Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '18

 
Kategori
TV Programları
 

Truvalı Helen ve Kral Menelaus

Truvalı Helen ve Kral Menelaus
 

Vedat, Berrak'ı Truva Atı görevine hazırlarken, Truva Atı'nın tarih sahnesine çıktığı hikayeyi de bize kısaca anlatıyordu. Efsaneyi düşününce benzerlikler yok değil.

" Helen,çocukluğundan beri çok güzeldir. Hatta daha çocuk yaşta Yunan Kralı Thesus tarafından kaçırılır, fakat abisi onu kurtarır. Helen'in  babası Tyndareos kızını ne kadar çabuk evlendirirse o kadar iyi olacağını düşünerek tüm taliplerini çağırır. 99 aday gelir. Helen'in babası zorda kalır çünkü kızını hangisine verse diğerleri başına bela olacak, savaşlar çıkacak ,kanlar dökülecektir. Taliplerden biri olan Odysseus'da bunu farkerder. Belli ki Helen'i alan kısa sürede ölecektir. Bu yüzden krala bir teklifte bulunur. Tyndareos' a talip olunması için şart koşmasını ister. Bu şart Helen kimle evlenirse bunu koşulsuz kabul etmek ve bu evlilik bir tehlike altına girdiğinde yine koşulsuz biçimde onu kurtarmak için savaşmaktır. Zaten tüm Yunanistan'ı, Truva'da birleştiren de bu sözdür.  Fikir kralın hoşuna gider, talipler de kabul ederler. Odysseus fikri bulan olarak Helen'in kendisine verileceğini düşünür ama kral kızını, güç bakımından daha faydalı bulduğu Menelaus ile evlendirir. Helen, Menelaus'u sevmez ama boyun eğmek zorunda kalmıştır. Bir çocukları olur.

Diğer tarata ise Truva'nın küçük prensi Paris, Afrodit tarafından kendisine vadedilen aşkı aramaktadır. Helen'in güzelliğini duyar ve aşkının o olabileceğini düşünür.  Paris'in babası gerginlik yaşadıkları Yunanistan' a iyi niyet elçisi göndermek ister. Bunu fırsat bilen Paris, abisi ile birlikte Yunanistan'a gider. Gemiden indikleri akşam kendileri için verilen yemekte, Paris, Helen'i görür ve ona aşık olur.  Abisi Hektor kardeşinin ne kadar etkilendiğini farketmiştir ve onu uyarır. Helen' de Paris'i gördüğü anda hiç hissetmediği şeyler hisseder. Afrodit, Helen'e de dokunur ve Helen karşı koyma gücünü yitirir. Gitme günü geldiğinde Helen' de Paris ile birlikte kaçar.

Paris'in abisi ,Helen'i geri yollamak için çok uğramıştır ama başarılı olamayınca ailesi için savaşmak zorunda kalır. (Mustafa gibi) Evlilik tehlikeye girmiştir. Krallar sözlerini tutarlar ve birleşerek bu evliliği korumak için Truva'ya gelirler. Savaş  yıllar sürer ama surlar aşılamaz. Sonra en akıllıları olan Odysseus'a danışırlar. Odysseus, deniz tanrısı Poseidon'un simgesi olan bir at heykeli yapılmasını söyler. İçi askerlerle dolu bu ahşap at heykelini Poseidon'a sunup başka bir sefere saldırmak üzere gitmiş gibi yaparak Bozcaada'ya saklanırlar. Savaştan bıkmış olan ve zafer sarhoşu olan Truvalılar heykeli içeri alırlar. Gece olunca askerler atın içinden çıkıp şehrin kapılarını açar ve adaya işaret verirler askerler gelerek Truva'ıyı yakıp küle çeviriler. Kral Melenaus, Helen'i bulup öldürmek için  kaleye girer. Ama Helen'i gördüğünde tanrıların sonsuz bir sevimlilikle süslediği bu kadına yeniden aşık olur ve onu öldüremez. Karsını da alarak Yunanistan'a gerdi döner. (Sanırım Vedat'ta bu kısıma tutunuyor) "

"Menelaus, eğer onu gerçekten öldüreceksen,
hayır dualarım seninledir.

