Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '22

 
Kategori
Üniversiteler
 

VAN ÜNVERİSTESİ KURULURKEN !

 

20 Temmuz Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin 40.kuruluş yıl dönümüdür.  Vanlı gazeteci olarak üniversitemizin kuruluş yıldönümüne röportajlarla katkı sunmaya çalıyorum. Üniversitemizin kuruluşunun bilinmeyen yönlerini daha önce Van Üniversitesi Kurma ve Yaşatma Derneği Başkanı Dr. Özçelik Okyer ile konuştuk.  Özçelik Bey  röportajımızda çok önemli bilgiler aktardı. İkinci röportajımızı üniversitemizin kuruluşunda emeği geçen Erzurum Atatürk Üniveristesi'ne bağlı Van Fen-Edebiyat Fakültesi Sekreteri Dr. Lütfi Sezen ile yaptık. Lütfü Bey üniversitemizin kuruluşunda sahada, idarede yaşadıklarını, bilinmeyen bazı gerçekleri aktardı.  İki röportaj ile üniversite ve Van hafızasına katkı yaptığımıza inanıyorum.

 

Röportaj İkram Kali

Dr. Lütfi Sezen kimdir? Kendinizi tanıtırmısınız?

1947 yılında Erzurum’un Horasan ilçesinin Akçataş köyünde doğdum. İlkokulu köyünde, ortaokulu Horasan’da, lise tahsilimi Erzurum’da tamamladım. 1967’de Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesini kazandım. Üniversiteden mezuniyetini müteakiben (1971) Tokat Gazi Osman Paşa Lisesinde edebiyat öğretmenliği ve yöneticilik, Erzurum Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsünde edebiyat öğretmenliği ile Türkçe bölüm başkanlığı görevlerinde bulundum.

1979 yılında, Yüzüncü Yıl Üniversitesinin çekirdeğini oluşturmak amacıyla Atatürk Üniversitesine bağlı olarak kurulan Van Fen–Edebiyat Fakültesi fakülte sekreterliği görevine atandım. Bu görevi yanında, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinin kuruluş çalışmalarında görev aldım. Üniversite için tahsis edilen yaklaşık 5 milyon metrekarelik arazinin istimlâk işlemlerini hiçbir pürüz bırakmadan üç yıl gibi kısa bir süre içerisinde neticelendirdim.

20 Temmuz 1982 tarihinde yürürlüğe giren 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnâme ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi resmen kurulunca, vekâleten üniversite genel sekreterliği görevine getirildim. Yüzüncü Yıl Üniversitesinin kuruluşunun gerçekleşmesi için hayatımın en verimli beş yılını heba ederek ölesiye çalışmasına rağmen, bazı malî konularda sorumluluk almak istemeyince, bu görevden alınarak üniversitenin çeşitli birimlerinde görevlendirildim

Sizi  kim,  nasıl görevden aldı?

 12 Eylül 1980 İhtilalinin atadığı Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun tarafından görevden alındım. Sıradan görevler verilerek küçük düşürülmeye çalışıldım. En son atandığım uzmanlık görevinden ayrılarak Erzurum Atatürk Üniversitesinde okutmanlık görevine başladı (1984). 1993 yılı sonlarına kadar sürdürdüğüm okutmanlık görevi süresince; Tıp, İlahiyat, Diş Hekimliği ve Mühendislik fakültelerinde Türk Dili dersleri okuttum. 1986 yılında 40 yaşında başladığım yüksek lisans çalışmasını, 1988’de tamamladım. Halk Edebiyatında Hamzanâmeler” konulu bu çalışmam, Kültür Bakanlığınca 1991 yılında Devlet Kitapları serisinde yayımlandı.

Yüksek lisanısın ardından doktor yaptınız mı?

1993 yılında tamamladığım “Erzurum Şehir Folkloru”  konulu doktora çalışmam 1994 yılında Erzurum Kalkınma Vakfı tarafından yayınlandı.

