Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '10

 
Kategori
Öykü
 

Tülin Hanım'ın prensipleri

Tülin Hanım'ın prensipleri
 

Önemli olan yaşamdır,prnsipler sadece birer detaydırlar


Tam yatacağı zaman morali bozulan Tülin hanım bütün gece doğru dürüst uyuyamamış ve o yüzden bu sabah morali bozuk, kendi kendine söylenip duruyor ve yataktan kalktığından beri bir türlü sakinleşemiyordu. Dün gece telefonda konu- şurken yeni tanıştığı erkek arkadaşının söylediklerine takılmıştı kafası. O zaman tam olarak ne demek istediğini anlayama- mıştı ki ağzı nın payını versin, ama sonradan, tam yatacağı sırada ne demek istediğini birden anlamış , kızmaya başlamış ve morali bozularak uykusu kaçmıştı...

Ne şansız bir kızdı! Dört kez nişanlanıp ayrılmış ama bir türlü aklı başında, değerini anlayan adam gibi bir adama denk gelememişti. Başta iyi gözüküyorlar, sonradan ne oluyorduysa bir- den bire değişiveriyorlardı. Tülin Hanım’ın da şansızlığı hep böyle aptal, anlayışsız ve kadın kıymetini bilmeyen erkeklere denk gelmesiydi! Dört kez nişanlanmıştı. Gerçi otuza yakın kişi ile tanışmış ve onların arasından seçmişti o nişanlandıklarını ama ne garipti ki bu aptal erkek- ler aptallıklarını saklaya- biliyorlardı! En çok da buna şaşıyordu. Başta akıllı gözüküyorlar ama çok geçmeden Tülin Hanım hemencecik onların aptal- lıklarını bulup ortaya çıkarabiliyordu. Buna rağmen çok şansız bir kızdı!Tüm aptallar da hep gelip onu buluyorlardı.

-“Kadın kendini bir meta olarak algılamamalı, ”demişti arkadaşı telefonda, ”buradaki kadın- ların Avrupa’daki kadınlardan ne farkı var ki kendilerini bir başka türlü sunmaya çalışıyor- lar? Ömrümün yarısını Avrupa.’da geçirdim ama orada bizim kadın- ların zihniyetinde bir ka- dına rastlamadım. Gerçi bizdeki tüm kadınları aynı kefeye koymadığımı da söylemeliyim, o Avrupalı kadınlar gibi düşünen hanımlarımızı tenzih ederim. Benim kabullenmediğim bizdeki çoğu kadınların eşitlikten, hayatın bir paylaşım olmasından habersiz gibi davranmaları, tüm yü- kü erkeğin yüklenmesi gerektiğine inanmaları ve evliliği de bir kazanç veya belleş geçinme işi gibi görmeleridir. Bence her şey karşılıklı ve eşit olmalı...”

Aynen böyle demişti erkek arkadaşı ve Tülin Hanım şimdi buna kızıp duruyordu. Ne kadar zıt düşünceleri vardı! Sözde Avrupa tahsili görmüş, orada doktora yapmış ve şimdi büyük bir üniversitede hocalık yapıyordu. Ama ne yazık ki bir kadına hala nasıl değer verilir bilemiyor- du cahil hoca!

Sevgili, rahmetli babasının sayesinde hayatında para kazanmak nedir hiç bilememişti Tülin Hanım. Şimdi o rahmetlinin emekli maaşı ile geçiniyordu. O lanet erkeklerin yüzünden doğru dürüst tahsilini bile yapamamış , daha lisedeyken rahat vermemişler ve okulu bitirmeden ilk nişanını yapmıştı. Daha sonra öteki nişanlar bir birilerini izlemişti. Ama hiçbir nişanında aradı- ğını bulamamış ve hepsinin üzerine birer çizgi çekerek hayatından çıkarıp atmıştı. Dört yıldır hep otuz dokuz yaşında olduğunu söylerdi.Kırk üç yaşında olduğunu söylemeye dili varmıyor du.

