Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '11

 
Kategori
Güncel
 

Unuttuk…

Unuttuk…
 

Arsızı, hırsızı, darbeciyi, işbirlikçiyi, vatan pazarlamacısını baş tacı ettik, alkışladık, bağrımıza bastık da, dağ gibi yüreğiyle bizim için çalışanı, bu gün özlediğimiz demokrasi için o günlerde hayatını hiçe sayıp çalışanı, özel hayatını, ailesini, çocuklarını hiç görmediği yurdun bir köşesindeki vatandaş Ahmet için ikinci plana iten sevgili Uğur Mumcu’yu unuttuk. Hiç kimse, hayat gailesi falan demesin. Bizi gerçekten seveni bizim için kendini feda eden birçok Uğur Mumcu’ları unuttuğumuz gibi onu da unuttuk.  

Bu yazıyı özellikle bu gün, yani kaleminin susturulduğu günün yıldönümünün ertesi günü yazıyorum. Basını araştırdım kimler hatırlıyor diye. Maalesef yaşadığımız sorunlar nedeni ile her gün daha fazla hatırlayıp hatırlatacağımız Uğur Mumcu’ları artık anmıyoruz.  

Kimdir Uğur Mumcu? Bilenler, birçok karanlık ilişkiden, terör olaylarının gerisinden, soyguncunun, vurguncunun kimliğinden sayesinde haberdar olduğumuz bu vatanseveri çok iyi tanır. Tabii birde karanlık ilişkileri gün yüzüne çıkan, belgeleri ile halkın önüne serilen kara vicdanlılar, onun kaleminin kırılma emrini veren soğuk katiller, yaptıranı bildiği halde konuşmayan vicdansızlar onu çok iyi tanırlar.  

Yazıları ile her gün köşesinden karanlığa bir mum yakan sevgili Mumcu’nun sevenleri, katledildiği yerde her yıl olduğu gibi dün de mumlar yaktılar. Ama her yıl daha da azalarak. Her yıl biraz daha unutarak.  

Ruhun şad olsun aydınlık insan…  


SESLENİŞ 

Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babalarımız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük, dövüldük, vurulduk, asıldık… Vurulduk ey halkım unutma bizi... 

Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez... İsteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi... 

Fidan gibi genç kızlardık; hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla... Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım unutma bizi... 

Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu. Göz göre göre öldürüldük ey halkım unutma bizi. 

Kanserdik; ölüm her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz. Öldürüldük ey halkım unutma bizi... 

Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğudaki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük. Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım unutma bizi. 

Bağımsızlık Mustafa Kemal’den armağandı bize. Kapitalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımzılığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler gizli emellerle, başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üstleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular. Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi. 

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk, komünist dediler. Ülkemiz tam bağımsız değil dedik, kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler. Vurulduk ey halkım, unutma bizi. 

Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline değmişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha... Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere. Asıldık ey halkım unutma bizi... 

Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olan bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına... Batı uygarlığı adına bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler: Korkmadan öldürüldük ey halkım, unutma bizi... 

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi. Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi. Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi... 

Unutma bizi… 

Uğur Mumcu 

Cumhuriyet, 25 Ağustos 1975 

İzmir. 2011- 01- 25  

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..