Ama bunu hemen yapmalısın.
Bakışları senin yüreğini eritmeden yapmalısın.
Sonra bakışları beynine işler; çünkü bakışları ordular gibidir.
Ve bakışları nereye düşerse, kentler yanar.
Külleri onun iç çekişleriyle uçup gider.
Ben onu tanırım Menelaus
Sen de tanırsın, ve onu tanıyan herkes acı çeker." (Euripides, Truvalı Kadınlar)

Aşk irade dışıdır. Bu nedenle de insanı aptallaştırır.  Bu bir çobanın aşkıda olsa böyledir, bir kralın aşkı da, bir psikopatın aşkı da... İşte gemide olan şey tam olarak buydu. Vedat aptal bir adam mı ? Hiç değil. Nefes mükembel bir yalancı ve harika bir oyuncu mu ? Asla, yalan söyleme becerisinin yanından bile geçemez. Hatta tavırları o kadar inandırıcılıktan uzaktı ki neyse ki  Vedat'ın gözü görmüyordu bile. Nefes söyledi, Vedat inandı. Çünkü Vedat, Nefes'ten gelecek en ufak bir adıma, ışığa, inanca o kadar muhtaç ki . Nefes ona duymayı hayal dahi edemeyeceği ama umutsuzca çırpındığı sözleri söylerken "Ben Tahir'i değil onun beni korumasını sevdim galiba" derken inanmaktan başka seçeneği yoktu. Deli gibi arzuladığı, hayal ettiği bir şeyi bulup düşünmeyi bırakmış, çaresizce inanmayı seçmişti.

Ama Vedat kara bir büyü gibi elinde tutanı, değeni, durduğu yerden yürüyeni bile zehirlemeyi başarabiliyor. Nefes'inde içine zehirli tohumlarını çoktan ekmişti.

-Mustafa iş yaptığım sıradan bir insandı düşmanım oldu, sebebi sensin. Tahir iş yaptığım adamın kardeşiydi, düşmanım oldu, sebebi sensin. Gerçekten görmüyor musun Nefes, aç gözlerini gittiğin her yere, benden uzaklaştığın, kaçtığın her yere bela taşıyorsun .Her şey ait olduğu yerde güzel sen de bana aitsin.

"Suçluluk duygusu" çok ağır bir yüktür. Hele ki vicdanı sağlam insanlar için altından kalkması çok zordur. Malesef, Nefes'in Vedat'ı imzasını taklit edebilecek derecede tanıması gibi, Vedat'ta Nefesi çok iyi tanıyor. Bu bağ, içinde bulundukları ortak payda bir katil ve maktulü arasında gelişebilecek kadar özel ve dışardan kimsenin içine giremeyeceği korkunç ama çok kuvvetli bir bağ. Tahir ne kadar uğraşırsa uğraşsın müdahil olamayacağı, onların kimi zaman zihinlerini, kimi zaman ruhlarını birleştiren bir zincir var. Ve bu sayede uzak olsalar da zihinlerinde süren bir savaş mevcut. Tamamen özgürleşmeleri çok zor ,belki de imkansız.

İşte bu yüzden Vedat, Nefes'in dalını nereden tutup kırarsa onu sarsabileceğini çok iyi biliyor. Suçluluk duygusundan tuttu. Nefes'in kolunu kanadını kırabilecek onun umut etme kabiliyetini elinden alabilecek bir şey. Zaten savaş en başında beri bu değil miydi? Nefes'i karanlığın sonsuz ve çaresiz olduğuna ikna et ve onu teslim al.

Bu konuyu daha öncede Eyşan'a şu şekilde açıklamıştı.

-Senin bu hayatta suçluluk duygusu nedir hiçbir fikrin yok demi. Bak eğer bir insan dokunduğu herkesi, ama herkesi mahvediyorsa, o zaman onun kendini kimin için feda edeceğini asla bilemeyiz. O yüzden ortalığa bir çok kurban yerleştirmekte fayda var.

Çok haklı değil mi ? Nefes o arabanın arkasında uyuya kaldığından beri olanlara bir bakalım.

-Tahir ve Kaleliler'in hayatı tehlikeye girdi. Kaç kere ölümden döndüler vuruldular.

-Hayatında bir kaç saniye gördü veya hiç görmediği insanlar sırf Nefes oralardan geçti diye, Vedat'ın hışmına uğradı.

-Ona yardım etti diye, ki hayatında ilk yarasını saran adam bile olabilir Osman Hoca Vedat'ın hışmına uğradı.

-Kaleliler' in işleri bozuldu. Dağdeviren' ler ile bunca yıldır sorunsuz yaşadıkları insanlarla düşman oldular, hatta kan davalı oldular.

-Nazar Vedat tehlikesi altına girdi. Mercan, Vedat tarafından asıldı.

