Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '09

 
Kategori
Öykü
 

Terapi günlüğü 1. bölüm

Terapi günlüğü 1. bölüm
 

RESİM ALINTI...BENCİL OLMAK BÖYLE BİR ŞEY OLMALI...


Kadın susta kaldı

Kadındı. Yükü ağırdı. Kim bilir ne sıkıntıları vardı da bekleme salonunda yerini almıştı. Onlarca kişi gibi, hayat onu da yormuştu anlaşılan. Kırk yıl az bir zaman değildi. Bu gözler görmüş, kulaklar duymuş, bu eller ne yükler taşımıştı. Şu yorgun bedeninin dili olsaydı neler anlatırdı acaba? Yüreğinde ne sızılar biriktirmişti? Kırk yıl çok zamandı bu dünya dedikleri değirmende, öğütülmek için. Çok… O öyle söylüyordu içinden. O hep içinden konuşurdu. Yaşanmışlıkları dile getirmekten hoşlanmazdı. Unutmayı ise hiç beceremezdi. Oysa unutmak istediği ne çok şey vardı. Elinde olsaydı… Hafızası mı kuvvetliydi yoksa dilinin suskunluğundan yüreğinde mi istifleniyordu? Onca yaşananları niye saklıyordu? Deniz dibinde ki istiridyede saklı inci gibiydi sakladıkları. Değerli olmasından mıydı? Hayır, yüreğine batırdıkları iğne sızılarındandı bunu biliyordu. Elinde kitabı bekliyordu. Okumayı severdi. Bununla birlikte son zamanlarda hep aynı sayfayı okuyordu sayfa otuz beş. Hani, Cahit Sıtkı’nın “yaş otuz beş yolun yarısı” şiirini okur gibi. Sayfa otuz beş. Farkında mıydı, değil miydi? Otuz beşinci sayfa hala ıslaklığını koruyordu. Henüz kurumamıştı hamur kâğıt. Gözyaşlarının gizi olmuştu. Uzun bir süredir… Başını okuduğu kitaptan kaldırmadan diğer koltuklarda oturan hastaları sırayla gözden geçirdi. Sadece bir erkek vardı, onunda hasta yakını olduğu her halinden belliydi. Herkes ne kadar da suskundu. Salondan çıt çıkmıyordu. “Bütün kadınlar mutsuz” diye geçirdi içinden. Arada sekreterin çalan telefonunun sesi, sessizliğin içinde nefes oluyordu. Kiminin elinde bir dergi, kiminin elinde bir gazete herkes okuyordu! Sekreter seslendiğinde sanki derin bir uykudan uyandı. Yerinden kalktı kitabı elinde, çantası kolunda doktorun odasına yöneldi. Kapıyı çaldı ve açtı. Doktor “Hoş geldiniz” dedi kâğıt ve kalem elinde. Adınız, soyadınız, geçirdiğiniz rahatsızlıklar ve ameliyatlar… Kadın sorulanlara tek, tek yanıt verdi. Doktor elleri masanın üzerinde hafifçe gülümseyerek “Evet, şimdi sizi buraya getiren neden nedir?” dedi. Kadın doktora şöyle bir baktı ve gözyaşlarının aktığını, durmadığını söyledi. “Ağlıyorsunuz yani” “Evet, fakat istem dışı, yanımda birileri olduğunda ağlamıyor” “Kim ağlamıyor” Kadın hafifçe gülerek “gözlerim” diye yanıtladı devam etti. “Çünkü ben ağlamak istemediğim halde ağlıyorlar.” “Anladım aslında siz ağlamak istemiyorsunuz; fakat gözlerinize engel olamıyorsunuz. Peki, gözleriniz neden ağlıyor sizce?” “Biri var. Elinde bir balyoz kafama vuruyor, düşüyorum. Başka biri daha var o elimden tutup kaldırıyor. Hayat bundan ibaret düşüyorsun, kalkıyorsun. Kalkıyorsun yine düşüyorsun.” Doktor kadına dikkatle bakarak; “Bu kişileri görüyor musunuz? “Hayır, böyle hissediyorum.” “Böyle hissetmenize sebep nedir sizce?” Kadın… Sustu. Doktor kitaba bakarak, “Okumayı seviyorsunuz hangi kitabı okuyorsunuz” diye kadının elindeki kitabı işaret etti. “Evet, okumayı severim.” dedi ve kitabın ön kapağını doktora çevirdi. Doktor başını hafifçe yana eğerek kitabın adını okudu. “Güzel” dedi. Kadın geçirmiş olduğu rahatsızlıklarını ve yaşantısından herkesinde bildiği kadarını kısaca anlattı. “İzin verirseniz size psikologum eşliğinde bir test uygulamak istiyorum. Amerika’da yüzde yüz doğruluğu kanıtlanmış(?) beş yüz sorudan oluşan bir test ne dersiniz?” “Olur, siz öyle uygun görüyorsanız elbette.” O, ilk defa birine güven duymuştu. Doktor, rahatlatacak bir de ilaç yazıp, “Haftaya görüşmek üzere” diyerek ayağa kalktı. Psikolog “Ben soruyu sorunca aklınıza ilk gelen cevabı vereceksiniz. Düşünmek yok.” Dedi. “Hiç tanımadığınız birinin elinde bir gazete var. Otobüste yan yana oturuyorsunuz. Şahıs gazeteyi okurken siz de eğilerek bu gazeteyi birlikte okumaya çalışır mısınız? “Hayır” “Hayvan sokakta kendi halinde gidiyor, kuyruğundan tutup havada sallar mısınız? “ Hayır” “Yolda yürürken önünüzde giden birinin ensesine vurmak gibi bir düşünceniz olur mu? ... Kadın gülümseyerek “şu saniyeye kadar olmamıştı…” dedi. Ve ekledi. “Tabii ki Hayır”

Toprağını bulamamış tohum gibi çoğu cılızlaşıp, verimsizleşen beş yüz soru bunlar ve benzerleriydi…

Bir hafta boyunca doktorun verdiği ilaç mı rahatlatmıştı? Yoksa ilaç duygularını mı dondurmuştu? Otuz beşinci sayfa kurumuştu. “Nasıl geçti hafta” “Gözlerim ağlamıyor artık” dedi. Doktor güldü. “ Ruh grafiğim nasılmış sabırsızlanıyorum öğrenmek için” “Vallahi bir çift kanat taksam pencereden uçup gideceksiniz melekler gibi. Kendinizle ilgili bir kaygınız yok aslında. Fakat yakınlarınızla, sevdiklerinizle ilgili olarak çok kaygılısınız. Kendinize güvenli, vericisiniz, herkesi düşünüyor bir tek kendinizi düşünmüyorsunuz sizi bencil yapacağım. Kendinizi düşünmeyi öğreteceğim. Rahatsızlıklarınızın da kendinizi düşünmediğinizden kaynaklandığını var sayıyorum. Kadın, “Ben bencil olursam ben olmaktan çıkarım. Öte yandan ben zaten bencil, egosu ön planda olanlardan rahatsızım.” diye üzgün bir ses tonuyla mırıldandı. Doktor bencil yapmaya kararlıydı. (Masanın üzerinde ki dosyaya Nar şist (özsever) ) diye not aldı. Hakkında yazılandan bihaber kadın, susta kaldı.

 
Toplam blog
: 66
: 452
Kayıt tarihi
: 21.01.09
 
 

Udi, bestekar ve şairim. TRT'de bestelerim bulunmakta olup, bazı eserlerim de TRT ses sanatçıla..