Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '09

 
Kategori
Deneme
 

Utangaç çıplaklığına dudaklarımla çizdiğim gökkuşağı.

Utangaç çıplaklığına dudaklarımla çizdiğim gökkuşağı.
 

Fotograf: francy


Karanlığın yalnızlığımla kesiştiği saatler. Yerin üç metre altındaki odamın kapalı perdelerine sinen, derin bir hüzün elentisi. Sanki pusu kurmuş karanlığın içinde, kendimde bulunduğum kaybolmuş koordinatlarım. Kacasım var şimdi içimden. Kendimi terk edip, uzak bir şehrin koynunda, yalnızlık monoloğunu tek başına, sessiz ve seyircisiz oynayan izbe bir yüreğe. Soluklarım yorgun. Gözlerimde patlayan ölgün bakışlar.

Acaba diyorum ben mi trajediye dönüştürüyorum herşeyi? ya da özlediğim küçücük bir yürek atışının sesimi çağırıyor beni? O kalp atışı mı tutuyor, nasırlı, hoyrat ellerimi? Zembereği boşalıyor bir önceki kurduğum ütopik hayalin. Ìhbar ediyorum acılara kendimi. Alın beni; kelepçeleyip, vurun işkencelerin gözyaşı verilmiş çeliklerini, yüreğime. Doyurun beni feryadlara. Derin bir sızının enfarktüslü ölümcüllüğünde ruhum, sızım, sızım sızlıyor. Yok, yarınlar yok gelecekte. Rehin almış her bir günü, sensizlik ordusunun görünmez askerleri.

Vuruyorum yine bir satırın ortasında, adını haykıran sesimin tam ortasından. Adın kanıyor dudaklarım. Bu günde ödedim sensizliğin mafyasına, kendime acılar çektirerek haracımı. Issız bir damla ay iniyor gözlerimin pınarına, usulca. Çekingen gölgelerin tutulduğu vahşi suskunluğun pençesinde, can çekişen bin şiir öldürüyorum, duygusunu yitirmiş meçhul bir şairin yüreğinde. Sonunda yabani acılarımla iyi geçinmeyi öğrendim. Anılarımdan firar edip, gözlerinin derininde karanlık hayalinle gayr-ı meşru sevişmelerim tek avuntum.

Günahlarımda birikiyorum cehennemin ateşlerinde eriyip . Bir ışık yak karanlığın en zifirinde. Bir ışık yak içimi tutuşturup. Tut kör karanlığı kundakla içimde. Doldur dudaklarına söyleyemediğin sözcükleri, bir feryadla fitilleyip, at molotof kokteyli gibi, sana adadığım köhne hayatımın geçişsiz yamaçlarına. Gelincik kırmızısına bezeyip suretimi, gırlağı sıkılmış bir makdúl gibi bırakıyorum şimdi , karaselvilerin altındaki isimsiz, taşı kırık, eski bir mezara. Yitikliğin ağıdı oluyorum, gözyaşlarımın suyu içilmiş tuzunda. Dün gece bıraktın yalnızlığımın sahiline son ayak izlerini. Her gidişinin ardından başlamasaydı eğer, senli kurduğum hayallerim, çoktan gömmüştüm seni , ezdiğin gözyaşlarımın tuzuna.

İçimdeki hıçkıran çocuğun gözlerindeki salgın gözyaşlarına, bir gülüş ekledin her gelişinde. Íçimde konakladığın baharlarda açtım hüzün kokulu çiçeklerimi sana. Asla kırgın değilim . Göze alamazdım seni karanlıklarımda boğmaya. Özgürdün karanlık gecelerin koynunda, sende tutuklu güneşlerle sevişirken. Gelemezdin yarını gaspedilmiş bir adamın sorgusuz karanlığına. Aslında bir teşekkür borcum var sana Her gelişinde firari mevsimleri soluttun bana. Gidişinin anıları veda buselerini biriktirdim yanaklarımın çukurunda. İçimin nehri kan akıyor şimdi. Sana adanan bu yüreği kanla yıkayip, hecelere böldüğüm adına asıyorum.

Sen kendine bir beden küçük gelen mutlulukları, zorla giydiriken bana , ben küçük bir çocuğun dua tüten elleri gibi, masumiyetimi sundum sana. Oysa ne düşlerim vardı ikimize dair. Yıldızlar saçlarına doğarken, gökkuşağını çizecektim utangaç çıplaklığına, dudaklarımla. Git şimdi, git. Vur beni yüreğimin çatalından korkaklığının kursunuyla. Git şimdi yüreğimin aynasına suretini bırakip, git. Hayalini kırpiklerimde kurutup, ikindi vakti kendi cenazemde saf tutup, kendimi senin içine gömmeye gidiyorum bende.

Gidişlerinde döktügüm yaşlar çiçeğe durdu avuçlarımda salkım saçak. Ben seni hayalimde hep bulut benizli çiçeklere benzetirdim. Ben seni sevdim, ben seni çiçek kokulu gözyaşlarımda sevdim, damla damla akıtırken içime. Ben seni bir serçe kanadındaki yıldıza, ben seni suskun acılı bir çocuğa benzettim hep. Acılarını ağlatip, dertlerinin zehrini içmek istedim. Ben seni sebebsiz, nedensiz, öylesine, çıkarsız sevdim küçüğüm. Yağmur damlası kadar saf ve temiz, ben seni ölümüne, ben seni öylesine ölesiye sevdim. Kendi sesimden, kendim okumak isterdim kendimi sana. Sözcüklerime masum bubi tuzakları kurup, güneş gülüşüne tutunup doğarken, senin içinde patlamak isterdim. Ama artık çok geç. Vuslat aldancın sensizliğine bir kala durdu.
 
Toplam blog
: 50
: 901
Kayıt tarihi
: 06.10.08
 
 

    ..