Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Terör karşısında basın ve okuyucu ne yapıyor?

Terör karşısında basın ve okuyucu ne yapıyor?
 

Bir subay,sekiz er ve bir korucunun şehit düştüğü 17 Ağustos 2011 Çukurca Saldırısı (Sanal ortamdan)


TERÖR güvenlik güçlerine bin bir tuzak kuruyor. Amaç Türkiye Cumhuriyeti devletini bütün işleyişi ile birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan söküp atmak! Bu gerçeği ilk yıllarında olduğu gibi son aylarda dada sık görmeye başladık. 

BTÖ en ileri silah ve haberleşme tekniklerini kullanabiliyor. Propaganda ile topluma verilen birer iddiadan öteye geçmeyen, mesnetsiz ve belgesiz 'kendinden menkul bilgiler' ile 'etnik ayrımcılık' özellikle gençleri avlıyor. Terörün arka bahçesi yoksulluk, topraksızlık, sevgisizlik, eğitimsizlik, kuşak çatışması, inançsızlık, işsizlik ve geçim derdi ile yüzleşen genç beyinler, değil midir? Bu alanda yetkililerce hiç bir araştırma yapıldımı merak ederim. Kısaca bunalım girdabına düşen bu gençlerimizin başlarına neler gelebileceğini kestirmek için 'müneccim' olmaya gerek yok. İşte bu tür nedenler yüzünden BTÖ etkisini artırmak için en olmadık terör saldırıları düzenliyor. 

Açılım süreci kapsamında uygulamaya konulan Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi doğrultusunda yörede yaklaşık dokuz yılgezerek belgeseller çekmiş birisi olarak neler yapıldığını öğrenebilmiş değilim. Bu kapsamda Türkiye’de ‘eşitlikçi olmayan hukuk’ yanında kimi etnik kökeni farklı olan yurttaşlarımız için; düşüncelerini açıklama, ayrımcılık, gelir dağılımı, eğitim öğretim, işszilik, köylere hizmet götürülmesi, konut edindirme, toprak dağılımı, köy ve şehir adları konularında neler yapılabildi, bilemiyorum. Kaldı ki her toplumda değişik ırk, değişik dil ve lehçeler ile ayrılarak ayrı bir devlet kurmak isteyen kişiler ile siyasi oluşumların bulunması kadar doğal bir gelişme de olamaz. Ne ki bu tür isteklerin var olduğu toplumlarda silaha sarılanalr ile onları destekleyenler sürekli olarak azınlıkta kalmaktadır. 

Otuz yıla yakın bir süre içerisinde maddi ve manevi yönlerden toplumu germekte olan ayrımcılık yalnızca siyaset ya da tartışma ortamında kalmamakta birbirinin devamı olan ‘terör eylemleri’ ile toplumdaki geleneksel ve kültürel birliktelikleri sarsmaktadır. Ne yazık ki Kürt halkı ile BTÖ ayrımı mümkün olduğu kadar korunmaya çalışılsa da bu ayrımdaki incelikler günden güne daralmaktadır bence. Bu süreçte nelerin yanlış gitmekte olduğunu elbette yetkililer daha iyi biliyor ve gerekli tedbirleri de alıyorlardır umarız. Kısaca silahlı BTÖ ile siyasi uzantıları ne yazık ki sinsice can almaktan öte bir iş yapmamaktadır 

Anlaşılan o ki: BTÖ etkisini arttırmak için: Belirli bir merkezden yönetilen teröristler eylemini yapacağı yerde konuşlanıyor. Uzaktan kumandalı kameraları yerleştirerek çekime başlıyorlar. İstihbarat tıkır tıkır işliyor. Bir süre sonra beklenen hedef ya da öldürülecek av hiç bir insani muhasebe yapılmdan, gelen son bir emir ile düğmelere basılarak vuruluyor! Ortalık toz duman. ŞEHİT SAYISI duruma göre değişiyor. Yunus Emre’nin ‘gök ekini biçmiş gibi’ dediği acıklı durum ortaya çıkıyor. 

