Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Tükürükçü şair(!)

Tükürükçü şair(!)
 

Gazetede bir haber: CHP milletvekili kürsüde konuşurken tam karşısında oturan ve durmaksızın cep telefonuyla konuşan AKP milletvekili Ahmet Işık’ı, “Dikkatimi dağıtıyorsun” diye uyarıyor... Sen misin bunu yapan? Ahmet Işık hışımla kürsüye yürüyor ve hatibin suratına okkalı bir tükürük fırlatıyor.

Bu haberi yorumlayan Mustafa Mutlu, “Kendinize gelin beyler... Birbirinizin suratına ister tükürün, ister magandalar gibi omuzlaşın! Bu davranış sizin kişisel kalitenize uyabilir ama yüce Meclis’i ve o kürsüyü bu kadar kalitesizleştirmeyin!” diyor. (Vatan Gazetesi, Yargılanamaz ama Tükürülebilir Kişiler!)

O da ne? İç sayfada bir başka haber. Başlık aynen şöyle: “Tükürükçü vekil Şair Çıktı!”

Neymiş, tükürükçü vekil kabine üyelerine methiyeler içeren şiirler yazmış. Bu şiirlerini(!) övdüğü bakanlara göstermiş ve onlardan aferin almış! Şiir denilen şeylere bakıyorum. Şiir bir yana, bunlar manzume bile değil. Şiiri ucuzlaştırmayın beyler! Her eline kalem alıp bir şeyler karalayanı şair ilan etmeyin hemen.

Özgen Acar, Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan “Fark Tükürükten Belli” yazısında, “Siyasacılar ile devlet adamları arasındaki fark tükürük ile belli olur. Devlet adamlarının ilkesi ‘Eğer tükürdüğünü yalamak istemiyorsan, tükürmeyeceksin’dir. Tükürüp yalayanlara ise ‘dünkü siyasacı’ denilmez mi?”diye soruyor.

Geçmişte Ankara belediye Başkanı Melih Gökçek, “Tükürürüm ben böyle sanatın içine” diyerek gündemde kalmıştı! Hayvanlar tükürmezler. Tüküren bir hayvan vardır: lama. Tükürmesini bilseler birçok hayvanın bizleri tükürük yağmuruna tutacaklarına, tükürükle boğacaklarına eminim. Şeyhler mollalarının ağızlarına tükürüp şifalı nefeslerini verirler. Onlar da üfleyip tükürerek şifa dağıtırlar! Kimi insanlar konuşurlarken etraflarına tükürük saçarlar. Ustalar bir iş yaparken, kaleciler topu tutmadan önce avuçlarına tükürürler. Sözünden dönenlere, sözünü geri alanlara tükürüğünü yaladı denilir. Tükürük hokkası, tükürük köftesi vardır. Kızdığımız boylu boslu kişilere, “Tuh senin kalıbına!” diye bağırırız. Kimi insanlar o kadar yüzsüzdürler ki, yüzlerine tükürseniz, yağmur yağıyor diye sevinirler! Derdini başkalarının duymasını istemeyenler kan tükürseler bile, kızılcık şerbeti içtim, derler. Çocuklara nazar değmesin diye, “Tuh tuh maşallah, nazar değmez inşallah!” deriz.

Demin şeyhlerden, hocalardan söz ettim de aklıma bir hoca fıkrası geldi. Köylünün biri sıcaktan korunmak için başına örtü dolayıp yabancı bir köyün yanından geçerken onu hoca sanmışlar. “Bizim hocamız yok. Hocamız olursan çok para veririz” demişler. O da kabul etmiş. O sırada biri ölmüş. Hocayı çağırmışlar, ölüyü yıkayıp gömmesini, mezarı başında dua edivermesini söylemişler. Bizimki diğer işleri yarım yamalak yapmış. Mezarın başında dua etmeye gelince, sanki dua okuyormuş gibi şöyle mırıldanmış: “Ocağını söndürdüğüm/ Mezarlığa götürdüğüm/ Neyine güvendin de öldün/ Sakalına tükürdüğüm!”

Berbat bir şair bir gün Molla Cami’ye gidip, “On gece rüyamda Hızır Aleyhisselam’ı gördüm. Mübarek ağzının tükürüğünden bir parça da benim ağzıma verdi” demiş. Molla Cami herifin bu herzesine kızmış, “Ahmak! Demiş. İş senin bildiğin gibi değil. O, senin yüzüne tükürmek istemiş ama o sırada ağzını açık bulmuş olacak ki tükürükler oraya girmiştir.”