-Dayının bile mekanının satılma tehlikesi yaşaması, Vedat yüzünden bozulan işlerin sonucu.

-Berrak, getirildi sırf Nefes'e ulaşmak adına ve annesi öldürüldü.

-Şu an ki durumda küçücük bir çocuk olan Ceylan bile Vedat'ın Nefes'e ulaşma piyonu.

Nefes biliyor ki Vedat psikopat, temelde olanların kendi suçu olmadığını da biliyor. Ama ortada bir manyak var ve yaptığı şeylerin öznesi olarak sizi gösteriyor. Etrafınızda ki insanlar onun yaptığı kötülüklerin öznesi olarak sizi gösteriyor. Bu duyguya ne kadar direnebilirsiniz ki?

İnsanların dilleri Vedat'ın yumruklarından bile daha sert ve acımasızken ve siz o dillerle değil o yumruklarla savaşmayı biliyorken. Ne kadar daha düşmeden adım atabilirsiniz ? Nefes için de çanlar çalmaya başladı. Sonunda sırtındaki yükler tökezleyip düşmesine neden olacak.

 

Yaralı Kuş

-Bıktın mı ?

-Neyden ?

-Benden,benim bitmek bilmeyen dertlerimden.

-Benim tek derdim sensin ömrüm sürdükçe de bitmesin.

 

Daha uçmadan kanatları kırılmış bir kuşu iyileştirmek onu  uçabilme fikrine ne kadar inandırabildiğinize bağlıdır. Çünkü kanatlarını sarabilirsiniz ama uçabilme korkusunu yenmesini sağlamadan onu kurtaramazsınız. Nefes'in bu girdap gibi onu içine çeken özgüven eksikliği ve suçluluk hislerinden kurtulması için uçmayı denemesi lazım. Uçması lazım.

Tahir, uçamayacak kadar yaralı olan o kuşu kanatları altına aldı ona şefkat ve sevgi verip yaralarını sarmaya başladı ama dediğim gibi bunun öylece devam etmesi Nefesi iyileştirmez. Nefesin kendi kanatlarını göğe gerip tek başına da uçmayı başarması lazım. Aksi takdirde uçmayı bilmeyen o kuş bir gün altına girdiği kanatlar gidince insanların ayakları altında ezilir.

Bu yüzden Tahir bu hikayede Yakup Peygamberdir, Nefes ise Yusuf... Ve Yusuf'un tek başına yürümesi gereken bir yolu vardır o yolu yürüdükten sonra elbet geri gelecektir .Bu yüzden Tahire düşen güzel bir sabırdır.

 

Nazar Değmiş

-Sen anca dönüp gidersin zaten !   mi dedi o Nazar? Murat'a dedi.

8.Bölümden 21.bölüme kadar Nazar hanım, Vedat' a yem olmasın diye bir taraflarını yırtan Murat arkasını dönüp giden adam oldu. Nazar ' da bu durumda duygularının arkasında duramayan sevgilinin arkasından o hırsla yanlış adamla evlenen zavallı kızımız mı oluyor ?  Biz ne kaçırdık acaba.

Nazar'cım sen unutmuş olabilirsin ama emin ol biz seni hiç unutmadık, kalbimizin en güzide köşesinde saklıyoruz. Neden biliyor musun ? Daha  en başında, hiç tanımadığın bir kadın için. Kocasından dayak yedi diye yardım isteyip başkalarını tehlikeye mi atmış ben olsam, kendi başıma yağan karı kendim eritirim temalı konuşman yüzünden. Olanlardan sonraki öfkeni anlayabilirdim ama bir kadının başka bir kadına bu bakışını sırf gözünüzde dul diye, Nefes'i ablandan daha değersiz buluşunu onu utanılacak insanın başını yere eğecek biri olarak görüşünü asla unutmam.

O yüzden Nazar'cım o elindeki taşı yavaşça yere bırak ve lütfen bir adım geri at, zira artık evli bir kadın olarak  bekar bir uşakla bu vaziyette olman yakışık almaz. Hem biz ne bilelim senin ne şartlar altında evlendiğini, doğru mu yalan mı söylediğini. Belki kendi zinanı örtmek için yalan söylüyorsun. Daha devam ederdim ama Nazar vallahi edemiyorum sen taklidi yapmak bile bu kadar zorken sen böyle bir insan olmayı nasıl başardın.

