Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '07

 
Kategori
Anılar
 

Tutanaklar:18 Aralık

Tutanaklar:18 Aralık
 

18 Aralık 2007, Salı

Bu gün keşif vardı. Öğleye doğru Pendik’e geldim, iki saate yakın bir zaman vardı keşfin başlamasına. Ancak bir minibüs bulmak zorunda idim. Dokuz kişi kadar olacaktık zira. Bulamazsam iki veya üç taksi çevirecekti mübaşir. Minibüs duraklarında bekleyen bir arabanın şoförüne sordum. Efendi bir adamdı, bir arkadaşlarının hatsız minibüsü olduğunu, onun ilgilenebileceğini söyledi, kâhya kılıklı bir adama götürdü beni;

“-Osman’ın telefonunu versene, beyefendi avukatmış, mahkeme heyetini keşfe götürecekmiş, minibüs lâzım” dedi.

Kâhya kılıklı adam iki kez aradı , cevap alamadı, numarayı söyledi.

“-Bu numaradan arayın, adı Osman, size yardımcı olur” dedi. Teşekkür edip yürüdüm. Bana yardımcı olan adam minibüsüne dönmüştü, ona da teşekkür etmek istedim. Kapısını kapatıp en arka koltuğa geçmiş, başını da öndeki koltuğun arkalığına dayamıştı. Uyukladığını sandım. Sonra başını kaldırdı. Dudakları kıpırdıyordu. Bir tür namaz kılıyordu galiba;

“-Allah kabul etsin” diye mırıldanarak eyvallah anlamına bir el işareti yaptım, başını çevirmese de görmüştü. Adliye’de Adalet Vakfı’nın minibüsüne baktım, bulma umudum yoktu zira haciz işlemlerinin yoğunluğu nedeni ile diğer işlere sıra kalmıyordu. Tahmin ettiğim gibi oldu. Bulamadım. Mahkeme kalemine çıktım. Mahzun yüzlü, zayıf kâtibe hanım dosyamı açmış bilgisayarda bir şeyler yazmaya çabalıyordu. Bir yandan da UYAP’a verip veriştiriyordu. Yazıyor, yazdıkları silinince bir daha yazıyor, kimi zaman yazmak istemine sistem izin vermiyor, aradığını bulamıyor, etraftan yardım istiyor, yine de olmuyordu. Yüzüme baktı;

“-Bu UYAP bizi mahvetti “dedi, “-Eskiden bir dakikada yaptığımızı bir saatte yapamıyoruz, siz bu durumu Baro’ya bildirsenize “

“-Bildirdim” dedim, “-Bilgi İşlem’deki arkadaşlar bir çalışma yapıyorlar”

“-Görüyorsunuz neler çektiğimizi “ dedi.

“-Evet haklısınız “ dedim.

Mübaşire dönüp sordum :

“-Başka keşif var mı ?”

“-Yok Avukat Bey, bir tek sizinki”

“-Ben bir minibüs buldum, Göçbeyli Köyü’ne taksi ne kadar yazar ?”

“-Geçen gün Formula Bir ‘in oraya gitmiştik altmış lira yazdı, siz bir minibüsçüyü arayın”

Telefonu çaldı çaldı, cevap vermedi.

“-Açmıyor, taksiyle gideceğiz galiba “ dedim.

“-Açmıyor mu, kapsam dışı mı ?” diye sordu mübaşir. Ne fark ederdi ki, keşfe az kalmıştı. Bir daha aradım uzun uzun çaldı, tam kapatacaktım ki açıldı.

“-Osman Bey siz misiniz ?” dedim.

“-Evet Abi haberim var Avukat Beysiniz değil mi?”

“-Evet, Göçbeyli Köyü’ne gideceğiz, sekiz kişi kadarız, ne kadara gidersiniz ?

“-Şey biz kilometreye göre, yani, bir yüz liranızı alırım”

Sonra tereddüt etti ;

“-Çok mu oldu ?” dedi, oysa yüz lirayı gözden çıkartmıştım;

“-Yüz lira diye “ tekrarlarken mübaşir

“-Yetmiş, yetmiş” diyerek kolumu tuttu.

“-Bakın Mübaşir Bey yetmiş diyor burada “ dedim,

“-Ona bir on lira daha ekleyiverin”

“-Tamam “ dedim. Plakayı söyledi, adliyenin karşısındaki benzin istasyonuna gelmesini söyledim.

