Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '11

 
Kategori
Felsefe
 

Uzaylılarla tanıştım (devam 02)

Bu Liverög’ün söylediklerinde bir tutarsızlık var diye düşünürken,

“Bravo. Dikkatini ölçmek için orayı açık bıraktım. Sizde nasıl mekânı tarif eden üç boyut ve zaman boyutu varsa, bizde de değeri tarif eden üç boyut (sevgi, bilgi, zaman boyutları) ve onları tamamlayan DÜŞÜNCE boyutu vardır.”

“Tamam, şimdi yerli yerine oturuyor” diye düşünürken, Liverög devam etti,” Hani Hermes var ya, siz ona Hz. Hızır dersiniz, işte o zaman ve mekân dışında yolculuklar yapar. İşte,o bizim yaşadığımız boyutlarda anlaşılabilir. Hepsi özellikle düşünce boyutu ile ilgilidir. Şunu biliyorsun ki, Antik Mısır’da kendi adıyla anılan Düşün Sistemini kuran Hermestir. Şöyle de diyebiliriz insanoğlu sistematik düşünceye ilk defa Hermes’le başlamıştır. Bu düşünce sistemi Mısır’dana tüm dünyaya yayılmıştır. O çok kişinin hayranı olduğu Antik Yunan düşünce sistemini de kuran bu öğretiyi Ege kıyılarına taşıyan Mısır’da yetişmiş olan Thales’dir. Batı’nın felsefesinin, Uzak Doğu ve Yakın Doğu’nun inanç ve felsefelerinin kökünü hep eski Mısır’da aramak doğru olur.

Hermes bunu nasıl yaptı diye merak ediyorsun. Önce bulunduğu yerin ahalisinden öğretisini anlayabilecek zekâ seviyesine sahip birkaç kişi seçti. Onlara bunları öğretmeye başladı. Öğrenim sürelerine ve geldikleri bilgi seviyelerine göre 7 sınıf belirledi. Bu sistemin tamamına okul dedi. Okula girmeye talip olan sınava tabi tutuluyordu. Sınavı başaranlar ki, çok elenen oluyordu, 1. Sınıfa törenle giriyorlar ve öğrenime-eğitime başlıyorlardı. Buralarda sadece öğrenmiyorlar aynı zamanda eğitiliyorlardı. 1. Sınıfın kendine göre sırları ve kendini diğerlerine tanıtma işaretleri vardı. Bu bilgileri okulun dışına taşımanın cezası ölümdü. Bu sadece bir değil tüm sınıflar için geçerliydi. Sonra her sınıfın kendine göre kabul usulleri, kabul için sınavları, kabul törenleri,sırları ve tanıtma-tanınma işaretleri vardı. Halengezegeninizde bu konuları araştıranlar tüm kabul törenlerine “inisyasyon”, bu kabulleri yaşayanlara ise “inisye” olarak adlandırılırlar.. O devirlerde diploma diye bir kavram olmadığı içn bu işaretler diploma yerine geçiyordu. Okulda öğretilenler dinî, tasavuufî bilgiler dışında geometri, matematik, astronomi, mimarlık gibi ilimlerdi. Tüm bunların yanında nefsini terbiye etme eğitimi de veriliyordu. Okuldan mezun olmak öyle kolay değildi. Önce ömrünün yetmesi gerekiyordu. Az sayıda çıkan mezun ise toplumda “bilge kişi” olarak saygı görüyordu. Zamanla bunlar ruhban sınıflarını oluşturdular, içlerinden bbir kaçı da hükümdar oldular. Bu bilgeleri taşıdıkları bilgiler o kadar derindiler ki, bunları halka anlatmak ya da nakletmek mümkün değildi. O zamanın bilgi seviyesi göz önüna alınarak “avam” denilen halka bu bilgiler ancak bazı semboller kullanılarak anlatıldı. Örneğin Tanrı kavramı Güneş le sembolize edildi. Okulun amacı, yeryüzünde yaşayan tüm insanlarınyaşam ve bilgi seviyelerini yükselterek manevi mutluluğunu sağlamaktı.

Yalnız, bir müddet sonra gezegeninizde herşey zamanın aşındırmasına tabi olduğundan Hermes’in okulu da bundan nasibini aldı. Okula seçilenlerin ve sonra öğrenim-eğitimin kalitesi, sonunda da mezunların kaliteleri hep düştüler. O kadar düştü ki, öğretiyi anlamadan mezun olanlar bile sembollerin neyi nasıl remzettilklerini bilmiyorlardı. Hakikaten Güneşe tapar olmuşlardı. Semboller birer puta dönüştüler. Saltanatın verdiği rehavete kapılan hükümdarlar, zaten iktidarı babalarından devraldıklarından, kendilerini  birer Tanrı olarak tanıttılar. Yetersiz, hattâ hiç bilgisiz kişilerden oluşan ruhban sınıfı da bu Tanrılaşmaya destek verip o günlerin nimetlerinden faydalandılar. Artık tek Tanrılı Akinethon dini unutulmuş, çok Tanrılı bir avam dini onun yerini almıştı. Putperestlik veya çok Tanrıcılık avamın çok kolay anlayabileceği ve inanabileceği bir şeydi. Bilginle, aklınla izah edemedi zaman insanlar ona bir Tanrı uydurup ona tapınıyorlar ve  bir eşya ile onu sembolize edip putlaştırıyorları. Yaklaşık tüm dünyada bu geçerliydi. Çok tanrılı putperestçilik giderek güçlenen iktidarların da işlerine geliyordu. Bu şekilde uydurulan inançlar sayesinde iktidar ve zulümlerini başarı ile sürdürüyorlardı. Adına rahip denilen sözüm ona din adamları da iktidarı destekleyip halkın sömürülmesini sağlıyorlar ve kendi saltanatlarını sürdürüyorlardı. Zavallı halk ise o Tanrı’ya, bu Tanrı’ya şirin gözükmek, sevabını kazanmak uğruna her türlü eziyete katlanıyor, iktidarları ve onların yalakalarını sırtlarında bıkmadan usanmadan taşıyorlardı.”

“Peki, Hermes’in bilgileri unutuldu mu?” diye düşünürken, “Hayır” dedi Liverög, yine beyin dalgaları ile konuşarak,” Hermes insanlarla ilgisini kesmedi ama iktidarların bu okula duyacakları ilgiyi ve rahat bırakmayacaklarını bildiğinden, kapalı, yer yer gizli örgütler kurdu. Öğreti ve eğitimleri bu gizli örgütlerce devam ettirildi. Zaman zaman iktidarlar bu bu örgütleri ortaya çıkartıp yok etseler de, yeryüzüne tohumlar serpilmiş ve ürünlerini vermeye başlamışlardı. Bir konuya dikkatini çekerim, gizli örgüt ben derken, bunları kat’iyen anarşişk, politik vs örgütler olarak anlama. İçlerinden pek azı zamanla sapıtarak bu yollara sapmış olsalar bile bu örgütlerde, politika konusunun konuşulmasına dahi izin verilmezdi. Bunlara örgüt demek ağır bir ifade olabilir. Yapı demek daha doğru olabilir. Bu yapıların yaptıkları, insanlığın yararına olan çok hayırlı işler vardır.”

 

 
Toplam blog
: 15
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.03.11
 
 

Avusturya Lisesi ODTÜ Kimya MÜH., B.Sc.,M.SC. lastik ve plastik malzemelerin üretiminde yaklaşık 40 ..