Ne kadar sevmesemde, ben asla diyemem ki Nazar, Nefes'in yaşadıklarını yaşasın. Ama ne var ki Tanrı o gün Nazar'ı duydu ve güldü. Sonrasında ne mi oldu. Tıpkı Nefes gibi babasının zoru ile istemediği sevmediği bir adamla evlendi. Kendi hayatı hakkında karar verme yetkisi elinden alındı, erkeklerin  kadınları bir mal olarak gördüğü bir dünyada çaresiz kaldı. Evlendiği  adam tıpkı Nefes' e yaptığı gibi onunda kardeşinin canına kastetti. Ve şimdi sırada ne var . Nefes gibi babası tarafından zorla Vedat'ın kapısına atılmak. Sonra ailesi tarafından yalnız bırakılmak. Vedat tarafından ihanetle suçlanıp, ahlaksız bir kadın ilan edilerek suçlu gösterilmek ve bu yüzden yardım eli bulamamak, Murat ona sadece hemnefes olmaya çalışırken etrafın onların hakkında yayacağı dedikodulara mağruz kalmak, Vedat'tan kurtulsa bile artık ikinci el eşya muamelesi görüp sevdiği adamın yanına yakıştırılmamak...

Nazar ! Nefes hiç o nikah masasına oturmadı, hiç evet demedi. Sen daha en başından bir çiğ tanesini bile yok edemezken nasıl o karları eritmeyi hayal etmiştin ?

Murat'a gelince bu çocuk uzun süredir Nazar'ı seviyor ve Nazar da uzun süredir Vedat tehlikeis altında üstelik kendi ayakları ile koşarak gidiyor. Peki Murat'ın bu bölüm Nazar'ın nikahını kıyan abileriymiş gibi davranmasının amacı neydi. Üstelik o sırada Vedat!ı öldü biliyorlar. Ne güzel sevdiğin kurtulmuş işte hayırdır dul kadın alamam diye mi üzülüyorsun yoksa. Murat'ı senenin haini ilan ediyoruz görün diye yazılmış fazla kör göze parmak sokan sahnelerdi.

Murat elbette Nazar'ı korumak için hatalar yapacaktı. Videoyu vererek yapmıştı da zaten. Bu savaşta kendisini ve ailesini otomatikman tehlikelere de sokacaktı. ama bu tehlike hep kapıdayken hep Nazar'ın yanındayken bir kere biel sap ile samanı karıştırıp Nefes'e bilenmemiş adam bundan sonra bunu nasıl yapıyor olacak. Yangazlar, Mustafa değillerdi. O yüzden bu durum olmamış. Murat aşk üçgeni yaratılmaya çalışılan Berrak ile değil Nefes ile dertleşirdi. Onu hüznünü Berrak değil Nefes görüp peşinden giderdi.

İki gün sonra bir kardeşi olmadığını, kardeşi sandığı çocuğun, Vedat'ın Nefes için bir acil durum planı olarak hazırladığı bir planın parçası olduğunu ve belki bu yüzden öldüğünü (ölebilir gibi geliyor Ceylan,aksi taktirde nasıl o gidecekte Berrak kalacak ), annesinin de öldürüldüğünü öğrenen Berrak'ta Nefes'e bilenir.  Birlikte sinsilikten sinsiliğe koşarken Murat'a aşıkta olur. Oh mis !

 

Bir Ceylan Meselesi

Nefes, Vedat'ın zindanına düştüğünde,  sağlıklı bir genç hanımdı. Bu yüzden de tecavüzlerin ard arda hamileliklerle sonuçlanması kaçınılmaz oldu. Ama Nefes, Ceylan'ı doğumda öldü zannedince, bir daha asla çocuk doğurmayacağını dikta ettiği bir sürece girdi. Bir çöküş yaşadı. Diğer yandan Vedat zaten Ceylan'ın engelli doğması ile korkmuştu. Nefes'in her gün görerek unutmadan kendisini suçlayacağı engelli bir kızı olduğunu bilmesindense, öldü deyip  öfkesini tek seferde kusacağı yolu daha doğru buldu. Böylece her şeyden çok sevgiye ve ilgiye ihtiyacı olan kızını Nefes'i kaybetmemek için kurban edip sürgün etti. Ve zaten korktuğu için de bir daha böyle bir duruma yol vermemek adına Nefes'in hamile kalmaması için önlem aldı.

