Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

04 Kasım '06

 
Kategori
Eğitim
 

Umut

Umut
 

İnsanlık, tarihi boyunca 10 bin yılda edindiği tüm bilgileri şairler "öz"etleyerek anlatırlar. "Sevgi paylaştıkça artar, acı paylaştıkça azalır" dediğinizde bu söze hangi insan hayır diyebilir. Birkaç gün öncesine kadar bende şapka çıkarır saygı duyardım bu söze. Ama şimdi anladım ki, bazen acı paylaştıkça artıyor,derinleşiyor,mideniz inceden sızlıyor. Okumak istemiyorsunuz artık bebeğin başına gelenleri. Yorum, haber duymak istemiyorsunuz.

Görmeseydi gözlerim,
Sağır olaydım diyorsunuz.

Tedavisi yok bunun,hiçbir olasılığı yok bunun: Sonsuz acı bu olsa gerek.

Susmalı,konuşmamalı,yazmamalı artık diyorum bu konu hakkında. Tedavisi olmayan sonsuz iğrençlik batağına öylece bırakmalı. susmalı. tüm ulus için için ağlarken…susmalı…

Size bu yazımı "acı" başlığıyla yazacaktım aklıma 2001 krizinin yaşandığı günler geldi. Atv’de haberleri sunan sayın Ali Kırca, haber bitiminde masasından kalkıp uzunca bir konuşma yapmıştı gözlerimize bakarak. Güneş yeniden doğacak, yeniden yeşerecek umutlar demişti. İşte bende o yüzden umut koydum yazımın adını.

Umudumuzu yeniden yeşertirken umudumuz olan gençleri konuşmak istiyorum.

Genç birey dediğim zaman eğitimin aklıma gelmesindeki neden, hızla değişen dünyada bilgiye en kestirme ve kaliteli ulaşması gereken gençlerimiz, acaba hangi düşünceler içindeler? Kendilerine çizilen bir gelecek mi onları sıkan, yoksa gelecek diye önlerine konanlar mı? Acaba gençlerimiz yaşadıkları anlardan heyecan ve mutluluk duyuyorlar mı? Nasıl görüyorlar kendilerini kuşatan bizleri? Önce biz nasıl gördüğümüzü anlatırsak sanıyorum onlar ve biz daha kolay köprüler kuracağız. Tüm amaç, yaşadığımız dünyayı daha yaşanabilir kılmak. Tüm öğretiler, bilgiler, sanat,insanı içlendiren ve mutlu eden güzel araçlardır. Onların, bunlardan keyif almasını nasıl sağlayacağız. ?

Ucundan başlıyorum.

Gençleri görüyorum son yıllarda;kravat mutlaka boyundan bir karış aşağıda,gömlekleri pantolonlarının dışında veya yarı dışında,ceketleri kırışık, ayakkabıları boyasız,muhtemel çorap içlerinde sigara.

Sayın Hıncal Uluç’un bir yazısında okumuştum. Deniz kıyafetiyle lokanta veya kafede oturmayı meziyet sayan bir anlayış gelişmiş son 10 yıllarda. Hani derler ya adamın kendine saygısı yok;hayır adamın çevresine saygısı yok. Kişinin kendisine duymadığı saygı tüm toplumu ilgilendirir. Dişlerini fırçalamayan birinin mutlaka diş çürükleri ve diş eti iltihabı olacaktır. Hiyjen olmadığından sık hastalanacaktır. Sık sık doktora gidip bol bol antibiyotik kullanacak,devlette bunun %80 nini ödeyecek, sizde vergi vereceksiniz. Bir fırça ve bir macun dişiniz için nedenli önemliyse toplumsal olabilmeyi başarabilmek için düzgün ve temiz giyinmek ilk basamaktır. Okullar toplumsal tavırların olgunlaştığı en önemli kurumlardır. O yüzden gençlerimizin öncelikle giyimindeki dağınıklık çözülmeli.

Diğer konu sigara.

Tüm kötülüklerin başlangıcı sigaradır. Sigara içen öğrenciler belirlenmeli ve psikolojik destek sağlanarak yol yakınken döndürülmeli. Okul çevresindeki kafelerde mutlaka sigara içme yasağı konmalı ve denetlenmelidir. Kim mi yapacak bu işi? Tabi ki nöbetleşe anne babalar. 300 kişilik bir okulda yılda bir gün nöbet gelir. Anne baba mutlaka eğitimin içine aktif sokularak sorumluluk verilmelidir. Öğretmenlere saygı yeniden sağlanmalı,saygısız tavırlardaki öğrenciler anne baba bilgisinde okuldan derhal uzaklaştırılmalıdır. Unutmayınız; öğrenim görmek isteyen gençlerimizin sayısı çok çok daha fazladır ama arkadaşlarının baskını yaşamaktalar. Guruptan uzaklaştırma, arkadaşlarından uzak kalma hatalı tavırlarını gözden geçirmesini sağlayacaktır. Çocuk okula başladığından itibaren tüm yetenekleri kaydedilmeli ve meslek seçiminde son dakikaya iş bırakılmamalıdır.

