Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Ufak Bir Tanıtım

Ufak Bir Tanıtım
 

Aşka dair hikayeler anlatacağım size. Çoğunlukla mutsuz hikayeler olacak bunlar: kalp kırıklıkları, inançsızlıklar, güvensizlikler, ihtiraslar, ani kararlar, başkaları, kurallar, doğrular… Amaç, “aşk yalan”, gibi bir klişe üretmek değil. Amaç paylaşmak ve bu esnada bazı sorular sormak; yani sevmenin kuralları üstüne düşünmek. Ama bu esnada size kendi hikayemi de anlatacağım. Savruluşlarımı, mutluluklarımı, özlediklerimi, kusurlarımı… Asıl önemlisi yazarken kendimi daha fazla tanımayı umuyorum. Bunun sonucunda göreceklerimi sevip sevmeyeceğimi de bilmiyorum üstelik. Ne olursa olsun burası kendimi dinleyeceğim bir yer olsun istiyorum. Diğer taraftan hiç tanımayacağım bazı insanların, yani siz okuyucuların beni anlayabilmesini umuyorum. Anlattıklarımı paylaşmak istiyorum; dünyada yapayalnız ve herkesten soyutlanmış bir hayatımın olmadığını biliyorum; ama aynı zamanda bunu hissedebilmek / duyabilmek / görebilmek istiyorum.

Hikayelerimi anlatırken ucuz felsefelerden olabildiğince uzak duracağım; yani aşk şudur budur, şöyledir böyledir, insan sevdi mi bir kere sevmelidir vs. gibi klişeler olmayacak anlattıklarımın arasında. Aşk vardır-yoktur, inanırım-inanmam gibi genel-geçer hükümlerde de bulunmayacağım. İnsan deneyiminin bunlardan çok daha zengin olduğuna inanıyorum; olanların ve olabileceklerin çok daha fazla olduğuna… Anlattığım hikayeler üstüne düşünürken hepimizin aslında pekala bildiği birtakım kuralları, düzenlemeleri, yasakları da sorgulayacağım. Yaptıklarımıza ve hissettiklerimize isimler koyan, sınırlar çeken, doğru diye belleyip uymaya çalıştığımız kurallar üstüne düşüneceğim. Bunu derken ne kastettiğimi biraz açayım:

Birbirini “çılgınca” seven iki insanın aslında uymak zorunda olduğu onlarca kural var. En doğal gelen muhteşem anların biraz berisinde birbirimizden beklediğimiz tonlarca davranış, değer ve düşünce görünür oluyor. Yani kısaca, severken riayet edilmesi gerekenler var. Bunların bir kısmı son derece bilindik, istatistiklerle gösterebileceğimiz birtakım olgulara dayanıyor. Örneğin erkeğin hem boyca hem yaşça kadından büyük olması, kadından daha zengin olması gibi. Tabi bunlar herkes için geçerli değil; böyle olmayan pek çok çift var, biliyorum. Ancak bu basit iki genellemenin bile yaşamımıza dair gösterdikleri üstüne düşünebiliriz. Kadının ve erkeğin toplumsal konumu, birbirleriyle kurdukları ilişkinin mahiyeti, kimin hangi rolü oynaması gerektiği üstüne anlattıkları var. Yani birçoğumuzun gayet iyi bildiği gibi ilişkiler, erkeklerin daha “güçlü”, koruyan, kollayan ve deneyimli olduğu; kadınların ise kollanması ve korunması gerektiği gibi normlar üstüne kurulu.

Bunun dışında onlarca ayrıntı var ilişkilerimizi düzenleyen kurallar içinde. Mesela bir erkeğin bir başka erkeğe duyduğu sevgiyi düzenleyen kurallar var: Aşk deyince birçok kişinin aklına bir kadın bir erkek gelmiyor mu? Yani iki erkek gelmiyor aklımıza. Ya da bir kadın iki erkek de olmuyor: Aşkın kafa sayısı da önemli demek ki. Oysa sevmenin binbir çeşit hali var. Mesela kimse bizi anne ve babamızdan birini sevmeye zorlamıyor. Ya anneni seveceksin ya babanı demiyor. Kimse sadece ‘bir’ kuşu, ‘bir’ müzik aletini ya da yalnızca ‘bir’ şarkıyı sevmemiz gerektiği konusunda bizi uyarmıyor. Oysa iş insana gelince ve bu insan ile romantik bir ilişkiden bahsediliyorsa bir anda mayınlı bir alana giriyoruz. Ne yapılması, nasıl yapılması, ne zaman yapılması gerektiğine dair envai çeşit kaide türeyiveriyor. Zamanın ve bedenin kimle paylaşılması gerektiği, günün önemsiz hikayelerinin kime anlatılması gerektiği bir problem haline gelebiliyor. Bir insanda hem huzuru, hem güveni, hem eğlenceyi, hem sevgiyi, hem aşkı, hem cinselliği hem her ne varsa onu bulmaya dair bir hayal kuruyoruz.