Prensiplerine çok bağlıydı Tülin Hanım.Ona göre kaliteli bir kadının prensipleri olmalıydı ve asla prensiplerinden de taviz vermemeliydi. Bu yüzden kendini bir değer olarak görüyor ve o aptal nişanlılarını da o değeri anlayacak kapasitede görmü- yordu.. Öyle ya bir değeri anlamak için de o değerde olmak gerekirdi. Ama o aptallar da bir türlü bunu anlamamışlar ve prensiple- ri yüzünden hep kavga çıkarmışlardı.

Prensipleri gereği Tülin Hanım gerekirse bir ay evde oturur ama minibüse, belediye otobüsüne hiç binmezdi. Semt pazar- larında alış veriş yapmayı , lüks olmayan bir yerde oturup yemeyi içmeyi kendine yakıştırmazdı. Yüz adımlık bir yere bile gide- cek olsa mutlaka taksi çağırırdı. Ona göre bir hanımefendi sokakta yürümezdi. Ayrıldığı nişanlıları bir şey diyecek olsa onlar dan bir kertik yukarıda olan başkalarını örnek verir konuşturmazdı. O prensipli, kaliteli ve ger çek bir hanımefendi olduğuna inanırdı. Dün vapurda tuvalete gitmiş, yeni erkek arkadaşını ça ğırıp tuvalet parasını ödetmişti. Ona göre hiçbir yerde hiçbir zaman kadın elini cüzdanına atma malı ve bu erkek arkadaşının asıl göreviydi. Ayrıca bir erkeğin kalitesi harcadığı parayla ölçü- lür ve ne kadar çok para harcarsa o kadar çok kaliteli olurdu.Bu onun için en önemli kriterdi.

O yüzden her tanıştığına ilk söylediği şu cümle olurdu.

-Cimri erkekten nefret ederim!... Yani hesap yapmayacak, bana bol bol ve bonkörce

para harcayacak!....

Ama dün gece yeni erkek arkadaşı, o sözde Avrupa görmüş hoca , telefonda,

-”Bir kadın lütfen tuvalet parasını bari ödemesini bilsin! “demişti”, hayat paylaşmaktır ve sadece kadına hizmet etmek de- mek değildir. Gerekirse otobüs ve minibüse binmesini, semt pazarına gidip oradan taze sebze almasını da bilmeli, kendini halktan soyutlamamalı, gerekirse halkın arasına karışmasını ve halktan biri olmasını da bilmelidir. Hatta bazen bir köylü kahvesinde oturup köylülerle çay içmesini de bilmelidir. Bu tür komplekslerle yaşamı zorlaştırmanın gereği yok, bence bir insan ne kadar çok kompleks ve kapris yaparsa o kadar çok cahil demek tir... Kişi girdiği her topluma uyabilmelidir. Sevgiyi değil parayı arayanlar da hep cimri erkek- lerden nefret ettiklerini söylerler. Bunu diyen bir kadın bir erkeğe bari bir çay içirse. Kuruş bile çıkmaz cebinden. Tuvalet parasını ödetmek için beni çağıran bir hanım arkadaşım olamaz... ” demişti.

-Adam resmen beni cahil yerine koydu ya! diye kızmıştı Tülin Hanım ama tam yatarken ve başını yastığa koyarken kızıp söylenmeye başlamıştı.. Neden bunu o zaman anlamadığına kızmış ve uykusu kaçmıştı.

Aslında çok hoş , kültürlü bir erkekti ama o da ötekiler gibiydi işte. Kadının değerini bilemi- yordu. Vapurda tuvalete gittiği zaman onu tuvalet parası ödetmek için çağırınca yüzü asılmıştı hemen. Sonra da vapurdan ininceye kadar tek kelime etmemiş ve özür dileyerek hemen ayrılıp gitmişti. Akşamleyin telefon edince de tartışmışlardı ama Tülin hanım ancak saatler sonra ne demek istediğini anlamıştı.