Nefes bu yüzden bir daha asla içinde bir çocuk büyütmek, bir daha anne olmak istemiyordu. O nedenle de Tahir' e ona bir çocuk veremeyecek bir enkaz olduğunu vurguladı. Çünkü  bir daha asla çocuk doğurmayacaktı. Ceylan'ın hayatta olması, Nefesin bu yarasını sarabilecek tek merhemdi. Nefes küçük bedeninde hapsolmuş kızını, tıpkı bir zamanlar kendisine ve oğluna yaptığı gibi kendi yöntemleri ile kurtaracak, onun için dünyaya bir yol açacaktı. Böylece onu iyileştirdikçe, kendi yarasını da saracak yeniden anne olmak kavramı üzerindeki gölgeler kalkacaktı.

Ama anlamsız bir nefret ile Nefes'in yarasını sarmasına engel olundu. Şiddete karşı boyun eğmeyen bir kadının anlatıldığı hikayede. Bir annenin, annelik ve evlat yarası  şiddete kurban verildi. Ne için ? Değer miydi ? Kesinlikle değmez, değmeyecekte. Ne bu yarayı sarmamaya ne hikayenin altında koca bir delik açmaya.

Ceylan net bir biçimde Nefes ve Vedat'ın kızı olarak işlendiği için şimdi ne uydurulsa elde kalıyor bu yüzden. 

Vedat bir başka kadından çocuk yapmış olamaz. Vedat için dünyada önemli olan tek bir kişi var o da Nefes. Değil başka bir kadını dünyada başka her hangi bir canlıyı veya cismi gözü görmüyor bile. Zaten bu hikayede bu çıkmaz saplantıdan doğuyor. O nedenle böyle bir şey yazmak Vedat karakterinin dolayısı ile de Nefes'in hikayesinin altını boşaltır.

Necip, Vedat'ın çocuğunu falan değiştirmiş olamaz. Vedat çocuğu aldı ve hastaneye götürdü hiç yüzüne bakmamış mı her gün gidip görürken. Çocuk sağır olduğu ortaya çıktıktan sonra Vedat tarafından Amerika'ya götürüldü. Biz o çocukla "Nefes,yani senin annen, şimdi çok mutlu senin cennete gittiğini sanıyor ama duymadığını öğrenirse o zaman çok üzülür beni suçlar..." şeklinde konuşmasını gördük mü gördük. Anlatı değil direk anıyı gördük. O çocuk yaşıyordu ve annesi Nefes, babası da Vedat'tı kendisi de işitme engelliydi.

En azından şunu yapabilirsiniz. Çocuk, Amerika' ya götürmeden bir şekilde hastalandı ve öldü. Vedat'ta her halükarda bir acil durum planı olarak gördüğü için bu şansı kaybetmek istemedi ve benzer bir çocuk bulup başladığı işi tamamladı. Ceylan'a inceliği de ölen kızını hatırlatmasından ve kendisini seviyor olmasından.

Ya da gerçek bir Ceylan var ve Vedat onu yanında tuttu o konuştuğu bebekte kendi kızıydı zaten. Aynı zamanda da benzer bir çocuğu Amerika' ya acil durum planı olarak yolladı. Tahir'in önüne de onu attı ki buldum sanıp gerisini kurcalamasın. Böylece Nefes'in koyunlarla ilgili tezinin de gerçek kızını gördüğünde tanıyarak sağlaması yapılabilir. Bakalım ne kadar koyunmuş. Vedat'ın, Ceylan ile sağlam ilişkisi vardı, çünkü  Vedat'ın onu gerçekten tanımayan kimle sağlam ilişkisi yok ki ? Böylece Vedat, salak gibi onca yıldır sakladığı çocuğu Tahir bulsun diye Sürmene'ye getirmemiş olur. Elinde sıfır kozla oraya buraya saçma sapan saldıran Brezilya dizisi kötüsü olma yolundan da kurtulur. Bu sefer Tahire değil Nefes'e çocuğu gösterir, Nefes tanır ve bu sefer sır saklayan o olur.

 

Tahir ve Mustafa

1.Bölümün sonuydu. Mustafa ormana kaçan ve peşlerinde Vedat ve adamları olan Nefes'in arkasından gitmek isteyen kardeşinin önünde durmuştu.  Ve onu yumrukları ile durdurmaya çalışmıştı. O zaman demiştim, Mustafa sevdiklerini korumak için gerektiğinde onlara bile zarar verebilecek adımlar atabilir demek ki. Öyle de oldu. Mustafa, o gün Tahir'in yoluna çıktığı gibi durmayı sürdürdü. Evlilik gerçekleşince yaptığı yine o yoldan çekilmek değil sadece boyun eğmekti. Ta ki bu bölüme kadar.