BTÖ bağlılarının sınırlardan içeriye sızmaları ya da ülke içi odakların çalışmaları önlenemeden terör eylemleri en alt düzeye çekilemez. Ayrıca terörün beslenmekte olduğu alanlar olması bakımından Mahmur Kampı ile diğer köyleşen ortamlardaki yurttaşlarımız bir an önce evlerine getirilemez ve gerekli insani yardımlar yapılamaz ise terör odakları dağıtılamaz. Bir de anı başımızdaki dost ve müttefik güçler T.C. ile ilgili birimlerine terörü engelleyici hiç bir bilgi veremiyorlar (mış!), diyelim. Biz kendi yurttaşlarımıza söz geçiremiyor, bazı gerçeklerimizi paylaşamıyor muyuz? Çözülmesi gereken bu sorunumuzun nedenleri siyaset ile diplomasi düzleminde gizli olmalı. Bence terör için yapılması gereken çok yönlü mücadele için bu tür duyarlıklar da önemli. Yoksa her şey eski tas eski hamam yaklaşımı ile gidecek olur ise vay halimize. Bu konuda Hükümetin alacağı yeni kararların çok etkili olacağını artık ‘anaların ağlamaması’ için gerekli çok yönlü tedbirlerin alınması zamanının geldiği görüşündeyim. 

Kimi siyasiler ile yerel yöneticiler ve kimi kendinden menkul demokrasi tutkunu gazeteci, ne kadar ibret vericidir ki bu terör eylemleri için ‘SİNSİ TERÖRE LANET OLSUN!’ diyemiyor. Son bir aydan bu yana terör konusuna bugüne kadar hiç değinmeyen kimi yazarların bile oldukça duyarlı makaleler yazmaya başlamaları kamuoyunun bilinçlenmesi bakımından takdire şayan. Ancak yine de 'terör' kimi gazete haberlerinde her ne hikmet ise ya onuncu ya da (20). sırada yer alıyor. Oysa dünyada CAN ya da İNSAN HAYATI kadar değerli başka bir değer var mı, ben bilemiyorum! Haberlerin duyurulmasında nice ‘duygusal’, ‘propagandist’ , ‘yanlı’, ‘nemelâzımcı’ ve ‘çıkarcı’ nedenler ile habercilik yapıldığını, kimi kurumsal tutumlar geliştirildiğini bilemesek bile yansıyan durumlardan anlıyoruz bazı gerçekleri. 

Sanal ortamdaki haberleşme çoğu durumları anında yansıtıyor bize. Etki tepki ya da karşılıklı etkileşim denilen ve giderek günümüzde yüz yüze konuşmak gibi bir etki yaratmaya başlayan sanal yazışma çoğu gerçeği de gözler önüne seriyor. Bu çerçevede çok üzücü bir terör olayı yanında bir trafik kazası, ekonomik durum ya da bir başka durum için okuyucular o an içlerinden geldiği gibi yazabiliyor. 

Ancak öyleleri de var ki çoğu zaman kendi düşüncelerini yazmak yerine beğendikleri bir ya da bi kaç yorumu tıklama yolunu seçerek ilgili durum için tepkilerini göstermeye çalışıyorlar. Oysa kimileri de var ki uzaktan kumandalı olarak olsa gerek en olmadık bir: ‘ALLAH rahmet eylesin’, ‘Milletimizin başı sağ olsun’ temennisine bile 'beğenmedim' ya da 'hadi oradan, canı cehenneme' dercesine 'hayır beğenmedim' ya da 'katılmıyorum' alanını tıklıyor. Bu tür tıklamalar yolu ile tepki koyanların oranı da bana göre %5 ile %20 arasında değişiyor. Sanal ortamda ilk sıralarda yer alan bir terör haberinin bir kaç saat sonra, gelen yeni bir kaç haber yüzünden sürüklenerek uzak bir alana yerleştirildiği de oluyor. Bu durum kişilerin tepkilerinin ölçülebilmesi bakımından iletişim sosyolojik için olduğu kadar toplumdaki taraf tutma ya da duyarlılık yönlerinden incelenmeye değer bir konu olmalı. 

Yakında bu tür yazışmaların kısatlanacağını ya da en azından bazı kelime ve kavramların sanal olarak engellenebileceği gibi bir yola başvuurlacağını sanıyorum. Bu da ‘Big Brother’ adlı dev oluşumun çıkarına uygun düşebilir ise neden olmasın! Bu da sanırım ‘ticaret-siyaset-hukuk’üçgeninde kamuoyu baskısını göz önünde bulundurmak gibi bir tartışma sonucu belli olabilir. Bekleyelim, görelim. 

Son bir ay içerisinde yaşananları da değerlendirmeye çalışan Hasan Pulur da haberlerin sıralanışı bakımından bu acı ve utanç verici gerçeği görmüş. ŞEHİTLERİMİZ AŞKINA birlikte okuyalım, iki dakikamızı ancak alır... 

http://gundem.milliyet.com.tr/gazze-seferi-acilirken-/gundem/gundemyazardetay/08.09.2011/1435958/default.htm 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..