Aslında onu çok beğeniyordu ama prensiplerinden de asla taviz vermek istemiyordu. Aynı tartışmayı çok beğenip sevdiği başka bir erkek arkadaşıyla da yapmıştı ama o hınzır da hemen karşı çıkmış,

-Prensiplerin de bir mantığı olmalı, demişti, yoksa körü körüne bir noktaya takılıp kalmanın ileride çok ağır faturaları olabilir.

-Ne demek istiyorsun? diye sorunca da,

-Prensip prensip diyip yanlış yapabilir ve bir şeyleri bu takıntılar yüzünden kaybedebilirsiniz.

-Olsun, ben prensiplerimden asla taviz vermem. Kişilikli bir insanın prensipleri olur ve bu da onun ahlak değerleridir. Kendimi paspas hissederim eğer prensiplerimden taviz verirsem.

-Bir mantığı olduğu sürece haklı olabilirsiniz ama mantığı yoksa sadece birer saplantı olabilir sizin prensip dediğin şeyler. Bence sevmek lazım insanları, onlara kuş bakışı ile bakmamak ge rek. Sevmeden sevilmeyi, hiç vermeden hep alıcı olmayı hak edemezsiniz.. Aksi halde bencillik yapmış ve sadece egonuzu tatmin etmiş olabilirsiniz ki bu da bir yere kadar sürebilir, ondan sonra da yine kaybeden siz olursunuz.

İşte bu sabah yatağında uyandığından beri Tülin Hanım bunları düşünüyor, yeni arkadaşına öfkelenip söyleniyordu. Kafasının içini karmakarışık etmişti. Defedecekti bu hınzır herifi de, onla uğraşamazdı. Hayır hayır, prensipleri uğruna dört defa nişan bozmuştu o, bu Avrupa tahsili yapmış ama kadın değerini bilmeyen sözde centilmene mi pes edecekti? Kimle dans ettiğini gösterecekti ona! Görsündü gününü. Elini sallasa ellisi koşardı ona...

Birden kararını vermişti, evet onu hayatından çıkaracaktı. Hemen telefon edecek ve,

-“Yılmaz Bey, dün gece söylediklerinizi çok düşündüm, ”diyecek, ” galiba sizle yapamayacağım. Ben prensipleri olan bir hanımım. Bakımlı, kaliteli ve kendime güvenen biriyim. Prensiplerimden de asla taviz vermem ve bunlar en çok gurur duyduğum taraflarımdır. Ben özel bir kızım, beni başkaları ile karıştırıyorsunuz. Ben sizin o bildiğiniz kızlardan, hanımlardan hiç de- ğilim. Bu güne kadar nasıl prensiplerimden taviz vermediysem yine de vermiyecem. Onun için de size mutluluklar dilerim, umarım kafanıza uygun birini bulursunuz....”

Nitekim verdiği kararın doğru olduğuna inanarak düşündüğünü hemen yaptı da.Ama yine de çok kızmıştı, Yılmaz Bey hiç şaşırmışa benzemiyordu. Hatta hiç üzülmemiş gibi sesinde sanki bir tür rahatlık vardı, ki bu da Tülin Hanımı yine kızdırmaya yetmişti. Oysaki olmaz, lütfen ba- na bir şans daha verin! ...gibi şeyler diyebilir veya en azından üzüntüsünü belirten bir iki söz söyleyebilirdi. Ama ötekinin rahat tavrı onu daha çok kızdırmış ve adeta çileden çıkaran bir sakinlikle,

-Galiba haklısınız, demişti, ben de size mutluluklar dilerim.

