Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '08

 
Kategori
Öykü
 

Türk Filmi Tadında:)

Genç kadın o kadar mutsuzdu ki. Aradan o kadar uzun zaman geçmişti. Tam üç yıl geçmişti ama hala unutamamıştı Kenan’ı

Tam üç yıldır ne gördüğü psikolojik tedaviler ne kendini oyalamak için yaptığı sosyalleşme etkinlikleri ne de bu süre içinde hayatına girip çıkan insanlar hiç birisi unutturamamıştı Kenan’ı

Öyle çok sevmişti ki onu. Öyle çok sevmişlerdi ki birbirlerini. Tüm güzellikleri ilk olarak onunla yaşamış, gerçek aşkı onda tatmıştı.

Kenan’da bulduğu aşkı, şefkati, merhameti, tutkuyu, o sıcacık gülümsemeyi, sahiplenmiş olmanın verdiği huzuru, kıskanılmanın tatlı kızgınlığını hiçbir erkek verememişti ona. Öyle mutluydu ki onunla birlikteyken. Onun yanına gittiğinde, ona sarıldığında, bir çocuğun ki gibi dağınık saçlarını karıştırdığında, o sıcacık sevgi dolu gülümsemesini gördüğünde, Kenan ona dokunduğunda, Kenan’a dudağını büküp şımarıklık yapabildiği zamanlar öyle mutluydu ki.

Bu mutluluğun hayatı boyunca süreceğini zannetmişti. Hayatı boyunca her elini uzattığında onun yanında olacağını, elini sımsıkı tutacağını ve hiç ayrılmayacaklarını sanmıştı o zamanlar.

Farklı şehirlerin, farklı kültürlerin insanları olabilirlerdi. Bunu kabul ediyordu ama bu kadar çok severken birbirlerini, sırf aileleri birbirini istemiyor diye ayrılmalarını onun ailesine söz geçirememesini bir türlü hazmedemiyordu.

O ailesini tercih etmeseydi.

“Yapamam. Onları karşıma alamam. Onların izni olmadan evlenirsek eğer ikimizide yaşatmazlar. Bizde töre budur” demeseydi eğer. Serap her şeyi karşına alacaktı. Ailesini karşısına alıp tüm sevdiklerinin olduğu şehri bırakıp, işini, imkanlarını ve kariyerini bırakıp sevdiği adamın peşinden gidecekti. Mutluluğu sevdiği adamda, onun kollarında arayacak ve orada bulacaktı. Ama olmamıştı işte. Yapamamışlardı. Ayrılmışlardı.

Kenan ilk elini tuttuğu gün asla ayrılmayacaklarına, elini asla bırakmasına izin vermeyeceğine yeminler etmişti. Ama boşa çıkmıştı Kenan’ın verdiği bütün sözler.

Tam üç yıldır, üç kocaman yıldır. Onunla geçirdiği dakikaları anımsamadan geçirdiği bir an bile olmuyordu. Her yerde, her an aklındaydı Kenan. Acaba şu anda nerede, ne yapıyor, evlendi mi, acaba başkasının gözlerine de benim gözlerime baktığı gibi bakıyor mu diye sürekli bunları düşünüyordu.

Serap o sabah yine çok mutsuz uyanmıştı. Yine ilk aklına gelen Kenan olmuştu. Uykusunu açmaya çalışırken her sabah olduğu gibi eli yine telefona gitti. Acaba aramış mı yada bir mesaj çekmiş mi diye baktı. Telefonda yine hiçbir şey olmadığını görünce yine hayal kırıklığına uğradı. Yine gözünden bir damla yaş süzüldü.

Yağmurlu bir gündü. İşe geç kalmıştı. Aceleyle çıktı evden. Arabada işe giderken yine aklına Kenan vardı. İşe yetişmek için o kadar hızlı gidiyordu ki. Sonra bir anı canlandı gözünde. Elelelerdi Kenan’la. Gülümsüyorlardı birbirlerine. Sonrada ayrılma anları geldi tekrar aklına. Kenan’ın son sözleri çınladı kulağında. Gözünden bir damla yaş düştü.

Ve o sırada karşıdan gelen arabayı fark etti. Ona çarpmamak için direksiyonu kırdı ve elektrik direğine şiddetle çarptı. O an onun için bütün hayat bitmişti.

