Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '11

 
Kategori
İlişkiler
 

Unutma! Hayatın yarını yoktur...

Unutma! Hayatın yarını yoktur...
 

Aşkla/Sevgiyle açan tomurcuk; Aşkın/Sevginin tezahürüdür...


Sevgi var mı? Sevgi... 

Yakın geçmiş zamanda, meşhur bir haber spikerinin (Reha Muhtar), yine meşhur(!) bir cümlesi vardı; “Acı var mı? Acı” diye... 

İnsanlar itiraf etmek de zorlansa da kimi zaman, hemen her eylemimiz aslında “Ona” dönüktür. İçten içe, arayışlarımızın temelinde de “O” vardır. Yani; Sevgi. 

Bazılarımız, bu arayışlarımızın adını daha cesurca davranıp mertçe koyabiliyor, bazılarımız ise bu arayışlarımızı adlandırmaktan bile çekiniyor. 

En büyük beşeri ve ilahi aşkların yaşandığı bu toplumda, aşktan söz edenler ayıplanır olmuş. Ne acı bir şey değil mi? 

Kimimiz de, bundan dolayı olsa gerek, aşk sözcüğünün yerine “sevgi” sözcüğünü kullanarak yumuşatmaya çalışmışız ömürler boyu. Aşkı hep başkasında görmeye çalışmış, başkalarının aşkıyla tarif eder olmuşuz yaşadıklarımızı, hislerimizi. Kendi aşklarımızı hatta sevgi sözcüğüyle yumuşatmaya çalıştığımız aşkımızı görmezden gelme pahasına. Kendimizin yaşayabileceği aşkı yokmuş gibi davranırcasına. 

Kimi zaman, gün gelmiş “Leyla ile Mecnun” olmuş, kimi zaman “Aslı ile Şirin” olmuş beşeri aşkımızın adı. Aşığız demeyi ayıplanır olmakla bir tutmuşuz ya ömürler boyu, beşeri aşkımızı da efsaneler üzerinden tanımlamışız yıllarca. 

Peki, ilahi aşkımıza neler yapmışız. Ona da gün gelmiş Mevlana demişiz, gün gelmiş Yunus Emre demişiz. Sanki ilahi aşk ize yasakmış gibi. Ya da yaşayabilecek bir ilahi aşkımız ol(a)mayacakmış gibi. 

İçinde nefes alıp yaşadığımız toplum, bizlere sevgi ve aşk yoksunluğu çektirirken, aynı yoksunluğu kendimize çektirmeyi zulüm olarak görmemişiz nedense. 

Oysa bakıyoruz ki, aşıklar hiç ölmüyor. Leyla ile Mecnun öldü mü? Efsanelerde, hikayelerde, masallarda da olsa yaşamaya devam ediyorlar. Çünkü onlar aşıktılar. Aslında, aşıkların ölmediğine dair bir kanıttır bu inanmak istemeyenlere. 

Peki, Mevlana’lar öldü mü? Yunuslar öldü mü? Eserlerinde de olsa, beyitlerinde de olsa hala toplumumuzun hafızasında ve gönüllerinde yaşamaya devam ediyorlar. Üstelikte bizlere, almamız gereken yola ışık tutarcasına. 

Aşk ve sevgi, bu dünya var olduğu müddetçe vardır ve var olacaktır. Ve kendini bir şekilde simgelemektedir. Bunu da ancak ve ancak “muhabbete muhabbet” edenler fark edenler yaşabilmektedir. 

Yaradanımız bizleri sevmeseydi yaratır mıydı? Yaradanımız bizleri sevgisinden yaratmadı mı? Ve biz yarattıklarına kendisini (Allah’ı) sevmesini öğretmedi mi? Ahiret hayatımıda var olan cehennem kapılarının “7” tane olması, buna mukabil “8” cennet kapısının var olması da, Yaradanımızın rahmetinin gazabından yani sevgisinin azabından üstün olduğunun göstergesi değil midir? 