Tülin Hanım hemen yedekleri düşünmeye başladı. Ne zamandır kendisine yiyecekmiş gibi ba- kan karşı apartmandaki komşusu Sıracettin’i düşündü. Zengindi, evine lüks arabalarla gelip gi- derdi. Gerçi o da kendisi gibi birkaç kez evlenmeyi denemişti ama hala bekardı. Yalnız ona da pek güvenemiyordu. Tavırlarından korkuyordu , kaba ve cahil gibiydi.Ona hiç laf anlatamaya-cağını düşündü. Bu da onu daha çok üzdü. Öfkesini dindirmek, üzüntüsünü unutmak için kalkıp acele acele dışarı çıktı. Farkına varmadan ilk defa çok uzun bir mesafeyi yürüyerek kat ettiğini hayretle gördü. Hoşuna gitti bu ve yürümeye devam etti. Hep Yılmaz Bey’i düşünüyordu. Tek anlaşamadıkları şey prensipleri idi. Yoksa çok hoş, kültürlü, birkaç dil bilen bir beyefendiydi.İçinden bir ses ona haksızlık ettiğini fısıldar gibi olmuştu birden.”Ne olur bir iki taviz de sen versen, onun saplantı dediği o prensiplerinden vazgeçsen!...”

“Hayır hayır, “diye düşündü, ”ben prensiplerimden asla vazgeçemem.”

“Adama tuvalet parasını bile ödettin, ”dedi içindeki ses, ”sen ödesen ne olurdu, neyin eksilirdi ki? Koskoca öğretim üyesi adamı tuvalet parasını ödetmeye çağırdın.ayıp!...”

“Ben bir hanımefendiyim! Bana saygı ve ihtimam gösterilmesini beklemek hakkım.”

“Bir saplantı olmasın bu düşündüklerin?Her şeyin bir sınır var.”

O gün akşama kadar tek başına dolaşarak böyle kendi kendine konuştu, ertesi gün, daha ertesi gün bunu yapmayı sürdürdü. Ama içindeki ses ile bir türlü anlaşamadı.Çok katı bir şekilde dü- şüncelerinin doğruluğuna ve prensiplerine inanıyor ve bundan asla taviz vermek istemiyordu. Hatta samimi olduğu arkadaşlarını bile kahve içmeye çağırarak, onlar ile de bu konuyu konuş- tu ve onlar da yanlış yaptığını söylediler ama o yine de dediğim dedik diyerek prensiplerin- den vazgeçmedi.İnadı inattı!...

Sonra Yılmaz Bey’i unutmak için aniden karşı komşusu ile görüşmeyi aklına koydu ve bu yüzden bir gün kasıtlı olarak onun yoluna çıktı.Sıracettin de hemen onu arabasına buyur etti.O gün Sıracettin onun gözlerindeki gülümsemeden de cesaret alarak onla bir yemek yemeyi tek- lif etti.Biraz olmaz gibisinden direnir gibi yaptıysa da kabul etti .Çok lüks bir yerde yemek ye- diler.Sıracattin tam bir bonkör ve onun istediği erkek örneği gibi para harcıyor, onun hoşuna gidebilecek her şeyi yapıyor- du..Garsonlara, arabasını park edenlere ve arabaya binerlerken ka- pıyı tutan oradaki sözde görevlilere bol bol bahşiş verdi. Hatta yemekte Tülin Hanım bazı pren siplerinden söz edince de hemen,

-Elbette prensipleri olmalı bir hanımefendinin, diye onun her dediğine gözü kapalı onay verdi.

