Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '13

 
Kategori
Futbol
 

Vahşet ve Kan üzerine

Vahşet ve Kan üzerine
 

Kaça bölünür anne yüreği kan gördüğünde


Annemi yazmak istiyorum aslında ben. Annelerin en güzelini. Bazen akıl almaz çıkışlarıyla "ama anne" dedirten annemi ya da bazan akla hayale gelmeyen soylemleriyle "inanılmazsın" dedirten annemi. Ki benim annem alabildiğine muhafazakar, tutucu... Bazen dediğim dedik dedirtecek kadar sabit fikirli ve inatçı..

Ne zaman başarmıştık bunu tam olarak hatırlamıyorum ama arkadaşların en özeli, en sağlamıydı annem. Rahatsızlığının o en uç zamanlarını saymazsak sabahları günaydınla başlayan koşuşturmamı uykum geldi zamanına kadar ayrıntılarıyla, günlük rapor verircesine paylaştığım bazan da özet geçtiğim annem. En sevdiğim zamanlardı birlikte olduğumuz yıllarda kapıdan içeri girer girmez daha ayakkabılarımı çıkarmadan, daha paltomu ceketimi çıkarmadan "bugün ne oldu biliyor musun? Diye başlayarak bütün günümü anlattığım annem. Nasıl bir soruyduysa hiçbir zaman "bilmiyorum, anlattığın zaman öğreneceğim" demedi. Bazen de birlikte olmadığımız zamanlarda telefon sohbetleri yine "biliyor musun" la başlayan komşu sohbetleri, yemek tarifleri, pazar alışverişleri, günlük harcama listesi.... aklıma gelen gelmeyen birçok şey.

Sığ gibi gördüğümüz özellikle gelişme çağında kuşak farkından dolayı bazan anlayışsızlıkla suçladığımız kitaplar dolusu okumadığı için bazı konularda cahil dediğimiz anne. O anne ki takvim yapraklarına varıncaya kadar okumaya çabalayan insan. Biraz sonra haberler başlayacak diyerek işini yetiştirmeye çalışırdı. Haber programlarını izlerdi. Şaşılacak bir ilgisi vardı spora ve özellikle futbola. İzleyemediği zamanlarda maçları, maç sonuçlarına varıncaya kadar sorardı. Öğrenmek isterdi.

Emin değilim ama sesleri ayırmayı, anlamayı, anlamlandırmayı öğrendiğim zamandan başlayarak Galatasaraylı olmuş ve konuşmayı öğrendiğinde de seslendirmiş olmalıyım ben. Ataerkil ailede atayı izleme mi ya da kız çocukları babaya düşkün olur sözünün yansıması  veya doğrulanması mı bilmiyorum. Bütün hatırladığım maç sohbetlerini dinlememdi babamın. Lojmanın küçücük çocuk odasında sesini iyice kıstığım, ancak kulağıma dayayarak dinleyebildiğim o küçük radyomuzda spor sohbetlerini, maç özetlerini dinlemeye başladığımdan çok daha önceydi Galatasaraylıyım demeye başlayalı.

O tarihlerde galiba hepimiz Galatasaraylıydık. Öyle değilse bile tek otorite babaydı futbol konusunda. Henüz başka renklere aşık olan kimse yoktu aile içinde. Kaç yaşındaydık hatırlamıyorum ya da kaç yaşındaydı kardeşim küçücük bedenine sarı lacivert formayı giyerek eve geldiğinde. İhtilal gibiydi o tek seslilik içinde onun farklı bir ses çıkarması. Gülümseyip geçmişti babam, birazda şaşkın. En şaşırtıcı olanıda annemin ben Fenerbahçeliyim demesiydi kardeşimden yana olarak. Bölünmüşmüydük yoksa farklılıklarımızlan birlikte yaşamayı öğrenmişmiydik bilmiyorum, hangisi doğru tanımlamaydı...!! ?

