Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '06

 
Kategori
Su Sporları
 

Türk su sporları tarihi

Türk su sporları tarihi
 

Sakın ha yazı başlığına aldanıp da çok bilimsel ve tarihi gerçekleri ortaya koyan akademik bir yazı okuyacağınızı beklemeyin. Bu yazı olsa olsa benim 13 yıllık su sporları mesleğinde başımdan geçenleri anlattığım bir yazı dizisi olur. Yani benim su sporlarımın tarihi olur.

Türk su sporlarının tarihini yazmaya kalkışan bir arkadaşta herhalde 20 senelik bir geçmiş ile karşılaşacaktır ki buna da tarih demeye gerek yok! Tabi bundan yıllar önce beyaz pazen donlar giyip de derelerde yüzen eskilerimizin yaptıklarını su sporları olarak değerlendirmezseniz. Neyse işin şakası bir yana, bu kavram bize diğer örneklerinde olduğu gibi yurt dışından gelen bir olay. Hatta diyebilirim ki turizmin bir yan ürünü.

1991 yılında ilk bu işe başladığım da 16–17 yaşlarında bıyıkları yeni terlemeye başlayan ve kendi vücudunu yeni yeni keşfeden bir delikanlıydım. İstanbul dan Antalya’ya amcamın daveti üzerine çalışmaya geldim.(Amcam benden 2 yıl önce kaptan olarak çalışmaya başlamıştı). Geliş o geliş geri dönebilene aşk olsun. Havasından mıdır suyundan mıdır yoksa sosyal yaşamından mıdır bilmem bırakamadım bu işi ve Antalya’yı. Hep derler poposuna deniz suyu değen kendini geri alamaz diye! Ama burada bu söylenenin deniz suyunun kimyası ile pek alakalı olmadığını (keza bayağı tuzludur ve yakar!) tamamı ile deniz de çalışıyor olmanın size bir ayrıcalık ve seçilmiş insan olma özelliği verdiğinden farklı olma duygusu olduğunu keşfettim. Bende bu duygunun esiri olarak çeşitli ciddi tehlikeler atlatmış olmama rağmen bu işi aralıksız sürdürdüm.

1991 diyordum. İlk olarak Manavgat sorgun bölgesinde bir otelde başladım göreve. Başlamamın 2. günü patron beni çağırdı ve benim İstanbul’da Adada yaşamış olmamdan dolayı denize yabancı olmadığımı ve ertesi gün tekne kullanmaya başlayacağımı söyledi. Eyvah yandık! Daha doğrusu denizde yüzenler yandı.

Tamam, adada büyüdüm denize yatkınım ama kullandığım en büyük tekne kürekli 4 metre bir sandaldı ama bu farklı 140 beygirlik sürat teknesi. Ve yaşımda 16! İlk deneyimim iyiydi. Ben ve amcamdan başka herkes yabancı çalıştığımız yerde bu işi bilen yerli yok denecek kadar az. Çok iyi bir itibarın ve kendine göre bir karizman var. Sorunsuz 1 haftayı bitirdiğimde artık işin heyecanı ve hazzı beni sarmıştı.

Tabi en büyük sorun o dönemlerde dil sorunuydu. Ben 16 yaşındaki çocuk koca koca adamlara tercüman aracılığı ile su kayağı kursu verir hale geldim. Her ne kadar o dönemlerde kendim yapmayı bilmesem de demek ki iyi gözlemciymişim. Aradan geçen 1 ay sonrasında tercüman arkadaşı tekneye almadan kendim anlatmaya başladım benim o yarım yamalak dilim ile(İngilizce – Almanca – Türkçe karışımı sentez bir dil).

Ama her şeyden önemlisi anlattığım insanların hepsi ya çok yetenekliydiler ya da ben çok şanslıydım. Çünkü her 10 kişiden 8 öğreniyordu! Geriye kalmıştı bu mereti kendi kendime öğretmem! Birkaç denemeden sonra hooop bende su üzerindeyim ve gidiyorum. Bu müthiş bir duygu. Sanki kara senin için hâlâ devam ediyor ve su üzerinde karada ki gibi ayakta durabiliyorsun.

Bu arada müşterinin isteğine göre muz ve diğer şişme grubundaki aletler ile müşterileri gezdiriyor onların eğlenmelerine vesile oluyordum. Hem eğlenip, hem tatil yapıp hem de para kazanıyordum.

DEVAMI VAR!

 
Toplam blog
: 3
: 1048
Kayıt tarihi
: 28.10.06
 
 

Yazmayı ve okumayı seven, nazik aklı başında, kendine güvenen biriymişim...