İki gün sonra yine buluşmaya karar vererek Tülin Hanım ayrılıp evine gelince mutlu olmuş ve Sıracettin hakkında önyargılı davrandığına bile inanmaya başlamıştı.Derken sık sık çıkmalar birbirini izledi.Çok geçmeden de artık samimi olmuş ve hatta evliliklerinden söz eder ol- muşlardı.Nişanlandılar da.Artık bir birlerinin evlerine de gidip geliyorlardı ama Sıracettin sesini çıkarmadıkça Tülin Hanım’ın prensipleri de her gün biraz daha artıyordu.Mesela bir ye re gittikleri zaman Tülin Hanım iki adım yürümek istemezdi.Bir defasında, neden arabayı uzak yere park edip beni yürüttün? diye azarlamış, bir başka sefer, neden her defasında farklı yerler- de yemek yemiyoruz? diye adeta kızmış ve hep kendi doğrularından başka doğruya inanma- mayı huy edinmişti. Bu durum Sıracettin’i, her ne kadar saklamaya çalışsa da çok öfkelendiriyordu.. Nişanlısının hep prensip sözünü etmesinden ve abartılı tavırlarından yavaş yavaş bıkar olmuştu. Nişanlısına sarılmak ve onu bir kadın olarak hissetmek istiyor ama Tülin Hanım’ın prensip sözleri onu frenliyor ve sanki aralarına bir duvar örüyordu.Bir de azarlıyordu:

-“Aaa rica ederim Sıracettin Bey!Lütfen kendinize gelin!Size alışmamı bekleyin.Böyle yapar- sanız çok kızar sizi üzerim.Pren- sibim gereği ilk hareket benden gelmeli.Sizi sevmeye başlayın ca zaten yakınlaşırım.O zamana kadar bırakın elimden tut- mayı yüzüme bile öyle dik dik bak- mayın. .Çok kızarım!.”

Ama aradan aylar geçiyor Tülün Hanım’ın alışma süresi bir türlü bitmiyor aksine gün geçtik- çe daha çok kendisine hizmet edilmesini istiyordu. Bu yüzden Sıracettin ara sıra belli etmeden kendi kendine küsüyor ama Tülin Hanım’dan da çok hoş- lanıyor ve bu yüzden sabrediyordu fa kat içi hiç rahat değildi.Çünkü bir yerde bir yanlışlığın olduğunu hissedebiliyordu. Za- man iler ledikçe de Tülin Hanım’ın prensipleri yüzünden araya bir mesafenin girdiğini ve gün geçtikçe bu mesafenin iyice açıldığını görüyordu..Hatta kendini neredeyse onun hizmetkârı gibi hisset- meye ve sıkılmaya başladı.Tülin Hanım ise Yıl- maz Bey’i az da olsa onun sayesinde unuttu- ğu için mutluydu.Üstelik Sıracettin’in yanında kendini bir hanımefendi gibi de hissediyordu. Çünkü o ötekileri gibi onun prensiplerine karşı gelmiyor, onu eleştirmiyor ve tuvalet parasını bile öderken ötekiler gibi yüzünü ekşitmiyordu. Aksine bunları bir görev olarak telaki ediyor- du ki bu da zaten Tülin Hanım’ın prensiplerinden biriydi.İlk nişanlısı,

“Neden beni lüks yerlere getirmeye zorluyorsun, kazıklandığımız yetmiyormuş gibi bir de park parası bilmem ne parası ödemek de cabası!...”diye yakınırken Sıracettin bunlar için hiç sesini bile çıkarmıyordu.İkinci nişanlısı da bir gün kavga ederlerken,

” Sen sığ düşüncelisin, sende düşünce ve anlayış derinliği yok”, demiş, üçüncüsü,

” En iyisi sen prensiplerin ile evlen, zaten basma kalıplı birisin...”derken dördüncüsü,

”Sen sadece egonu tatmin etmekle meşgulsün.Başka da ne bir şey yapabilir, ne görebilir ve nede kimseye bir şey verebi- lirsin...”demiş ve en son arkadaşı Yılmaz Bey de,

”Hayat paylaşmaktır ve sen bunun farkında değilsin...” demişti.Ama Sıracettin bütün bunları hiç önemsemiyordu.O sadece aradığı sevgiyi önemseyen kadını bulmak istiyordu ama Tülin Hanımın prensipler inadı onu çoktan frenlemiş, yavaş yavaş aradığı kadının o olmadığı şüphe si içine girmiş ve ilk günlerdeki heyecanını da yitirmişti.Tülin Hanım’a hep tahammül ediyor- du. Bir süre sonra daha fazla dayanamayarak onu arkadaşlarına şikayet etti. Arkadaşları da,

-Olur mu öyle şey?Bence bu hanım sadece prensip dediği şeyin arkasına sığınarak egosunu tatmin etmekle meşgul, seni düşündüğü falan yok.Seni kaprisleri için kullanıyor.