Mustafa, Tahir'in yolundan tamamen çekildi. Çünkü sevdayı hatırladı. Zaten hep düşünmüşümdür aşkı bilen bir adam olarak nasıl kardeşini anlayamaz diye. Evet anladı ve anladığı içinde, kendisininde kendi sevdasının ailesinin peşinden gideceğini vurguladı. İşte yeni dönem Mustafa. İki kardeş bu sefer Tahir'in yoluna çıkmaktan değil ama Mustafa'da kendi ailesini korumak odaklı adımlar atacağı için uzaklaşabilirler.

 

"Mesele hiçbir zaman Vedat Meselesi olmadı ki..."

İşte Saniye ve Mustafa'yı bu yüzden hala tam olarak sevmiyorum. Hadi Mustafa'nın Asiye gibi bir şansı var ama Saniye'nin hiç gideri yok. Çünkü, doğru söylüyor, mesela onlar için asla  sadece Vedat meselesi olmadı. Asıl mesele Nefes'in ta kendisi.

Nefes onların gözünde nasıl olursa olsun başka bir adamın koynuna girmiş, başkasının malı, çocuklu ailelerine, oğullarına asla yakışmayan bir utanç. Nefes, onların mecbur kalarak sırtlarına yüklendikleri bir kambur. İşte bu yüzden asıl mesele hiç bir zaman Vedat değil, Nefes...

Mustafa'nın 4.bölümde ki Nefes için söylediği sözleri hatırlayın "Ne hapise tıktığı kocası var, ne de mezara koyduğu sevgilisi".  Nasıl olursa olsun Nefes'in hayatına daha önce başka bir erkek girdi ve bu yüzden o eline erkek eli değmemiş bir saf kan olmadığından kutsal aile erkeklerine layık değil.

Mustafa'nın bende Asiyenin peşinden giderdim dediğine bakmayın. O bu Asiye'nin peşinden giderdi. Asiye'yi tanıdığında, Asiye dul ve çocuğu olan baba evine dönmüş bir kadın olsaydı asla onunla evlenmezdi.

 

 

NOTLAR

  • Gereksiz, amacı, sonucu olmayan koşuşturmalar. Denize bir sen atla, bir ben atlayayım halleri AKSİYON değildir. O yüzden aksiyon sandığınız bu şeyleri çekmek için ne kendinizi, ne oyuncuları yorun, ne de boşa emek ve para harcayın. O kadar gereksiz biçimde uzatılmıştı ki güzel yerlere gelene kadar çoktan kopuluyor bölümden zaten. Etkili bi 2 saat etkisiz 3 saatten iyidir. Malesef hala devam ediyor gibi görünüyor aksiyon çekiyoruz sandığınız baş ağrıtma yöntemi.
  • Karakterlerin bir jargonu vardır. Bu jargon hiç olmamış gibi değişmez. "Nefesim" , "ula" ,"öleyrum gebereyrum"  gibi şeyler karakterlerden çıkarılamaz. Ağzına sadece Tahir'e "Hani  Allah korkusu falan " derken Allah kelimesini alan Vedat'a "Allah Allah"  ikilemesi yazılmaz. Aynısı Tahire eklenebilir, ona olmuş öncesi de unutulmadan tabi ama Vedat'ta durmaz.
  • Asiye ve Tahir arasında Nefes ve Murat arasında kardeşlik akrabalıktan öte bir suç ortaklığı ve arkadaşlık ilişkisi vardı. Bu çok tatlı bir dinamikken sanki uzaklaşmışlar. Nefes'in yerine Berrak atanmış Murat zaten Nefes'i suçlamaya hazır bekliyor gibi. Asiye ve Tahir'i ise göremedik bile. Asiye'de o konuşmayı Fatih ile değil Tahir ile yapardı. Sevmedim onlar birbirlerini anlayan arka çıkan iki dost ilişkisi olarak çok güzellerdi.
  • Saniye tamam üsturupsuz ama odaya dalışları fazla karikatürize olmadı mı ? Eften püften bir şey için. Aynı şekilde her zaman libidoları yüksek olan Asiye ve Mustafa da biraz karikatüre kaçmışlardı.
  • Mercan yavrum ettiğin beddua bile zayıf, az hırslan Vedat'ta ki hırsın binde birini taşısan şimdi maratona katılırdın.

 

 
Toplam blog
: 11
: 1031
Kayıt tarihi
: 18.11.17
 
 

Tarih Bölümü okudum.Güzel hikayeleri severim.Çünkü içinde bu dünyadan kaçıp saklanacak bir yerler..