Yeter ama banyo kirli formalarınla dolu diye söylenirdi annem kardeşime. Onun deyimiyle "top peşinde koştuğu" zamanlardan şikayetçi değildi içten içe ama okulu ihmal etme endişesiydi belki de. Koca adam oluncaya kadar sürmüştü bu karşılıklı atışmaları. Ta ki o kendi hayat telaşına dalıp gidinceye kadar. Sanırım bizi bırakıp gittiği zamanda onun hatırasına hürmeten. Bizimle birlikte Galatasarak maçlarını izlerken, furbolcuların adını ezberlemeye çalışırken, o Avrupa'ya kadar uzanan başarı yıllarını alkışlarken gülümseyerek, "Başarılı çocuklar, iyi çocuklar" derdi ve arkasından kararlı ve inançlı bir sesle "Ben Fenerbahçeliyim" diye tekrarlardı her defasında.

Annem sarı kırmızı renklere aşık olan benim küçük ailemin tek sarı lacivertli rengiydi. Biz ne kadar sarı kırmızıydıysak o da o kadar sarı lacivertti. Hayatımda ilk defa bu maçı alsınlar diye Fener - Benfica maçını izlerken şaşkın bir sevinçti hissettiğim ilk golünde. Hadi dedim beraberlikte ama bir gol daha, bir gol daha... Ama asıl canımı yakan yerde kanlar içinde yatan o çocuk. Onun gidip gelen görüntüsündeki yanılsama.. Çok uzaklarda kalmış maç yorgunu yüzü kardeşimin. Ve yine gün gün uzaklaşan görüntüsü gülümseyen annemin. "Ben Fenerbahçeliyim" uğultusu uzaklaşan sesinde..

Yaşlandıkça daha mı sakin oluyoruz rekabetlerimizde yoksa ağırbaşlılığı mı çöküyor üzerimize yitirilmiş özlemlerin baskısının. Daha mı öğreniyoruz sevmeyi ta içinden yüreğimizin. Daha önceleri "Maç bu, düşer kalkar, yaralanır.. Olur böyle şeyler duyarsızlığıyla izlerken git gide insanın canına kastedercesine saldırganlaştıran hırsların farkına varışımız, neydi ya da nedendi..

Tesadüfen aralarına karıştığım sarı lacivert taraftar gurubunun düşündürdükleriydi aslında bir çoğu yazdıklarımın. Trübünlerde yanlışlıkla rakip takımın seyircileri arasında oturmuş gibi biraz şaşkın ama yazdıklarını okudulça adeta ürken..  "Bunlar nasıl konuşmalar diye söyleniyorum kendi kendime okuduklarımda.. Üstüme üstüme geliyor sanki kalabalık, boğuluyorum. Sanki kulaklarımda uğulduyor küfür dolu haykırmalar, bağırmalar, hakaretler. Aman allahım diyorum biraz da utanarak okuduklarımdan. Bu karşılıklı atışmalar rahatsız ediyor beni. Benzer küfürlerin sarı kızmızılı taraftarlarca da yapıldığını düşünüyorum içime sinmeyen o raharsızlıkla. Bir yanım itiraz etsede "ben artık bir taraftar olarak izlemeyeceğim maçları diyorum. Hem zaten farklı renkleri de kalmadı ailemizin. Küçüldük, birkaç kişi kaldık büyüdükce, azaldık. Laciverti kalmadı artık sarı kırmızı rengimizin...

Annem hala gülümsüyor kardeşimin kirli formaları elinde.. İçimin "futbol bir spor değil, barış değil futbol, insanı insanlıktan çıkarcasına tüketen hırsı canavarlaşan ruhunun" diyen sesi bastırmaya çalışarak

Anneme gülümsüyorum..

Sevim Karaman/2013  

 
Toplam blog
: 171
: 147
Kayıt tarihi
: 23.07.12
 
 

Emekli eğitimciyim. Yirmi iki yıl ilköğretim okulu öğretmenliği, on altı yıl müdür yardımcılığı v..