-Kadın dediğin duygulu olur, sevgisini gösterir ama senin nişanlın bence egosunu seviyor.Tek amacı da egosunu tatmin etmek ve egosu da çok ama çok şişik.

-Birbirinizin zevklerinize saygı göstermeniz gerekir, tek kişinin keyfiyle yürümez evlilik de başka şey de...Sürekli olarak cimri adamdan nefret ederim diyen kadından korkacaksın çünkü onun hedefi sevgi değil paradır.Seninki de onlardan biridir.

-Seven kadın her konuda paylaşmasını sever.Sevgi emek ve sorumluluk ister, bu kadar kapris ve kompleks çekilmez! ..Kusura bakma ama galiba seninki ya seni adamdan saymıyor yada seni sadece bazı özlem ve eksikliklerini gidermek için kullanıyor.

Gibi benzeri şeyler söylüyor ve Sıracettin’nin kafasını iyice karıştırıyorlardı. Sadece birisi,

-Bazı kızlar evlenmeden önce böyle kaprisler yapabilirler, normaldir, demişti.

Herkes gibi Sıracettin’in de kadın ve kızlarla ilgili bazı deneyimleri olmuştu.Biri hariç hepsi onun en çok mert ve bonkör tarafını sevmişlerdi.Tülin Hanım’ın da onlardan hiçbir farkı yok- tu ve hatta o daha da aşırısıydı.Bu da onun, ”acaba bunlar sadece parayı mı seviyorlar, hiç mi sevgiyi arayanı yok?” diye düşünmesine neden oluyordu.Zeynep diye bir arkadaşı olmuştu ve sadece o farklıydı ..Kapris ve kompleks yapmaz, onun fazla harcama yapmasına bile engel olur ve, .

”-Önemli olan senle birlikte olmak, ”derdi , ”yeri önemli değil.Bu, arabada veya bir banka oturarak da olabilir..Senle olmak, senle el ele dolaşmak gibi şeyleri özlüyorum... Acıktığımız za- man da her zaman lüks yerlere gitmek yerine bir sandviç bile yesek yeterlidir benim için.Be- nim aradığım sevgidir........”

Ama o da Sıracettin’in kaba huylarına çok kızar ve o yüzden çok kavga ederlerdi. Ayrılma- larının tek nedeni de bu olmuştu.Bunları düşünürken Sıracettin birden sanki aradığını bulmuş gibi hemen cep telefonunu çıkardı, Zeyneb’i aradı ve sadece,

-Zeynep senden özür dilerim! dedi ve telefonu kapadı.

Az sonra da Zeynep aradı,

-Ben de senden özür dilerim, dedi.

-Sen yüzde yüz haklısın Zeynep, diye ekledi Sıracettin, ben çok aptalmışım.Tekrar çok özür dilerim!

O akşam Sıracettin ne Tülin Hanım’ı aradı nede yemeğe davet etti.Bunu öteki akşamlar izledi.Tülin Hanım zaten prensipleri gereği aramazdı.

Sıracettin ile Zeynep arasında ise artık ciddi anlamda gerçek bir yakınlaşmanın temelleri atılıyordu.

İstanbul.19.12.03/

resit_yaman@hotmail.com

 
Toplam blog
: 24
: 661
Kayıt tarihi
: 29.12.07
 
 

1952 Ağrı doğumlu olan Reşit Yaman altı yıllık yatılı Van Alpaslan İlköğretmen Okulu'ndan sonra İ..