Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '07

 
Kategori
Futbol
 

Türk Spor Basını terbiyesizdir

Türk Spor Basını terbiyesizdir
 

23 Eylül 2007 günlü Sabah gazetesinin Pazar eki’nde, Şirin Sever imzalı bir röportaj yayınlandı. Röportaj, spor yazarı Ahmet Çakar ile yapılmıştı. Röportajın ana konusu, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası eleme maçlarından olan Macaristan Türkiye futbol maçından sonra (0-3), takım kaptanı Emre Belözoğlu’nun atılan gollerin birinden sonra basın tribününe doğru yaptığı öne sürülen el-kol hareketini, 16.Eylül.2007 günü Akşam gazetesinde “Emre’nin Hareketi” başlıklı yazısında değerlendiren yazar Serdar Turgut’un basın’a yönelik eleştirisinin, Ahmet Çakar’a sorulmasıydı. Serdar Turgut yazısında özetle şunları yazıyordu:

“Maç sahalarında adrenalin hayli fazladır, bunu hepimiz biliyoruz. Oyuncunun zaten öyledir de; maç esnasında bir tür hastalık geçirmekte olan taraftarlar da normal değildir. İşin özeti; maç esnasında stadyum içinde normal olarak nitelendirilebilecek tek bir kişi bile bulmak zordur. Toplu bir çılgınlık gibidir bu iş…. Seyirci ikiyüzlülük yapıyor. Aynı zamanda futbol yazarları da iki yüzlü bu durumda. Spor yazarları ince duygularıyla zarif sözcükleriyle, duyarlı yorumlarıyla tanınan bir kitle değildir. Böyle olmaları da gerekmez. Hatta ağzı hafiften bozuk olanların yazıları daha çok ilgi görür ve prim yapar…. Sonuçta oyun oynuyoruz. Çocuklara sen yazında geçirirsen, futbolcuya sen de tribünden ağzına geleni söylersen, ayağıyla düşünen adrenalin fazlalı genç de sana eliyle ‘geçirme’ işareti yapar…. Bir tarafın kırılganları oynamaya başlaması, tahammülü zor bir riyakârlıktır. Yaptığı işe ve ortama uygun davranan Fatih Hoca’nın dediği de doğru. ‘Futbolcusunu yedirmemesi’ gerekiyor bu riyakârlara…. Sonunda seyirci arenadaki izleyicidir. Onlar da bayılır bizlerin birbirimizi yememize ama sorsanız ‘Kavga istemiyoruz’ derler onlar da…. Riyakârlık da globalleşiyor galiba yavaştan”.

Bu yazıya atfen yapılan röportajda Şirin Sever, Ahmet Çakar’a soruyor:

“TV’de, tribünlerde, köşe yazılarında harcanan kelimeleri ve atışmaları göz önünde bulundurursak Turgut haklı mı?”

Ahmet Çakar: “Serdar Turgut denen arkadaşımız az bile tespit yapmış. Spor basınında, özellikle görsel basında, ki bu grubun içine ben de dahilim, zaman zaman yaptığımız hareketler, saygısızlıklar, asosyal tavır, laf ve yaklaşımların yanında, hareket çeken Emre zemzem suyuyla yıkanmış kalır!”.

Şirin Sever tekrar soruyor: “Günah mı çıkarıyorsunuz hocam?”.

Ahmet Çakar: “Hayır, günah çıkarma değil, realite bu! Basına yansımıştır, yansımamıştır bilmem ama pek çok kalem ‘Emrenin yaptıkları, bizim yaptıklarımızın yanında ufacık bir şey’ diyor. İçimizde öyle insanlar var ki, öyle zamanlarda öyle rezillikler yaptık ki, Emre’nin hareketi hiç bir şey değil”.

14 Eylül 2007 günü Milliyet Blog’da yazdığım “Ne Olacak Bu Yazarların Hali” ve 15 Eylül 2007 günü yine Milliyet Blog’da yazdığım “Emre Belözoğlu Elimizde Kalmasın” başlıklı yazılarımda Emre’nin yaptığının yanlış olduğunu ama idamı gerektirecek bir şey olmadığını anlatmaya çalışmıştım. Bir toplumsal olay, olayın yaşandığı andaki ortamla değerlendirilmez. Öncesi ve sonrası vardır. Bunları anlatmaya çalışmıştım. Anlamayanlar olmuştu, ama anlamamaları için de ‘Emre’yi İdam Kampanyaları’ halen devam ediyordu. Etkileniyorlardı. Adı geçen Blog yazılarıma taraftar gözlükleriyle bakıp: “Milli takım teknik direktörü Rıdvan Dilmen, el-kol hareketini de Tuncay Şanlı yapsaydı bu kadar anlayışlı olur muydunuz?” diyenler olduğu gibi. “Malta takımı ile beraberliği zor kurtaran takım dünyanın her yerinde eleştirilir” diyenler, aslında eleştiri yapanın uslûbunu ve futbol bilgisini sorgulamadan, sözde eleştiri yapmalarının gerekliliğini savunuyorlardı. Etik değerler açısından yayınlayamadığım yorumlarda ise, seviyesiz ne yorumlar vardı ama sadece ben gördüm.

