Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '08

 
Kategori
Anılar
 

Topacımı isterim...

Topacımı isterim...
 

Foto: Bon http://www.fotokritik.com/1583730


Tahta okul çantalarımızı, o zaman oldukça bol olan oyun alanlarından birisinin ortasına yığar, topaçlarımızla(‘ayı’ derdik) iplerini sakladığımız bir yerlerden çıkarır, hava kararıncaya kadar çevirir, çevirirdik. Topacı olmayan arkadaşlarımız ertesi gün okulda şikayetçi olurlar, her nedense yasak olan bu meşgalemizi öğretmenimiz tektek cebimizden bizzat çıkarır ve okul müdürüne teslim ederdi. Avuçlarımıza iki cetvel vurmayı da unutmazdı.

Bakkallarda bir sandığın içerisinde satılan topaçlar genelde ‘kabaralı’ ve etrafı pembe-yeşil-sarı boyalı olurdu. Amca ve ağabeylerinden ilgi gören şanslılarımız bu kabaraları söktürür, yerine sivri bir çivi çaktırırdı.

Topaç çevirmek hüner isterdi. Deneme-yanılma yoluyla bir hayli uğraşır ve gerekli yeteneği kazandıktan sonra, yerde dönmekte olan topacı, orta ve işaret parmaklarımızı kullanarak, hoop, avucumuza alıverirdik. Açık ve teknoloji kokusundan uzak temiz havada yüzlerce kez çevirmek için fırlattığımız topaç sayesinde kol kaslarımız herhalde kuvvetlenirdi.

Çarşamba ve Cumartesi öğle sonları, pazarları da tümden okul olmadığından, topaç, uçurtma, misket (buna da ‘bilya’ derdik) ve çember, bizim kopmaz parçalarımızdı. Açık havadaki bu haraketlilik yediğimiz besinleri sağlıklı bir şekilde vücudumuza yaktırır, senede bir okulda yapılan aşılar sayesinde (o gün okuldan kaçmazsak) yatağa düşmezdik.

Araçları dokuz yassı-yuvarlak kiremit ve bir toptan oluşan, iki küme halinde oynadığımız oyunun adı önceleri ‘gomünist’ idi. Rakip takım, topla devirdiği kiremitleri tekrar üst üste koyduğunda, “Yaşasın gomüniiiiiiiiiist!” diye bağırırdı. Vorda kapılı evimiz Bolvadin Caddesi üzerindeydi(hoş, şimdi yerinde anamın, ‘gâvurcular bakınca şapkası düşsün, ’ diye tam 2 trilyon harcadığı ama hâlâ bitmeyen apartıman var, ) ve Said-î Nursî su deposuna zikire giderken oradan geçerdi. Bir gün oyunumuzu gözlemlemiş, çıkardığımız sevinç çığlıklarını duymuş. Bizleri çağırdı ve, “Bu oyunun adı cumhuriyettir, ” demişti. Ondan sonra biz, “Yaşasın! Cumhuriyeeet!” diye bağırır olmuştuk.

Bazan renkli kağıt, çoğu kez de gazete kağıdından, yapıştırıcı olarak hamur kullanılmış uçurtmalat, rengarenk ipliklerimizin elverdiği oranda gökyüzüne süzüldüğünde, bazan yumurtalı, bazan haşhaş yağlı, bazan da şekerli dürümlerimizi ısırırdık. Ve doymak bilmezdik; yanaklarımız pancar pancar yanardı...

Günümüz çocukları topacı kitap ve dergilerden tanıyor. Öğretmenler, “Öğretmenim, Hasan misket oynuyor; dersini yapmıyor, ” diye şikayet almıyor. Kaç bahar, kaç sonbahar geçti; gökyüzünde bir tek uçurtma göremedik. Birinci sınıf çocuğu, ‘Çetin, çember çevir.’ fişine yapıştırılmış, sadece çember çeviren çocuğa ait zannediyor çemberi. Ve aslını hiç görmedi; göremeyecek de...

Günümüz çocuğunun daracık odalarda oynayabileceği oyuncakları var, ağırpahalı.

Günümüz çocuğunun bir koltuğa tüneyip, saatlerce başını üzerine eğdiği tetrisleri var.

Günümüz çocuğunun, babasının-anasının içtiği sigaranın dumanları arasında da oynayabileceği atarileri var.

Günümüz çocuğunun, kendisini dört duvar arasında oynayabilme olanağı sağlayan zengin ana-babaları var.

Günümüz çocuğunun yediği pek çok besin değeri yüksek yiyeceği var ama yanakları pancar pancar yanmıyor.

Ve günümüz çocuğunun bol doktoru, bol ilâcı var. Onun için topaca, miskete, çembere, uçurtmaya hiç mi hiç ihtiyacı yok(!).

Ama ben, topacımı isterim...

 
Toplam blog
: 119
: 629
Kayıt tarihi
: 01.10.08
 
 

Eğitimci- Gazeteci-Yazar İlköğrenimini Emirdağ'da, ortaöğrenimini Bolvadin, Eskişehir, Afyon'da..