Dinamiklerin çok hızlı değiştiği dünyanın başka bir ülkesi yoktur. Bizim ülkemiz belki batılıların gözünde geridir ama bizler dünyanın en umut taşıyan toplumuyuz. Batılı devletlerin hangisi meclislerinde yabancı ülkeye asker gönderip göndermemeyi bizim kadar tartıştılar? Hatta bizdeki gibi hayır çıkan var mı? Biz barışı da öğretiriz dünyaya. Ulusumuz, bunu "yurtta barış dünyada barış" sloganıyla zaten yapıyor. Birleşmiş milletler örgütünün "tüm insanlar eşittir" diyen birinci maddesini;bazı devletlerin veto hakkı vardır diyerek; "bazıları daha eşittir" ironisini düzeltecek olanda günün birinde neden Türkiye olmasın.

Medyanın kendisini toparlaması gereklidir. Kendine düşen; reyting kaygısı gütmeyen eğitici yayınlara ağırlık vermelidir. Kaliteli filmler, diziler, belgeseller izleme hakkı esirgenmemeli insanlardan. Sabahtan akşama kadar ilkel formlar şeklinde hazırlanmış saçma sapan programlara bir son verilmeli. Eğlence kavramı yeniden tartışılıp ortaya konmalı. Televole mantar külütürünü yenmeliyiz. Bu kültürümsü çürümüşlük gençleri daha okula gitmeden ele geçirmektedir. Çeki düzen verilmez ise hepimizi yutacak bu keşmekeşlik.

Bu konu hakkında daha sonra yazmak isterim.

Bir diğer konu da blogtaki arkadaşlarıma söylemek istediklerim.

Başvurulacak bir kaynak, bir okuldur burası.

Bir okuldur; her türlü bilgiye doğru yoldan ulaşılacak. Bunu korumalıyız. Her gün 10 dakikada(gündüz saatleri) bir blog giriyor bu sayfalara. Editörlerede sabır diliyorum, çok zor iş.

Doğrularınız sakin olduğu sürece daha çok yararlanım olacaktır. Alıntı yaşamlara ihtiyacımız yok; biz yaşamımızı kendimiz renklendireceğiz yeni bilgilerle. Fazlası yürekte kalır.

Unutmayınız kalem ağırdır.

Bu arada Pelin kardeşim (benden küçük kız kardeşim yok. olmasını isteseydim, bizim pelinciği seçerdim) örneğin yazım dilini çok geliştirdi. Okuyor musunuz yazılarını? Ne kadar "öz" ve güzel yazıyor. Düşünsenize, yıllar sonra ne büyük yazılar yazacak. Pelincik ,"öz özel"diri biliyor. Yazma uğruna, aşkı anlatırken özeline inmiyor; kendi duygularını anlatıyor. Merak etmemiz gerekende o olmalı zaten.

Sağlık konusunda yazdığım yazı,hastanede gece birde geçen 15-20 dakikalık bir bölümdü. Nöbetlerim 24 saattir ve çoğu zamanda 30 saate kadar uzadığı da olur. Daha 15 dakikasında, Danimarka’dan bahseden arkadaşın yazdıklarından ötürü tedirgin oldum. Çünkü bizler aceleci ve kafamıza göre doğruları anlama gibi bir huy edinmişiz(insanın yapısında var sanıyorum). Sizi bu ülkede hiçbir hastane acili 6 saat karın ağrısıyla bekletmez. Lütfen küçümsemeyin bu ülkenin sağlıkçılarını. Bu konu hakkında yazıma devam etmeme kararı aldım. Çünkü yanlış anlaşılmalarla mesleğimin gerektirdiği hassasiyet sınırlarını bilmeden geçebilirim ve arkadaşlarıma zarar verebilirim.

Diğer konu bebeklerde gaz. Acil kısma yazmadım çünkü anne baba çevresindeki yaşlı birine sorsa mutlaka ona doğal yollardan nasıl gazla başa çıkacağını anlatıp gösterecektir. Tecrübeli insanlara yeterince saygımız yok;varsa yoksa ilaç. Şimdi gidin her evde mutlaka bir torba yanlış kullanılmış veya yarım bırakılmış ilaç bulursunuz. Bu ne sarfiyat. Ülkemizde limon dalında kalıyor,Türkiye'nin başka bir yerinde3 ytl kilosu. Grip ilaçları gırla satılıyor. Neden doğallığımızdan bu denli uzaklaşıp birde üstüne üstlük nefret eder olduk doğal olandan?

Sağlıcakla.

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..