Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '11

 
Kategori
Futbol
 

Telefon

Telefon
 

“Hadi baba geç kalıyoruz!...”


Kızına “Maça daha çok var.”diyesi geldi ama maçın önemi aklına gelince kızına hak verdi. Fenerbahçe şampiyonlar liginden elenmiş. Statü gereği UEFA kupasına kalmış ve İspanya’nın bir takımı ile oynayacaktı. Hafta arası olmasına rağmen stadın dolu olacağını düşündü. Allah korusun ya o kalabalık içerisinde kavga falan çıkarsa kızını nasıl koruyacaktı. Bir an bedeninde ve yüreğinde o çok bildik baba olmanın verdiği sorumluluk duygusunun tedirginliği dolaştı.

“Hadi babacığım ama...”
“Tamam, dur çekiştirme çıkıyoruz. Bu arada sıkı giyindin mi?”
“Her şeyimi giydim. Formamı, montumu, atkımı, eldivenlerimi bile... Hadi...”

Her şey üç sene önce üst komşularının taşınmasıyla başlamıştı. Mediha on bir yaşındaydı. Komşularının da onun yaşında bir kızı vardı. Kızlar mahallede kendi yaşıtları olmayınca birbiriyle çok iyi anlaşmışlar ve kaynaşmışlardı. Komşusu fanatik bir Fenerbahçeliydi ve kızı da babasına çekmişti. Mediha bu ailenin yemeyip içmeden Fenerbahçe konuşmasından çok etkilenmişti. Öyle anlatılabilecek bir etkilenme değildi. O uğursuz trafik kazası arkasından ameliyata girerken bile kızına bir isteğin var mı diye sorulduğunda “Fenerbahçe forması” demişti. Tedavisini yapabilmek için tayinini İstanbul’a istemiş. Ondan sonra Mediha arka arkaya birçok ameliyat geçirmiş. Bu sene ise artık eski sağlığına kavuşmuştu. Söz vermişti kızına onu bir Avrupa kupası maçına götürecekti. İşte o verdiği söz bugüne nasip olmuştu.

Stada geldiklerinde gözlerine inanamıyordu. Ortam insanı büyülüyordu. Herşey fantastik bir romanın sayfalarından dökülmüş ya da mükemmel bir aşk şiirinin içinden fırlamış dizeler gibiydi. Aslında Fenerbahçeli değildi. Gençlerbirliği’ni severdi ama Mediha yüzünden Fenerbahçe’ye sempati duymaya başlamıştı. Hatta tayin olduğundan beri iş yerinde diğer takım taraftarı arkadaşlarına karşı Fenerbahçeli olmuştu. Üstelik kızı yüzünden Fenerbahçeli olduğu sene Fenerbahçe şampiyon olmuş ve bu sene de Alex, Anelka gibi dünya yıldızlarını almıştı. Bu da işyerinde Fenerbahçeli olmasını etkilemişti.

Yerlerine geçtiklerinde yanındakilerle konuşuyordu. Bu arada sarı lacivert kartonlarla göze hoş gelen hareketler yapıyorlardı. Bir yandan da Mediha’ya bakıyordu. Küçük kız kendinden geçmişti. Şarkılar söylüyor. Açılan bayrakları gösteriyor. “Baba bak!” Her şey öyle güzel gidiyordu ki... Bütün gazeteler Fenerbahçe’nin kaç atacağını yazıyordu. Öyle ya oynadıkları takım İspanya liginde neredeyse küme düşecekti. Fenerbahçe ise yıldızlar topluluğuydu. Tam bir Fenerbahçeli olmasa da bugün bütün yüreğiyle Fenerbahçeliydi. Her şey bir yana en nihayetinde bir Türk takımıydı.

Maç başladı bir iki pozisyon oldu ama gol olmadı. Fenerbahçe kötü oynuyordu. Bir ara Fenerbahçe çok fazla köşe vuruşu kullandı. Duran topları çok iyi kullandıkları için gol gelir zannetmişti ama olmamıştı. Neyse ikinci yarı belki olur dedi. Bir gol de Mediha’ nın nasıl sevineceğini biliyordu. O yüzden Fenerbahçe bir gol atsın çok istiyordu.

