Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Trafikte Egolarımız...

Trafikte Egolarımız...
 

İşimiz ne olursa olsun, hangi gelir grubundan olursak olalım. Yaya olarak, toplu taşıma araçlarında ya da özel aracımızda mutlaka "trafik"le iç içeyiz. Bir çalışan işe giderken, bir sevgili, sevgilisine koşarken, bir öğrenci derse yetişirken önce trafik denen sistemle muhatap olmalı. Dolayısıyla trafiğin konforu, güne başlarken iş hayatımızın, okul hayatımızın, hatta ilişkilerimizin önemli bir aşaması. Trafikte üstüne süren bir aracın şöförüyle kavga ederek güne başlayan kişilerle karşılaşmışsınızdır mutlaka, burada uzun uzun anlatmaya gerek yok. Ancak bu tür durumların yaşam kalitemizi ne kadar etkilediği ortada. 

Millet olarak trafikte kendimize has bir karakterimizin olduğu sanırım hepimizin kabulu. Bu konuda internette dolaşan bir hikaye de bu durumumuzu çok güzel ortaya koyuyor. Bir Japon, İstanbul’da geçirdiği bir haftanın sonunda fikri sorulduğunda şunları söylüyor: 

“Türklerin evine gittiğinizde, tanımasalar da buyur ediyorlar. Siz oturmadan kimse oturmuyor. Siz sofraya geçmeden kimse geçmiyor. En iyi yere sizi oturtuyorlar. Siz yemeğe başlamadan kimse başlamıyor. Zorla her yemekten tattırıyorlar. Siz kalkmadan kimse, evin çocuğu bile sofradan kalkmıyor. Çay, kahve, meyve, ikram bitmiyor. Herkes sizi rahat ettirmek için uğraşıyor. Kumandayı elinize veriyorlar. Sırtınıza, altınıza yastık konuyor. Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmıyor. Gitmeye yeltendiğinizde bu kez bırakmıyorlar. Yataklarını veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatıyor.
Sonra evden çıkıyorsunuz ayni adamlar 180 derece değişiveriyor. Herkes arabasını üstünüze sürüyor. Arabanın burnunu çıkarmazsanız kimse yol vermiyor. Kornalar, küfürler. Şerit değiştirmek bile mümkün değil.
 

Yayaysanız ışık olmayan bir geçitten mümkünü yok geçemezsiniz. Evde öyle, arabada böyle, nasıl oluyor? Bu işi çözemedim!” 

Gerçekten bizi trafikte bu kadar farklılaştıran nedir? 

Bence, bu farklılığımızın sebebi yönetemediğimiz egolarımız. Öncelikle "yol vermek" bizim için bir işkence adeta, bu durumda "yol kapmak" ise başarımız. Yaya geçidinden geçmeye çalışan bir "anne çocuğa" dahi yol vermemek "o yol benim" egomuzundan başka ne olabilir. Yine şerit değiştiren ya da ara yoldan çıkan bir araca "yolu kaptırmamak" ne büyük erdem! 

Aklımızdan geçen hep şu: "Ben geçeyim de, arkamızdaki yol versin." Sen yol versen ne olur? Olmaz! Egomuzu tatmin etmiş olmayız. 

Elbette olur olmaz her durumda "yol vermek" doğru değil. Trafiğin belli bir akışı var, ancak bunu bahane olarak göstermek de kolaycılığımız bana göre. 

Ben, ara yoldan çıkan bir araca, sinyal verip şerit değiştiren bir araca ya da karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir yayaya trafiğin akışını aksatmamak kaydıyla yol vermek için çaba gösterenlerdenim. Bugüne kadar da yol vermeyip, yol kapıp sonrasında yanımdan hızla geçen her araçla da mutlaka bir sonraki ışıkta ya da tıkanan trafikte sonuçta yan yana durduk. 

Siz de deneyin! 

Böylece hem trafikte kazaları azaltarak maddi manevi hasarların önüne geçin. 

Hem de trafikte yüklendiği stresten dolayı yaşam kalitemizi düşüren insan sayısı azalsın. 

Sevgiyle... 

 
Toplam blog
: 64
: 810
Kayıt tarihi
: 07.07.10
 
 

www.ibrahimkayral.com ..