1993 yılında Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesinde öğretim üyeliği görevimden 31 0cak 2014 tarihinde yaş haddinden emekli oldum.

Halk Bilimive Derleme Metotları  isimli ders kitabım 1995-2013 yılları arasında 7. baskısı yaptı.. Bu eser, çeşitli üniversitelerin eğitim ve fen-edebiyat fakültelerinde ders kitabı olarak okutulmaktadır.

Kendi olanaklarım ile kısa bir süre için gittiğim Almanya ve Hollanda’da altmışa yakın işçi ailesi ile yüz yüze görüşerek onların yaşam biçimlerini, sorunlarını ve beklentilerini dile getiren “İşçi Ailelerinin Gözüyle Batı Avrupa’daki Türkiye” konulu bir araştırma yaptım. Bu araştırmam 2004 yılında Ankara’da Kurmay Yayınevi tarafından kitap olarak bastırıldı. Bazı Avrupa ülkelerinde (Almanya, Hollanda, Romanya, Makedonya, Ukrayna, Avusturya, Belçika, Macaristan vd.) uluslararası sempozyumlara katılarak bildiri olarak sundum.

1971-1978 tarihleri arasında edebiyat öğretmenliği yaptığı Tokat Gazi Osman Paşa Lisesinde Tokat yöresinden derlemeler yaptı. Yaptığı derlemeler, daha sonraki yıllarda çeşitli dergilerde yayınlandı. Bu derlemelerinden manilerle ilgili olanlar, 2005 yılında Tokat Valiliği Kültür ve Sanat Vakfı’nca,  “Manilerle Tokat adıyla kitap olarak bastırıldı.

1994 yılında Erzurum Kalkınma Vakfı tarafından yayınlanan “Erzurum Şehir Folkloru”isimli kitabının yeniden düzenlenen ikinci baskısı, Atatürk Üniversitesinin Kuruluşunun 50. Yılı Anısına Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü tarafından 2007 yılında “Erzurum Folkloru” adıyla yayımlandı. Resimlendirilmiş ve genişletilmiş 3. baskısı yine Atatürk Üniversitesi tarafından 2013 yılında bastırıldı. 2016 yılında Anılarla Yaşama (1.Baskı) ve editörlüğünü Pof Dr. Ali Fuat Arıcı’nın yaptığı Dr. Lütfi Sezen Armağanı isimli kitapları yayınlandı. 2020 Anılarla Yaşamak (2. Baskı) kitabı yayımlandı.

Türk Halk Kültürü Araştırmaları Kurumutarafından Türkiye’de her yıl bir kişiye verilen 2007 Yılı Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülü’nü” aldım. Yeni kurulan üniversitelerdeki sorunları dile getiren, “Anılarıyla Bir Üniversitenin Kuruluş Sancıları” isimli kitabım Ankara’da Belen Ofset tarafından yayımlandı (2008).

Evli üç çocuk babasıyım. Yayımlanmış on üç kitabım var. Türkiye’de Evlenme Biçimleri, Halk Takvimi, Hıdrellez, Nevruz, Halk Kültürünün Toplumun Bütünleşmesindeki Rolü,” vb. konularda yazılmış çok sayıda makale, inceleme, derleme, araştırmalarım var. Ayrıca,  ulusal ve mahallî televizyonlarda uzmanlık alanıyla ilgili yaptığı pek çok konuşmam bulunmaktadır.

Atatürk’ün Şark  Üniversitesi kurulması  düşüncesiyle  ilgili neler söylemek istersiniz?

Doğu’da üniversite fikri ilk defa 1 Kasım 1937 nutukları ile Atatürk tarafından ortaya atılmıştır. Aynı nutukta üniversite kurulmasına uygun şehrin de Van olması gerekliliğini belirtmişlerdir.

