Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '13

 
Kategori
Siyaset
 

Tencereni al da gel!

Tencereni al da gel!
 

Sorgulamayan insan cahildir, sorgulatmayan ise zalim.(TOBA)


Balkonda oturuyorum, etrafı seyrediyorum. Tencere ve düdük sesleri gelmeye başlayınca saatin 21.00 olduğunu anladım. Seslere kulak kabarttım, bir önceki günden daha şiddetliydi. Etrafa bakındım, balkonlara ve pencerelere asılan bayrak sayısı artmıştı. Birçok evde de lambalar yakılıp söndürülüyordu.

Sokağın başından sloganlar atarak gelen küçük bir grup gördüm. Yaklaşınca saydım: Tam 22 kişi. Hepsi de hemen hemen aynı yaşta, 15-17 arası, gencecik çocuklardı. Küfür ve hakaret etmiyorlardı. Attıkları sloganlar Taksim Gezi Parkındaki eylemcileri destekleyen sözlerdi.

Balkonun altından geçerken gruptakilere el salladım. El sallayarak cevap verdiler. İçlerinden bir tanesi bana:

-Amca merhaba! Nasılsın? Tencereni al da aşağıya gel, birlikte yürüyelim. Dedi.

Bu isteğe olumlu cevap vermek isterdim ama biber gazı korkusuyla onlara katılamadım. Çünkü bende astım hastalığı var ve biber gazını solursam ölüme bile neden olacağını biliyorum.

Taksim Gezi Parkı’na gitmeyi ve oradaki gençlere kitaplarımdan hediye etmeyi de istediğim halde bunu yapamayışım da gene o lanet şey, biber gazına bağlı.

Yok mu şu biber gazını yasaklatabilecek birisi? Hatta yasaklanması da yetmez, “Biber gazı sıkanın öldürmeye teşebbüs etmekten” yargılanmasını sağlayacak bir kanun teklifini meclise sunacak bir milletvekili yok mu?

**

Gençlerin teklifi üzerine ben de Oruç Baba’nın önüne “Tencereci”yi ekledim ve bundan sonra Tencereci Oruç Baba (Kısaca TOBA da diyebilirsiniz) olmaya karar verdim.

Tencere bu toplumun gündemine neden oturdu? Nedeni belli: Vatandaşın tenceresi boş! Bu boş tencereyi ocağa koyup altını yakacak değil! O nedenle “Hiç olmazsa çalayım da bir işe yarasın!” diye düşünmüş olmalı.

Unutmadan söyleyeyim: Bir-iki sene önce “Tencereden Al Haberi” başlıklı dört bölümünü yazdığım ama bir türlü tembellikten tamamlayamadığım bir hikayem vardı. Sanırım bu vesileyle en kısa zamanda onu bitiririm. Hikayemin kahramanı “Çelik” de bu kararımdan dolayı çok memnun olacağa benziyor.

**

Memleket toz duman içinde, yani ortalık karışık. Ama şarkıda da belirtilmiştir: Denizler durulmaz dalgalanmadan… Umarım bu gelgitler ülkemin insanlarının lehine sonuçlanır.

Baksanıza biri diyor ki: Filancayı astınız, falancayı zehirlediniz ama şu siyasetçiyi size yedirmeyiz.

Yedirilmeyeceği söylenen siyasetçi de diyor ki “Ben polisimi yedirmem!”

Vatandaşın tenceresi boş dediysek, bundan yamyam olduğu sonucunu mu çıkarmak gerekiyor? Vatandaş ne o siyasetçiyi ne de polisi yeme peşinde! Vatandaş, özgürce, insanca yaşamanın mücadelesini veriyor.

Şaka bir tarafa, şu muhalefete de biraz dokunduralım: Sahi bu muhalefet nerede, ne yapıyor bileniniz var mı? Demokratik bir ülkede sokağa çıkamayan, çıkmayan bir muhalefet olabilir mi?

İktidara giden yolun sokaktan geçtiğini bilmeyen bir muhalefet olabilir mi? Sokaklara dökülün, önünüze geleni kırın, dökün demiyorum; ama demokratik haklarınızı kullanarak sokaktan da vatandaşa bazı mesajlar vermelisiniz.

Tabii boşuna konuşuyoruz. Çünkü bir kez daha iddia ediyorum: Bizdeki “Muhalefet İktidar Olmak İstemiyor”. Yıllar önce söylemiştim, başlığı yaz google’a ve tıkla gör…

Son sözleri gene Tencereci Oruç Baba(TOBA) söylesin:

** Cahille oynaşırken, nankörle paylaşırken, güçlü ile savaşırken dikkatli ol!

**Demokrasi, kendini koruma yeteneği çok zayıf olan bir rejimdir. O nedenle demokrasi ve özgürlük düşmanlarının faaliyetlerini en iyi sürdürebilecekleri yerler demokratik ülkelerdir.

**İkiyüzlülükten yakınıyordu; demek ki daha henüz yüzsüzle karşılaşmamış.

** Değiştir kendini, değişsin dünya.

 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..