O sırada bilirkişiler de gelmişlerdi. Mübaşir, Kâtibe Hanım’ın uzun uğraşlardan sonra basmayı başarabildiği zabıtları ve dosyayı alıp hakimin odasına gitti. Pencereden minibüsün geldiğini gördüm, gümüş rengi, lüks, çok rahat bir minibüstü, plakasını kontrol ettikten sonra telefon açtım;

“-Sizi camdan görüyorum , orada bekleyin on dakikaya kadar oradayız” dedim.

Hakim Bey öne oturdu. Yanıma Harita Mühendisi düşmüştü. Otuz yaşına yakın bir hanımdı. Yeni bebeği olmuş, uykusuz da bir oğlanmış, o ve eşi ise uykularına düşkünlermiş, gecede 4-5 defa uykusu bölünüyormuş. Gerçekten de yorgun görünüyordu. Ona bir iki kitap önerdim.

“-Çalışan kadının anne olması çok zor “dedi.

Nereye gideceğimizi bilmiyordum.

“-Size güveniyorum “ dedim Haritacı Hanıma. Güldü, içine sitem gizlediği bir tonla;

“-Herkes bizi müneccim sanıyor, oysa biz de veri olmadan nasıl bulalım ?” dedi.

Neyse ki Formula pistinin yanından geçerken tabelâları gördük. Pisti ilk defa görüyordum. Birkaç dakika sonra bir derenin üzerinden geçtik. Haritacı hanım dereden bahsetmişti, şoföre geldik derken gideceğimiz kooperatifin tabelâsı göründü.

Girişte büyük bir nizamiye binası vardı. Bariyerin önünde durduk. Koyu renk cam açıldı, üniformalı bir görevli ne için geldiğimizi sordu. Şoför;

“-Beyler Mahkeme Heyeti “dedi.

Ön koltukta oturan Hakim Bey otoriter bir sesle :

“-Pendik Asliye Hukuk Mahkemesi’nden keşif için geliyoruz” dedi.

Görevli :

“Kim için geliyorsunuz ?” dedi. Hakim Bey sinirli bir sesle:

“-Mahkemeden geliyoruz” dedi. Görevli tedirgin olmuştu;

“-Özür dilerim efendim, buyrun geçebilirsiniz, ziyaretçileri kaydetmem gerekiyor da, yani, onun için…” dedi. İçeri girdik.

Ormanlarla çevrili altıyüz dönümlük bir yerdi. Son derece sessizdi. Binayı bulduk. Hiç kullanılmamıştı, bazı camları kırılmıştı. Bu kadar korunan bir sitede olduğu halde camları kimin gelip de kırdığını merak ettim. Minibüsten indik, eve yaklaşırken bir atmaca çatıdan havalanıp gitti.

Dönerken hafif bir kar yağışının içinden geçtik. Radarla denetim yapıldığını gösteren tabelayı görünce şoför birden yavaşladı. Hakim bey o sırada telefonda oğlu ile konuşuyordu, durumu fark etmedi, telefonu kapattıktan sonra şoföre neden yavaşladın der gibi baktı, cevabı duyunca da :

“-Ben de sana radara yakalanma diyecektim “ dedi.

Maral’ı aradım, O da Kadıköy’e inecekti. Adliyenin önünden beni aldı. Dönerken eczaneye uğradık, ben arabada bekledim. Uzunca bir süre kaldı. Eczacı hanımla iyi dosttular.

“-Ufuk’un cep telefonunu çalmışlar, polisi arıyorlardı. Kameradan izledik, sakallı bir adam, Ufuk içeriye iğne yapmaya geçtiğinde elini bankonun arkasına uzatıyor, bir kadın içeri girince çekiyor, sonra kadın gidince kapıveriyor telefonu. Bir saat sonra da başka bir ilaç için yine gelmiş, cesarete bak. Sağlık karnesi ile alışveriş yapmış, kimlik numarası, hepsi ellerinde, bulurlar değil mi ?”dedi.

Ufuk eczanenin kalfası idi , çok becerikli bir çocuktu.

“-İkinci gelişi cesaretten değil, şüpheden kurtulmak için” dedim.

“-İyi ki kamera varmış, ne kadar adî insanlar var”.

“-Ne kadar adî insanlar var “ diye tekrarladım ve ekledim;

“-İnsanlar ne kadar adîleşebiliyor.”

 
Toplam blog
: 35
: 4404
Kayıt tarihi
: 07.09.06
 
 

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra İstanbul'da 21 yıldır serbest avukat olar..