Türkiye, deprem zengini bir ülke

Türkiye deprem zengini bir ülke... Her yıl yurdun bir yerinde mutlaka irili, ufaklı yer sarsıntıları meydana gelir.

Hepimizin korkulu rüyası ise sıradan küçük sarsıntılarda dahi büyük mal ve can kaybına yol açan sağlıksız yapılarımız...

Son Elazığ-Karakoçan depreminde de görüldüğü üzere; sarsıntının küçük (6, 0 şiddetinde) olmasına rağmen, etkisi hayli büyük...

Yerle bir olmuş ve çoğu kerpiçten binlerce konut, enkaz altında kalarak ölen ya da can veren yüzlerce insan ve telef olan binlerce hayvan...

İşte, Elazığ’da olanlar, ülkemizin depreme hazırlık gerçeğini gözler önüne seriyor!

Dün bu konuyla ilgili okuduğum bir yazıda, yorumcu vatandaşın biri, deprem uzmanlarına seslenerek, şunları söylüyordu.

“Deprem gerçeğini teknik terimlerle anlatmayı bırakın. Artık ülkemizin gerçeklerini halka yalın bir ifadeyle açıklayın.”

Aslında bu çağrıyı yapan vatandaş, yerden göğe kadar haklı...

Çünkü her deprem sonrası konuşan “deprem uzmanı” unvanlı kişilerin tam olarak ne söyledikleri anlaşılmaz.

“Uzman konuşmacılar” çoğaldıkça, anlatılan konu da aynı orantıda karmaşıklaşır. Ve vatandaş kime inanacağına şaşar.

Derken bir süre sonra konu unutulur. Ta ki yeni bir deprem oluncaya kadar!

Oysa ki yurt genelinde, şehirlerde beton enkazı halinde, ayakta duran çok katlı milyonlarca yapı mevcut...

Köylerin ve küçük yerleşim alanların çoğunda hala toprak (kerpiç) yapılar çoğunlukta...

Nüfusumuzun büyük bir bölümü bu mezar bozuntusu, sağlıksız beton veya kerpiçten yapılarda yaşıyor.

En ufak bir sarsıntıda, ya da sıradan bir doğa olayında, bu yapılar gereğinden fazla etkilenerek, içindekilerin can ve mal kaybına yol açıyor/açacak.

Asıl anlatılması gerekenler, bu ölüm tuzağı yapılardan “nasıl” kurtulacağımız konusudur. Şimdi hep birlikte düşünüp, buna bir çare bulmalıyız.

Yoksa deprem zengini ülkemizde her zaman felaketler kaçınılmaz olur.