl olur, kısa mı olur, uzun mu olur, devamlı olur, bir gecelik mi olur gibi problemlerin çözümü için ciddi gayret sarfediyorlar.

Kadın erkek ilişkisi yalnızca cinsellik mi içerir? Acaba iki insan arasında hiç mi duygusal bir titreşim olmaz? Olursa buna hemen aşk denir mi? Bunlar benim boyumu aşan şeyler. Ben yine de gelişmediğini düşündüğümüz en kaba insanda bile birazcık duygu birikiminin mutlaka bulunduğunu düşünenlerdenim.

Bu durumda cinsiyetleri ayrı olan iki kişi arasında mekanik bir ilişkinin boyutlarını aşacak bir enerjinin doğacağını sanıyorum. Çok kısa da sürse, çok çabuk da kapansa, bu beraberliğin mutlaka insanda bir "yara" açacağını da tahmin ediyorum.

İçinde böyle "küçük bir yara"nın da yer aldığı bir tatil yapmaya herkesin özlem duyduğunu, böyle bir olay yaşamış olanların dönüşte bunları nasıl heyecanla anlattıklarını da biliyorum.

Geçen akşam bir arkadaşımız anlattı. Güzel bir tatil yöresine gitmişler. Deniz kenarı değil de şelâlelerin olduğu tabiat harikası bir yer. Buz gibi, dumduru bir suyun aktığı küçük küçük çağlayanlar...

Hemen paçalarınızı sıvayıp suya girmek istemez misiniz? Onlar da öyle düşünmüşler ve hemen heyecanla girmişler. Biraz sonra çıktıklarında içlerinden biri, dizini bükerek şöyle ayağını kaldırmış ve bir ağrı hissettiğini söyleyip eliyle masaj yapmaya çalışmış.

Sonra eline bir bakmış ki ne görsün : Kan... Bu sefer topuğuna baktığında boydan boya yarıldığını ve kanların aktığını farketmiş. Ne oldu, nasıl oldu, herkeste bir telâş. Kanı durdurma çalışmaları, tütün basalım, ilâç bulalım vs.

İçlerinden biri de suya girdikleri yere doğru gidip bakınca olayı çözmüş. Suyun dibinde gömülü, yarısından kırılmış bir şişe... Zavallı şişe kendi kendini kırıp suyun içine o şekilde dikilemiyeceğine göre, en iyimser ihtimalle, düşüncesiz bir mahlûk birasını içip, sonra şişeyi kırarak suyun içine fırlatmış.

Ben bu konuda biraz daha kötümser düşünüp, o insanlıktan nasibini alamamış zavallının bilerek dik vaziyette kırık şişeyi suyun dibine gömdüğünü düşünüyorum. Benzer olayları deniz kıyısında kumlara uygulayanları siz de görmüşsünüzdür.

Bu tür muzurlukları kendince "akıl" edip insanlara zarar vermek için çekinmeden yapanlara söyleyecek söz bulamıyorum. Hiçbir hayvan takdir edersiniz ki böyle bir şeyi yapma becerisine sahip değildir. Bu yüzden bu kişilere "hayvan" diyemeyiz.

E, insan dediğin de azıcık düşünen, düşününce aklını kullanan, kullanınca da, kendisinin başına gelmesini istemeyeceği bir şeyi başkasına yapmaması gerektiğini bilen bir canlı olduğuna göre, bunlara "insan" da diyemeyiz.

Üçüncü tür bu mahlûkat için hepimize düşen görevler var. Onlara hakaret edip ne haliniz varsa görün demek, içlerindeki şeytanla onları başbaşa bırakmak anlamına gelir ki, bunun sonucu ardı arkası gelmeyecek melanetlerin devamına yarar.

"Bir ton sopa çekeceksin ki, aklı başına gelsin" diye düşünenleriniz de olabilir. Ancak bunların, niye bu kadar sopa yediklerini anlayacak akıl ve mantık yapısına da sahip olmadıklarını düşündüğüm için, bunun da çıkar yol olacağını sanmıyorum.

Yapılacak tek şey, bıkmadan usanmadan bu türleri eğitmektir. Bu görev elbette kendi çapında herkese düşerken, kamu yönetiminde görev alanların da kendi imkân ve şartları içinde sosyal çözümler üretmesi ve uygulaması gerekmektedir.

Sadece adliyelik bir vaka gözüyle bakılarak, tutuklanıp salıverilen âdeta suç makinesi özelliğine sahip kimselerin iyileştirilmesine yönelik hiçbir şey yapılmazsa, hiç olmadık yerde ve zamanda günahsız insanlar zarar görürler.

Bu zararların telâfisi ve tedavisi gerçekten imkânsız denecek kadar zordur. İyilerin cezalandırıldığı, kötülerin yaptığının yanına kâr kaldığı bir toplumunsa muasır medeniyetler seviyesine çıkabildiği tarih boyunca hiç görülmemiştir.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..