Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '12

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye’de linç kültürü…

Türkiye’de linç kültürü…
 

Ülkemizde siyasetten spora, toplumsal ilişkilerden dine kadar hemen her konuda bir linç furyası sürüp gidiyor. Ülkemizi bir ev, insanlarımızı da ev halkı olarak düşünürsek, fikir tartışmalarını bir yana bıraktık kardeşlerimizi, akrabalarımızı linç ediyoruz. Hem de keyifle, iştahla.

Linç, problem çözme, problemi anlama ve hoşgörünün azaldığı noktada sorun olarak nitelenen şeyin yok edilmesine yönelik ilkel bir toplumsal davranış modelidir, burada bir ruhsal histeri bileşkesi de vardır. Linç, gelişmemiş, üst yapıları oluşmamış ve geri ahlaki değerleri bir sığınma ve korunma olarak tanımlayan toplumlarda, o değerleri tehdit ettiği düşünülen her şeyi yok etme dürtüsüdür. Siyasilerimizin ve yöneticilerimizin konuşmalarında şiddet yönlendirmesi çok fazladır, daha çok bloklaşma ve bölme mekanizmasını ortaya çıkaran konuşmaları vardır. Yani ben, sen ve öteki kavramları kullanılır. İyi özellikler bize aittir, kötü özellikler ise öbürüne aittir ve ötekinin yok edilmesi gerekir. Siyasiler ve futbol yöneticileri bunu fazlasıyla yapıyor.

“Türkiye’de sokak faşizmi lümpen karakterlidir ve futbol holiganizmiyle kardeş/ kandaştır. Linçe çıkmış lümpen kalabalıklar devletin ve medyanın “büyük adamları”nın ne söylediğini anında algılar ve büyülenmişçesine harekete geçerler. Bu hassas vatandaşın sırtını okşayan güvenlik bürokrasisi ve medyadaki manşet uzmanları Türkiye’yi nasıl da karanlık bir geleceğe sürüklediklerini bilmiyorlar mı?”

Psikologlar, psikanalistler incelemiş bu konuyu: Linç aslında korkanların benimsediği bir yöntem. Rakip ya da ötekinden korkan ona yenileceğini anlayınca, baş edemeyince onu ortadan kaldırmak istiyor.

Türkiye toplumunun linçle ilgili bazı menfi yönlerine değinmek gerek. Bizde, Orta Asya'dan bu yana toplumda, devlette çok fazla şiddet var. (Her Türk asker doğuyor, beyin kıvrımlarından çok kol kaslarına önem veriyoruz...) Dayak cennetten çıkmadır, denir mesela. Kızını dövmeyen dizini döver... Ya da sözden anlamayanın hakkı kötektir, denir. N'oluyoruz ki? Bebeği, çocuğu, çırağı, işçiyi, öğrenciyi, kızını, karısını döven insanlar cemiyetinde mi yaşıyoruz?

Bu şiddet yaygınlığı ve yoğunluğu linç kültürünü güçlendiriyor. Başbakan bir kadın kalkıp da 'Devlet için vuran da vurulan da kahramandır' demiş ve bu açıklama hakkında hiç bir soruşturma yapılmamışsa, iş vahim demektir. Devlet böyle kurşunla mı kutsanır? Koskoca Başbakan şiddet amigoluğu yapabilir mi?

“Gericiliğin pompaladığı tahammülsüzlük kültürü, aslında kendi içinde farklı olanı yok etmeyi meşru kılıyor. Yani sana benzemeyeni, yok et; herkes senin gibi olsun. Bir linç et, yağmala kültürüdür gidiyor. Farklı düşünce sistematikleri,  farklı mezhepler, farklı kültürler alaşağı edilmek, lime lime edilmek isteniyor. Oysaki politikleşmek, sorgulamak, düşünmek gerek, anlamlı bir hayat sürmek için.