Tam o anda kilometrelerce uzakta yaşayan Kenan’ın içi acıdı. İçinden bir şeylerin kayıp gittiğini hissetti. Oda yıllardır kahrolmuş. Sevdiği kadınla evlenemediği için hiç kimseleri beğenememiş. Düştüğü bunalım neticesinde ne işinde, ne mesleğinde, ne ailesiyle ilişkilerinde nede hayatta başarılı olabilmişti.

Her gün sevdiği kadını düşünerek, onu özleyerek ömrünü tüketiyordu. Serap’la ayrıldığına, ona o sözleri söylediğine pişman olmasına çoktan pişman olmuştu ama bir türlü cesaret edip arayamıyordu Serap’ı.

Çok korkuyordu, ya onu unuttuysa, başkasını sevdiyse, onunla evlendiyse, o dokunmaya kıyamadığı kadınına yabancı eller dokunduysa bu gerçeği öğrenmek istemiyordu. Serap hayallerinde ki gibi kalmalıydı. Sevgi dolu, sıcacık, tertemiz ve sadece onun kadını.

Serap’ı ambulansla hastaneye yetiştirdiklerinde neredeyse bütün kemikleri kırılmıştı Serap’ın. Doktorlar hayatta kalmasının çok zor olduğunu ama ellerinden geleni yapacaklarını söylemişlerdi. Ailesinin elinden dua etmekten başka bir şey gelmiyordu.

Aradan günler geçiyordu. Serap bir sürü ameliyat geçirmişti. Hala yaşıyor, hala nefes alıyordu ama durumu ciddiyetini koruyordu.

Kazadan sonra tam üç ay geçmişti. Bu üç ayda Serap sadece bir kaç kez hayat belirtisi göstermiş, başkada gözlerini bile açmamıştı. Üç ayın sonunda bir gün hayat belirtileri normale dönmeye başladı.

Güneşli bir cumartesi sabahında Serap gözlerini açtı. Üç aydır yatıyor olmasına rağmen sanki aradan kısacık bir süre geçmiş gibi hissetti. Tıpkı uykudan uyanır gibi. Bir kabustan uyanır gibi uyandı o cumartesi sabahı Serap.

Aynı saatlerde kilometrelerce uzaklıkta bir adam vardı. Kenan.

Kenan o gün eski gazeteleri toparlarken gözüne bir kaza haberi ilişti. Kazada Serap’ın adını gördü. İnanmak istemedi. Hayır o değildir diye düşündü. “En azından yaşıyordur. Mutludur diye kendimi teselli ettiğim sevdiğim kadın değildir kaza yapan. O ölemez, ölmemeli” dedi.

Ve üç yıl aradan sonra Serap’ı aradı. Telefon defalarca çaldı ama açan olmadı telefonu. Yıkılmıştı Kenan. Aklına kötü şeyler geliyordu. Serap’ın öldüğüne, artık onun yaşamadığına inanmak istemiyordu. Lanetler etti yaşayamadığı güzel günlere, kendisine. Keşke, keşke biraz daha cesur olabilseydi. Sahip çıkabilseydi sevdiği kadına. Belki yaşıyor olurdu şu anda. Yanında kollarının arasında olurdu, mutlu olurlardı.

Ama çok geçti artık. Kenan’ın gözyaşları artık durmuyor, içindeki isyan kalbini acıtıyordu.

O gün defalarca aradı Serap’ın telefonunu ama hiç kimse açmadı telefonu. Hemen o ana karar verip onun yaşadığı şehre gitmek için yola çıktı. Yol boyunca dua etti. Ona bir şey olmasın, o yaşasın, onun yaşadığı tüm acıları ben yaşayayım diye dualar etti ve yol boyunca ağladı Kenan.

Serap’ın evine vardığında saatlerce kapıyı çaldı. Saatlerce kapının önünde bekledi. Ne kapıyı açan oldu. Nede ona Serap’tan bir haber veren. Tam her şeyden umudunu kesmişken, Tam oda ölmeyi tasarlamışken kafasında, Tam ölmeye, kendini öldürmeye giderken Serap’ın kız kardeşi Sena ile karşılaştı.

Sena’yı gördüğünde sanki dünyalar onun olmuştu. Koşarak gitti yanına, kolundan yakaladı. Sena öfke dolu gözlerle baktı Kenan’a.

Kenan’ın gözlerinde ise acı ve gözyaşı okunuyordu. Sena’nın önünde diz çöktü.

“Yalvarırı söyle. Bana onun yaşadığını, iyi olduğunu söyle. Sadece bunu duymak istiyorum. Bunu öğrenmek için tüm yaşamımı vermeye hazırım.” Dedi.