Dinimiz sevgi dini. Peygamberimiz, Rahmet Peygamberi’dir” diyenlerin sevgisiz olmak gibi bir lüksü olabilir mi? Dinimiz “sevgi dini”, Peygamberimiz “Rahmet Peygamberi” elbette ki, bunlar doğru. Peki biz kendimize soruyor muyuz? Bizler yani sevgi dinine mensup olduğunu iddia eden biz Müslümanlar, bizden olmamız istenen gibi birer "sevgi insanı" mıyız? İnsanları gerçekten seviyor muyuz? 

Ümmeti olduğumuz ve her fırsatta kendimize örnek almamız gerektiğini söylediğimiz ve bunun bilincinde olduğumuzu iddia eden bizler, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gibi merhametli, şefkatli birer "sevgi insanı" mıyız? 

Eğer böyle olduğumuzu iddia ediyorsak; bu bencilleşmiş, acımasız dünya da neyin nesi? Hep birlikte yaşadığımız dünyaya bir bakalım. Şefkat yok, merhamet yok, hakkaniyetlik yok, tevazu-yardımlaşma yok kısacası aşk/sevgi yok. 

Önce insan diyoruz, önce birey diyoruz, önce canlı diyoruz. iyi güzel de, kalplerinde sevgiye/aşka yer ayırmayanlar önce canlı, önce birey, önce insan diyebilir mi? Hakkının, hukukunun çiğnenmesini görmezden gelebilir mi? Diliyle söylese bile hayatına nakşedebilir mi? 

Tabi ki hayır. Malum, iktisatta çokça bilinen bir terim vardır; “İyi para kötü parayı kovar” bir diğer deyişle “Kötü para iyi parayı kovar”. Ben bu terimi hayatıma; “İyi hasletler kötü hasletleri kovar, iyi duygular kötü duyguları kovar” şeklinde uyarladım. 

İnsanın mayası olan sevginin olmadığı yerde, mutlak surette zıddı olan düşmanlık baş gösterir. Hayatımızda sevgi yoksa düşmanlık var olur. Ve toplum, yaşanan bu düşmanlıkların sonucunda acılara boğulmaktadır. O zaman, olası düşmanlıklara yok etmek, acılara son vermek için yani sivrisineği yok etmek için değil bataklığı kurutmak için öncelikle sevgiyi öğrenmeli-yaşamalı ve öğretmeli değil miyiz? 

Kendimce çok sevdiğim ve kendime sık sık tekrarladığım başka bir sloganımı da sizlerle paylaşmak istiyorum; “Unutma! Hayatın yarını yoktur”. Bir başka deyişle aşkın/sevginin de yarını yoktur. Aşkı/sevgiyi yaşamak adına bu emsalsiz duyguyla hemhal olmak adına, bugünü ıskalamayalım. Aşksız/sevgisiz bir birey, merhametten nasibini almamış bir gönüle sahiptir. 

Unutmayalım ki, yarın bir daha olmayabilir. Umulur ki, beşeri sevgiyi (aşkı) yaşayanlar, bir adım sonrası olan ilahi sevgiye (aşka) ulaşabilir. 

Rabbim, bizleri aşkla/sevgiyle hemhal olup, hayatımızı aşkla/sevgiyle dizayn eden, başta kendi aile efradımız olmak üzere çevremizdeki tüm yaratılanların hukukunu gözeten ve beşeri aştan/sevgiden, ilahi aşka/sevgiye ulaşanlardan eylesin İnşaallah... 

Sağlıcakla Kalın... 

18/04/2011 

 
Toplam blog
: 108
: 2366
Kayıt tarihi
: 05.04.08
 
 

1972 Haziranında  Eskişehir'de doğdum. Edirne'de ikamet ediyorum. Duygu ve düşüncelerimi yazıya d..