Bu linç kültürünün ortasında en acı olanın insanın kendisine, insaniyetine yabancılaşması. İnsanları sevmek için genetik kopyamız olmasına gerek yok, anlamak için dinlemek, tahammül etmek gerek. Anlamasak bile saygı göstermek, incitmemek, çok kültürlülüğü zenginlik olarak bilmek gerek”

“Sivas, Madımak otelini ateşe verenlerin canlı yayında sesleri duyuluyordu. “işte cehennem ateşi kâfirler böyle yanacak” Madımak otelinde yanan canlardan kurtulan olursa yakalamak için çığlıklar atarak bekliyorlardı.”

Sivas Katliamının sanıkları da linç, cinayet filan gibi suçlardan mahkûmiyet almadı. Devletin düzenini bozmaktan hüküm giydiler. Linç zede ölüyor, linçi gerçekleştirenler ise genellikle yargılanmıyor bile. Stadyumlarda rakip takıma ve taraftarlarına yapılanlarda da durum pek farklı değildir.

Demokratik tepki gösteremeyen, fikre fikirle yanıt veremeyen şiddete sarılıyor.

“Linç kültürü bir köleleşme, insanlığını yitirme ve korku kültürüdür. Korkusu çok olmayanın linç kültürüne aktif katılımı çok zordur. Linçe katılanları insanlığını yitirecek kadar korkutan nedir? En temel neden içinde bulunulan yaşam alanında, yaşamını, amaçlarını, çıkarlarını korumak vardır. Linçe katılan için linç eylemi, kişisel, siyasi, ekonomik vb. çıkarları uğruna içinde bulunduğu sosyal ilişkileri sağlayan mekanizmanın mecburiyetine uyum sağlamak demektir.

Bir toplum, toplumsal yaşamın getirdiği insani sorumluluklardan ve duyarlılıklardan ne kadar uzaklaşırsa egemenlerin istediğine o kadar kolay uyum sağlar. Korku kültürü hâkimdir hem de egemenlerin dayattığı bir korku kültürü ve bu korku kültürünü besleyen, yaratan olaylar karşısında sessiz kalanlar egemenlerin dayattığı davranış biçimine uyum sağlamaktan başka çıkış bulamamaktadırlar”

Linç olaylarına son zamanlarda devlet eliyle yapılan devlet eliyle geliştirilen linç kültürü de eklendi.

Bir örnek; Devlet erkini eline geçirmiş olan hükümet ve AKP yanlıları, geçmişte kendilerine haksızlık yapıldığını, bazı okullarda okumalarına olanak tanınmadığını vb. dillendirdiler. Bunun en güzel örneğini bizzat Sayın Başbakanın kendisi defalarca açıkladı.

Aynı başbakan bu kez kendisi iktidar olunca, “biiiiiiz az mı çektik. Biz mücadele ede ede buraya geldik. Hele durun bakalım” Diyerek şimdi ezme, baskı yapma sırasının kendilerine geldiğini ima etmektedir.

Tam da bu anlayışla kendilerinden olmayan kesimlere yönelik başlattıkları linç anlayışı ile birçok subayı, gazeteciyi, bilim adamını uyduruk iddianamelerle, uyduruk suçlamalarla cezaevlerine doldurdular.

Çözüm: 

Bence çözüme ulaşmanın ilk yolu çağdaş ve iyi bir eğitimden geçiyor. Tabii ki linç kültürünü kendilerine çıkar basamağı yapanlar için bu bir kâbustur. Bu yüzden mevcut pek bir işe yaramayan sekiz yıllık ilköğretimden bile vazgeçtiler.

Daha çok özgürlük; Özgürlüklerin çoğaldığı ülkelerde linçin azaldığı görülüyor.

Olmazsa olmaz bir şart da bağımsız çağdaş hukuk. Hukuka güvenenlerin sayısı çoğaldıkça linçe yönelenlerin azalacağı kesindir.

Bütün bunlardan da önce olmak kaydı ile yöneticiler, sadece bir kesimin değil toplumun yöneticileri olduklarını unutmayıp, gerilime fırsat verecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdırlar. İktidarlarını toplumun cehaletinin, aidiyet duygularının, milliyetinin, dininin üzerinde tepinerek değil, onların yaşam kalitelerini yükselterek, yönettikleri kurumlar ile onlara daha iyi ve çağdaş hizmet vererek sürdürmeyi denemelidirler.

İzmir 2012

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..