Sena acımıştı Kenan’a. Belli ki hala oda çok seviyordu ablasını. Ablasını yıllarca mutsuz etmiş. Bir sürü acı çekmesine neden olmuş ama belli ki oda çok acı çekmişti ve şu anda ablasının durumunu öğrenmiş, kahrolmuştu.

Elini uzattı ve Kenan’ı ayağa kaldırdı.

“Merak etme yaşıyor” dedi. “Henüz dün sabah açtı gözlerini. Üç aydır, üç kocaman aydır komadaydı. Korkunç bir trafik kazası geçirdi. Öleceğini sandık. Ama neyse ki yaşıyor. Sımsıkı tutundu gene hayata. Ama, ama senin yüzünden o kadar çok acı çekti ki. O kadar mutsuz oldu ki. Neden çektirdin bu kadar acıyı ablama” dedi.

Kenan’ın gözlerinden yaşlar boşandı.

“Ya benim çektiklerim, ya benim yaşadığım acılar. Onları düşünebiliyor musun? Benim çektiklerimi hayal edebiliyor musun?” dedi. Sonra Sena’nın ellerini tuttu.

“Yalvarırımım, yalvarırım beni ona götür. Onu görmek istiyorum. Onu öyle çok özledim ki. Ne olursa olsun onunla bir an önce evlenip onu mutlu etmek istiyorum artık.” Dedi.

Sena tamam anlamında başını salladı ve birlikte hastaneye geldiler. Hastaneye geldiklerinde Serap uyuyordu. Kenan bir süre ağlayarak onun uyumasını seyretti. Usulca yanına gitti. Küçücük, bembeyaz ellerini tuttu.

Tam bu sırada Serap gözlerini açtı. Kenan’ı gördüğünde yine rüya görüyorum zannetti. Kenan gülümsedi Serap’a. Yüzünü okşadı. Sıcacıktı elleri, sıcacıktı gülümsemesi.

Kenan’ın sıcaklığını hisseden Serap hayal ve rüya olmadığını anladı. Ağlayamaya başladı. Karşılıklı ağlıyorlardı artık. Uzun süre ağladılar. Kenan Serap’a sarılmak istiyor ama korkuyordu. Hem canını acıtmaktan, hem de ret edilmekten korkuyordu Kenan.

Uzun süre sonra Serap bozdu sessizliği.

“Seni çok özlemişim. Hasretinden ölmek üzereydim.” dedi.

“Bende seni çok özledim.” dedi Kenan sesi titreyerek. “O kadar mutsuz oldum ki sensiz, senin yokluğunda. O kadar pişman oldum ki seni kaybettiğime, seni aramayı, sana geri dönmeyi o kadar çok istedim ki. Ne olur affet beni. Seni çok Seviyorum. Artık sensiz yaşamak istemiyorum.” dedi.

O gün saatlerce konuştular, hasret giderdiler Serap ve Kenan. Birbirlerine aşklarını, sevgilerini, hasretlerini dile getirdiler.

Aradan günler geçti. Kenan bir an bile ayrılmıyordu Serap’ın yanından. Serap’ın ailesi Serap’ın hatırı için Kenan’ı affetmiş, bağrına basmış ve çok da sevmişlerdi. Kenan’ın ailesi de Serap’ı kabullenmişti. O kadar mutlulardı ki. Serap tamamen iyileştiğinde hemen evleneceklerdi.

Düğün günleri geldiğinde ikisinin de mutluluktan elleri, ayakları titriyor, gözlerinin içi parlıyordu.

Çok sevmişler, çok büyük acılar çekmişlerdi ama sonunda kavuşuyorlardı işte. Bitmişti bütün acılar, bütün sıkıntılar. Ailelerde birbirlerini çok sevmişler ve pişman olmuşlardı çocuklarına bu kadar acı çektirdikleri için.

Serap ve Kenan düğün salonuna elele girerken Kenan siyah takımının içinde olağanüstü yakışıklı, Serap ise beyazlar içinde peri kızları kadar güzeldi.

İkisinin de mutluluktan yüzleri gülüyor, gözleri ışıldıyordu.

İlk danslarını yaparlarken Kenan Serap’ın gözlerinin içine bakıp onu asla bırakmasına izin vermeyeceğine söz verdi.

 
Toplam blog
: 25
: 618
Kayıt tarihi
: 12.09.08
 
 

03/12/1983 Eskişehir'de doğmuşum. Lise Mezunuyum. Şu anda bir sigorta şirketinde çalışıyorum. Kitap ..