Kimi insan böyle bir hayali gerçekleştiriyor belki de. “Hayır gerçekleştirilemez, yalan, olmaz öyle ilişki!” gibi atıp tutmak niyetinde değilim. Belki vardır belki yoktur. Benim derdim hepimizin böyle bir ilişkiyi istemek zorunda olması. Bunun olmadığı durumlarda mutsuz olmamız; bir başkası ile belli sınırların dışına taşıldığında kendimizi dünyanın en alçak ve adi insanı olarak hissetmemiz. Diğer bir deyişle, her yerde karşımıza çıkan (filmlerde, şarkılarda, reklamlarda, dizilerde, birbirimize anlattığımız hikayelerde) bu hayal, aynı zamanda despot bir hayal. Doğru nedir bilmiyorum; burada oturup size ideal ilişkinin ne olması gerektiği hakkında ahkâm kesmeyeceğim. Ancak doğru budur diye gözümüze gözümüze sokulan ilişki şekillerinin pek masum olmadıklarını ve hatta diğer şekillerden daha doğru olmadıklarını düşünüyorum. Bu tip durumlarda tavrım şu: Bilmiyorum. Biliyormuş gibi her yere öğütler savuran insanların dayattıklarına itiraz ediyorum sadece.

Sevmenin en içten olduğu anlar bile birçok düzenlemeye tâbi. Kadınlar sevgiyle başlarını adamların omuzlarına yerleştirir, tersi nadiren olur. Kadınlar etek giyip bacaklarının kıllarını alırlar; çünkü romantik bir gecenin öncesinde nasıl görünülmesi gerektiğine ilişkin kuralları ihlal etmek zordur. Kadınlar seksi vücutlar, erkekler kaslı vücutlar olarak resmedilir. Elbette ve elbette birçoğumuz karşımızdakini salt bu sebeplerle sevmiyoruz. Ama gene de kocaman bir göbek utanç kaynağı değil mi? Gene de kadınlar etek giymeden önce ağda yapmıyorlar mı? Erkekler ‘kadın eline bakmak’tan utanç duymuyorlar mı? Bu kurallar hepimizin hayatında; yönümüzü çiziyor hangi durumda ne hissetmemiz ve ne düşünmemiz gerektiği konusunda pek çok görünmez duvar örüyor.

Eğer bunlara normal deyip geçmek istiyorsanız, eğer bütün bunların doğa kanunu olduğuna inanmak istiyorsanız burada anlattıklarım hoşunuza gitmeyecektir. Eğer var olan kurallarla hiçbir derdiniz yoksa ve kafanızda bunla ilgili hiç soru yoksa burada anlattıklarıma deli saçması deme ihtimaliniz var. Anlattıklarımın bir kısmı bir kısım insanı rahatsız edebilir. Rahatsız edici sorular soracağım zira; bazı rahatsız edici duyguları/düşünceleri dile dökeceğim. Aşka dair bir güzelleme yazmıyorum. Ancak dediğim gibi, aşk yalandır boştur, temalı yazılar da değil buraya koyacaklarım. Sevmek güzeldir, buna inanmak istiyorum. Paramparça eden bazı anların arkasından şununla teselli buluyorum: “Hissedebiliyorum.” Ancak kimi zaman hissettiklerimin arasında ikiyüzlülük, yalan, kösnüllük, güvensizlik olduğunu da söylemeliyim.

Olmamış hikayeler, kırık dökük yazışmalar, pazarlıklar, dönüşümler anlatacağım. Başımdan geçen hikayeleri yazacağım. Yazdıklarımı, söylediklerimi, dinlediklerimi yeniden dillendireceğim. Soyut fikirler, analizler, saptamalar yazmak istemiyorum. Canlı, can acıtan, kibirli, huysuz ve çoğu zaman sevimsiz gerçek anlardan bahsetmek istiyorum. Bütün düşüncelerimin ana malzemeleri bunlar çünkü. Ancak bir yandan da maceralar silsilesi olmayacak hikayelerim. Amacım bu oldu şu oldu diye hikaye düzmek değil; düşünmek: kendim ve içinde yaşadığım toplum hakkında düşünmek.

Burada hiç kimseyi ifşa etmeyeceğim. Kullandığım hiçbir isim gerçek olmayacak. Kendi kimliğimi de gizli tutacağım haliyle; hem incinmemek hem de kimseyi incitmemek için. Birtakım yazılmış mektupları, anları, telefon mesajlarını, konuşmaları buraya koymayı düşünüyorum. Sadece benim yazdıklarımı değil bana yazılmış olanları da. Ancak hiçbirinde şahsi ya da kimin kim olduğunu ortaya çıkarabilecek bilgiler olmayacak.

Bütün eski sevgililerimi öyle ya da böyle sevmiş olduğumu en baştan söylemek istiyorum. Beylik bir laf gibi bu, farkındayım. Ancak hepsiyle, en kötü anlarda bile, paylaştıklarım o kadar fazla ki. Artık en kötü anların bile, hatta bilhassa kötü anların hayatımda ne kadar çok yer ettiğini fark edip mutlu oluyorum.

Canını yaktıklarıma ne kadar üzgün olduğumu anlatabilmeyi isterdim. Hiçbir zaman kâfi değil özür dilemek biliyorum. Ayrıca özür dilemek, bir özür üretmek de istemiyorum. Bahaneler dizmek, mazeretler üretmek şu an çok saçma geliyor. Anlamak ve kabul etmek: Sevmenin daha önemli bir anlamı yok benim için. Kendimi savunmak için değil sizi ve kendimi anlamak için oturuyorum buraya.

 
Toplam blog
: 2
: 719
Kayıt tarihi
: 30.07.07
 
 

Aşka dair hikayeler anlatacağım size. Çoğunlukla mutsuz hikayeler olacak bunlar: kalp kırıklıkları, ..