Ahmet Çakar; “Hepimiz insanız, tıpkı Emre gibi… Baskılar, stres, o andaki durum; bizleri, Emre’yi sonradan çok pişman olacağımız davranışlar yapmaya iter. Bu insanın tabiatında vardır. Bakın tarihe, yüz binlerce katil işlediği cinayetten pişmandır ama sinirlenmiştir o an… “ derken, sanki benim verdiğim örneklere gönderme yapıyor (son maçında dünya çapında bir yıldız ve takım kaptanı Zidane’ın rakibine milyonların gözü önünde kafa atması, Pascal Nouma’nın Beşiktaş’ta oynarken attığı bir golden sonra rakip taraftarlara elini şortunun içine sokarak yaptığı hareket ve en sonunda da dünyaca ünlü teknik direktör Scolari’nin rakip oyuncuya yumruk atması). Bunlar haklı gerekçelere dayanmayan yanlış hareketler ve tepkilerdir ama insan olmanın getirdiği davranışlardır. Yanlıştır, ama o an yapılır, yapılabilir, bundan sonra da yapılacaktır. Niye yapılacaktır? Yanıtını Ahmet Çakar veriyor: “Bugün kediye bile sürekli vursanız kedi üstünüze atlar. Her canlının bir dayanma raddesi var..”. Haklı, haksız teknik direktör Fatih Terim’e, oyunculara, özellikle de Emre Belözoğlu’na Malta maçından sonra çok vurulmuştur. Yumruk serbesttir, ancak faullü vurulmamalıdır. Boksta bile böyle değil midir? Yumruğun serbest olduğu, ama faullü yumruğun, kural dışı yumruğun serbestliği var mıdır?

Bizdeki spor yazarları, aslında “skor yazarı”dır. Kuralı bilmeden vuran boksör gibi, habire yumruk sallamaktadırlar. Bunu ben söylesem, “sen de bu işi bilmiyorsun” diyecekler. Ama ben söylemiyorum, Ahmet Çakar işin içine kendisini de katarak söylüyor. Bilimde ve bilimsel bakışta yanılma olmaz, er geç anlaşılır, takdir edilir. Allahtan vakit çok geçmeden anlaşıldım (o da halâ Ahmet Çakar’ın itirafından sonra eğer anlaşıldıysam). Ya bir de “dünya yuvarlaktır” diyen Galileu gibi tam 500 sene sonra anlaşılsaydım?

“Bugün bir gazete, bir televizyon bana köşe, ekran veriyorsa, bunu benim kara kaşım, kara gözüm için vermez. Ses getirmiyorsan, gündem belirlemiyorsan, reyting almıyorsan ikinci gün çıkamazsın oraya” diyen Ahmet Çakar’ın bu itirafını, gelip geçici bir itiraf kabul edenler, televizyondaki karşılıklı kavgalarından sonra program bitişinde seyircilerin görmediği durumda “kol kola” girerek stüdyodan çıkarken “yahu çok vurdun bana be” diyen arkadaşına “iyi ya oğlum, daha inandırıcı olmadı mı?” dediklerini duymayanlar, yine taraftar gözlüklerini çıkarmayacaklar, yine her şeyi gerçek zannedecekler, kurgulamanın “reyting” için yapıldığını ve danışıklı dövüş olduğunu hiçbir zaman anlamayacaklardır.

Şimdi Sabah gazetesinin Ahmet Çakar’la yaptığı röportajdan çıkan sonuç olarak kullanılan “Türk Spor Basını Terbiyesizdir” başlığını temizlemek, taraftarın görevi midir, basın’ın görevi midir, yoksa Emre Belözoğlu’nun görevi midir? Haydi bakalım çıkın işin içinden de görelim. Serdar Turgut’un dediği gibi, riyakârlık mı globalleşiyor, taraftarlar mı yanlış görüyor?

Ahmet Çakar’ınki bir itiraf mı, yoksa bilinen bir gerçeği artık saklamamak mıdır? Ben işin içinden çıktım da taraftar bu işin içinden çıkabilecek mi acaba?

 
Toplam blog
: 135
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi. Spor Sosyolojisi, Popüler Kültü..