Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '13

 
Kategori
Deneme
 

Türk İngilizcesi

Türk İngilizcesi
 

Ay dudunt dı dört...


Siz, sadece devlet büyükleri mi muhteşem İngilizceleriyle Türk İngilizcesi konuşuyorlar zannediyorsunuz? O yüzden mi milyon yıllık Mediterranean Sea  (Akdeniz); oldu size White Sea?

Bu ülkede bilen bilmeyen herkesin bir alıp veremediği var şu İngilizceyle… Dil tahribatı konusunda Anadolu insanının masum yıkıcılığının üzerine yoktur herhalde. Bunun en naif, en masum ama bir o kadar da komik örneklerini İngilizce üzerindeki çok renkli denemelerde görüyoruz.

"Direkt çeviri"de üstümüze yok. İşin ne etimolojisi, ne kelimenin tarihsel dönüşümü, tarihsel kökenleri, ne kelimenin anlam farklılıkları, ne dilbilgisi, ne gramer umurumuzda değil… Öyle bir özgüvenle, öylesine bodoslama dalıyoruz ki çeviri işine; ortaya, aşağıdaki, felaket ama komik sonuçlar çıkıyor. 

Mesela; “piliç çevirme”ye; chicken translate, “kafadan atıyorsun”a; you are throwing from head, “sözümü kesiyorsun”a; you are dividing my word, “ders boş”a: the lesson is empty, “rahatınıza bakın”a; look at your comfortable, “peynirli gözleme”ye: observation with cheese, “kulak memesi”ne: ear boob, “kuzu kapama”ya: lamp closing… diyoruz gayet rahat bir şekilde... Zavallı İngilizler dillerine ne yaptığımızı bir bilseler, heralde güldükleri kadar oturup ağlarlar da….

Bunlardan örnek vermişken yıllardır internette gezen ve başlığı: “Aşağıdaki tamamen İngilizce metni yalnız Türkler anlayabilir” olan yazıyı paylaşmadan olmaz;

“Hasan was a very heavy headed boy. His father was a middle situationed man. To make his son read in good schools he did everything coming from his hand. He took everything to eye. His mother was a house woman. Every job used to come from her hand. In making food there was no one on top of her. The taste of the observations (gözleme) she made you eat your fingers. This woman made her hair a brush for her son. When Hasan became sick, she cried her two eyes two fountains.

When Hasan finished lycee he wanted to be a tooth doctor, and he entered the university exams and won Tootherness School. In the school he met Jale. Hasan was hit to Jale in first look but Jale was not hit to him in the first look. However her blood boiled to him. A few weeks later they cooked the job.

Jales father was a money-father. He turned the corner many years ago by making dreamy export. But Jale was not like her father. She was a very low hearted girl. Her father was wanting to make her marry to his soldierness friends son Abdurrahim. Abdurrahim finished first school and didnt read later. He became a rough uncle. He started to turn dirty jobs when he was a crazy blooded man. He was his mothers eye. He said, 'HIK' and he fell from his fathers nose. So three under, five up he was like his father.

When he saw Jale, he put eye to her. His inside went. His mouth got watered. His eyes opened like a fortune stone. To be able to see Jale, Hasans inside was eating his inside.

Finally,together they went to a park. When they were wrinkling in the park, Abdurrahim saw them. First he pulled a deep inside. And then his eyes turned. He couldnt control himself. He wanted to send them to the village with wood, but he collected himself. He decided to leave them head tohead. At that moment the devil poked him. He fit to the devil, pulled his gun and fired.

However, a man passing stayed under lead rain and poorman went to who hit.

He planted the horseshoes. Then the mirrorless came. They took all of them under eye.

Jales inside was blood crying. The man died eye seeing seeing. And so, this job finished in the black arm (karakol).”

Hadi buyurun bakalım… Nasıl ama? Cidden tamamen İngilizce olmasına rağmen bir İngilizin bu metinden bir şey anlaması beklenemez değil mi?

Bütün bunlar çeviri işinin esprili yanları. İşin bir de farklı bir yanı var tabii. Aslında genel olarak edebi eserlerin, duyguların bir dilden diğerine aktarımı, çevirisi zordur. Bu yüzden mesela; roman çevirmenleri, şiir çevirmenleri çok zorlanırlar. Çünkü anlamın yanı sıra duyguyu da vermeniz gerekir. Üstelik bu bütün diller arasında geçerlidir. Çünkü bir dile ait kelimeler, tamlamalar, deyimler, atasözleri; anlamlarının yanı sıra duygu da taşırlar. Ve anlamı birebir çevirebilseniz de; belki binlerce yıllık geçmişleri olan o duyguları kimi zaman çeviremeyebilirsiniz…

Şiirden, romandan bahsettik ama ben yazıyı size farklı bir pencereden vereceğim iki örnekle bitireceğim. Aslında benzer örnekler sonsuzdur ama aşağıda linklerini vereceğim biri şarkı, diğeri türkü olan iki eserde de “Ömrüm” kelimesi geçiyor… Hadi gelin çevirin bu türküyle, şarkıyı İngilizceye… Hele de içlerinde geçen “Ömrüm” kelimesini… Ne diyeceksiniz? “My life” mı? Olmuyor işte… Çünkü orada ömrümle kastedilen; “yaşamım” ya da “hayatım” kelimeleriyle anlatılan şey değil… Orada “ömrüm”le; “yaşadıklarım, geçen giden yıllarım, kaybettiklerim, umutlarım, geriye kalan günlerim, sevinçlerim, hüzünlerim…” denmek isteniyor… Dinleyince, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız sanırım; ve de umarım...

Velhasıl zor iş şu çeviri sanatı… Bakın sanat diyorum; çünkü çevirmenlik; bilginin yanı sıra sanatsal bir duyarlılık da gerektiriyor… Ve tabii en az “chicken translate” kadar yaratıcılık da…

http://www.youtube.com/watch?v=Kjo5pj2PnWk

 (Cem KARACA – Ömrüm)

http://www.youtube.com/watch?v=LEx_c4yWc38

 (Mustafa ÖZARSLAN – Ömrüm)

 

 
Toplam blog
: 160
: 2717
Kayıt tarihi
: 16.04.09
 
 

Öykü Şiir Deneme ..