İkinci yarı başladı Fenerbahçe bir iki gol kaçırdı sonra rakip takım kaçırdı. Kızının heyecanına o da ortak oluyordu. Bu arada Fenerbahçe bir gol yedi. Ortalık buz kesti. Yine tribünlerden cılızda olsa tezahüratlar yükseliyordu. Mediha’ya baktı. O sanki bir şey olmamış gibi yine bağırıyordu. Ona uymak istedi ama bulundukları yerde bir tek kızı haykırıyordu.“Fener gol! Gol! Gol!” hani uysa gülünç duruma düşecekti.

Bu arada yanındakiler “Marco yok o yüzden”, ”Oynamıyorlar”, “Selçuk bir düzgün top atamadın be!”, ”Serkan bir orta yapamadın” diyorlardı. Önce bulaşıcı bir hastalık gibi o homurdanma bir anda bütün tribünleri sardı. Sonra Selçuk her topu aldığında yuhalanmalar, ıslıklamalar başladı. O da kızını sevindirememenin verdiği hırsla yuhalamaya, ıslıklamaya başladı. Bu esnada Mediha’nın “Yapma baba” deyişlerini duymadı bile...

Bir ara Selçuk maçı bıraktı ve kendisini protesto eden tribünleri alkışlamaya başladı. Bu seferde tribünde yuhalamaya, ıslıklamaya “Beyler yapmayın” diyenler “Selçuk! Selçuk!” diye tempo tutmaya başladılar. Ne olduğunu anlamaya çalışırken Mediha’yı fark etti. Kızı; o küçük ciğerleri patlarcasına avazı çıktığı kadar bağırıyordu. “Selçuk! Selçuk!”... Bir an her şey anlamsızlaştı. Ne maç, ne o görsel şovlar. O her zaman “Fenerbahçe” diye, “Baba beni maça götür” diye, kendisini parçalayan kızı her şeyi bırakmış kendisine bu üzüntüleri yaşatan takımın en kötü oyuncusu için bağırıyordu. Sustu. Sonrasını duymadı, görmedi.

Eve gelene kadar Mediha kendisiyle hiç konuşmadı. Annesi “Kızım geçmiş olsun, bir daha ki maç yenersiniz.” dediğinde “Tabi anneciğim bir daha ki maç yeneriz. Teşekkür ederim babacığım beni maça götürdüğün için... Yarın okula gideceğim artık geç oldu. Müsaadenizle ben yatacağım. İyi geceler” dedi. Mediha yattıktan sonra hanımı “Yazık! Sevinemedi çocuk...” dedi. Sonra ekledi. “En azından baba kız birlikte oldunuz”. Ertesi gün iş var diye düşündüğünde aklına arkadaşları geldi. Kim bilir nasıl kızdıracaklardı? Ne cevap verecekti. Ne söyleyecekti. Karma karışık duygularla yattı.

Sabaha karşıydı. Mediha’nın odasından gelen iç çekme sesleriyle uyandı. Kızı ağlıyordu belki bütün gece ağlamıştı. İçinde biriken öfke volkana dönüştü ve patladı. Kızını böylesine üzen Fenerbahçe’den nefret etti.

Ertesi gün iş yerinde de korktuğu her şey başına geldi. Kızdırmalar, laf söylemeler, takılmalar. En çokta diğer bölümlerdeki arkadaşlarının telefonları canını sıkıyordu. Öğle yemeği bir işkence olmuştu. İşte tam bu sırada cep telefonu çaldı arayan numara Mediha görünüyordu.


Kızının yenilgi üzerine odasında bütün gece ağladığını hatırladı. Sesini biraz daha sevecenleştirdi. “Buyur kızım” dedi.

“Bilmeni istedim babacığım. Her şeye rağmen inadına Fenerbahçe”
Ve telefon kapandı. 

 
Toplam blog
: 2
: 751
Kayıt tarihi
: 09.02.11
 
 

İstanbul doğumluyum. Fenerbahçe Taraftarıyım. Bursa'da yaşıyorum. Fenerbahçe'ye duyduğum sevdayı anl..