Yeni Çağ gazetesi bir süre önce “Haaak Tuuu” manşetiyle çıkmıştı. Gazete tükürün diyordu ama kime tükürüleceğini açıkça yazmıyordu. Genel Yayın Yönetmeni Hayri Köklü bunu şöyle yanıtlıyor: “Haçlılara yani AİHM kararına ve bu kararı verenlere tükürüyoruz. Bunun nedeni de çok açık. Apo’ya sahip çıkıyorlar. Peki ölen 30 bin kişiye ne olacak? Onların hakkı yok mu? Bu nasıl adalet? İşte bu durumu eleştirmek için Mehmet Akif Ersoy’un şu dizelerine sığındık:

Tükürün ehli salibin o hayasız yüzüne

Tükürün onların asla güvenilmez sözüne

Tükürün milleti alçakça vuran darbelere

Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere.”

Askerde okuma yazması olmayan, aklı kıt bir asker varmış. Çok saf olduğu için kendisiyle dalga geçer, her işi ona yaptırırlarmış. Bir gün acımışlar, onu yanlarına çağırıp, “Artık rahat edebilirsin. Bundan sonra sana kötü bir şey yapmayacağız” demişler. Bizimki sevinmiş, “Öyleyse bundan sonra ben de size getiriverdiğim kahvelerin içine tükürmeyeceğim” diye söz vermiş...

Bir gezgin köy berberine girmiş, sakal tıraşı olmak istediğini söylemiş. Berber, burada su kıtlığı olduğunu söyleyerek tıraş fırçasına tükürmeye başlamış. Gezgin kızmış, “Ne yapıyorsun?” diye bağırmış. Berber, “Niye kızıyorsun beyim, demiş. Sana iltimas geçtik. Eğer bizim köyden olsaydın yüzüne tükürecektik!”

Köylünün biri postaneye gitmiş, mektup göndermek istediğini söylemiş. Pul alıp zarfa tükürükle yapıştırması gerektiğini belirtmişler. Köylü denileni yapmış ama pulu zarfa bir türlü yapıştıramamış. Bir kentli nasıl yapıştırılacağını göstermiş. Bizimki başını sallayarak pulun ön yüzündeki diktatörün resmini göstermiş, “Ben bunu görünce yüzüne tükürüleceğini sandım. Demek yüzüne değil de, arkasına tükürecektim” diye konuşmuş.

Yerlere tükürmek yasaktır ama yüzlere tükürmek yasak edilmemiştir. Bu hakkınızı kullanmayı ihmal etmeyin, yoksa tükürüğünüz boşa gider, ziyan olur...

Bilim ve Teknik Dergisi’nde yer alan bir incelemeye göre, Çinlilerin yıllar önce yalanı ortaya çıkaracak bir yöntem bulmuşlar. Yazı şöyle:

“Sorgulanıyorsunuz:

-Adınız Chiang mi?

-Evet.

Bunu zaten biliyorlar ve size sayısını bildikleri bir avuç pirinç veriyorlar. Beşe kadar sayarak ağzınızda tutmanızı, sonra tükürmenizi istiyorlar. Çıkan pirinçleri saydıktan sonra tekrar soruyorlar:

-Tavuğu sen mi çaldın?

Bir avuç pirinci daha alıyorsunuz ağzınıza.

-Tükür.

Tükürüyorsunuz. İşte şimdi yandınız. Çünkü ilk seferinde ağzınızdan çıkan çok daha fazlası çıktı bu sefer. Neden derseniz, heyecandan ağzınız kurudu, pirinçlerin ağzınızın içinde yapışacak yerleri kalmadı.”

Neyzen Tevfik, “Vatanın Tarihi” taşlamasında bakın ne demiş:

“Göründü memleketin içyüzü

Şimdilik harice karşı yüzümüz olsa dahi

Yüzümüz yok bakacak kabrine ecdadımızın.

Tükürür zannederim çehremize vatanın tarihi.”

Namdar Rahmi Karatay bize şu öğüdü veriyor:

“Yüzüne tükürürseniz, onu kalafat sanır,

Eşeğe gem vurmayın, kendini at sanır.”

Faruk Nafiz Çamlıbel ise şöyle ileniyor kıskandığı sevgilisine:

“Kan tükürsün adını candan anan dudaklar

Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!

Bir zamanlar yazdığım bir şiirde şöyle demiştim:

“Tuh Allah kahretsin!

Onlar aya gitti geldi

Ben hâlâ sana

Derdimi anlatamadım...”

Birbirimize derdimizi anlatabilsek, oraya buraya tükürmemize gerek kalmaz.

***Erhan Tığlı***

****************

 
Toplam blog
: 776
: 600
Kayıt tarihi
: 13.10.06
 
 

Emekli edebiyat öğretmeniyim. Yazı ve şiirlerim çeşitli gazete ve dergilerde çıkmaktadır. 20 kita..