Atatürk’ün 1937’de ortaya attıkları Şark Üniversitesi fikri 1 Kasım 1950 nutukları ile dönemin Cumhurbaşkanı Celâl Bayar tarafından tekrarlanmış ve Doğu’da üniversite kurma girişimleri başlatılmıştır.

Büyük Önder Atatürk’ün vasiyeti gereğince, akla gelen ilk yer Van olmasına rağmen; Erzurum, Elazığ, Diyarbakır gibi diğer doğu illeri de kurulacak üniversitenin kendi illerinde gerçekleştirilmesi için yoğun çaba göstermişler. İlim yuvası olan, ilimle ilerlemeyi sağlayan üniversitelerin amacı; ülkenin ihtiyaç duyduğu çağdaş, çalışkan, üretken beyinleri yetiştirmektir. Üniversitelerin bulundukları illerde (coğrafî bölgelerde) ekonomik, sosyal ve kültürel değişimler olması zorunludur. Bu değişimlerin olmaması o üniversitenin amacına ulaşmadığını gösterir.

Van’da yıllar sonra üniversite kurulması mücadelesi ne zaman nasıl yoğunluk kazandı?

Van’da üniversite kurulması fikrinin yeniden ivme kazanması; 11 Aralık 1973 – 31 Ekim 1977 tarihleri arasında Van Belediye Başkanlığı’nı yapan, Tayyar Dabbağoğlu tarafından başlatılmıştır. O dönemlerde aynı zamanda  Van Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği Başkanlığı yapan Dabbağoğlu’nun Başbakanlık, Millî Eğitim Bakanlığı, Atatürk Üniversitesi, yöreden seçilmiş senatörler, belediye başkanları nezdinde birçok girişimleri oluyor. Bunu elimizde mevcut olan (Yüzüncü Yıl Üniversitesi İstimlâk Dosyasında) yazışmaların suretinden anlıyoruz.

Üniversite kurulması için Tayyar Bey neler yapıyor? Çabaları nasıl sonuçlanıyor?

Tayyar Dabbağoğlu’nun gösterdiği çabalara ilk olumlu yaklaşım Atatürk Üniversitesi Rektörlüğünden geliyor. Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu’nun imzası ile (24/04/1975 gün ve 020.1/4046 sayılı) Van Belediye Başkanlığı’na gönderilen yazıda Atatürk Üniversitesi Senatosu’nun 10/04/1975 gün ve 6 sayılı toplantısında üniversiteye bağlı olarak Van’da Fen-Edebiyat Fakültesi kurulmasının kararlaştırıldığı belirtiliyor.

Atatürk Üniversitesi Senatosunca alınan bu kararın Yüksek Öğretim Kurulu’ndan olumlu çıkması için de Tayyar Dabbağoğlu’nun yoğun çalışmalarına rastlıyoruz. Nihayet 08/08/1975 günü İstanbul’da toplanan Yüksek Öğretim Kurulu Atatürk Üniversitesi’ne bağlı olarak Van’da açılacak Fen-Edebiyat Fakültesini olumlu görüş kararı veriyor.  Karar Yüksek Öğretim Kurulundan olumlu çıkınca Atatürk Üniversitesi’nin teklifi üzerine 1750 saylı yasanın 43. maddesi uyarınca Millî Eğitim Bakanlığı 24/11/1975 gün ve 42363 sayılı onayı ile Atatürk Üniversitesine bağlı olarak Van’da Fen-Edebiyat Fakültesi açılmasını uygun buluyor. 25.05.1976 gün ve 15597 sayılı Resmi Gazetede Atatürk Üniversitesine bağlı olarak Van Fen-Edebiyat Fakültesi Kadro Kanunun çıktığını görüyoruz. Bununla; Van Fen-Edebiyat Fakültesinin kuruluşu yasal yönden gerçekleştirilmiş oluyor. Tayyar Dabbağoğlu’nun 31.10.1977 günü elim bir kaza sonucu vefatı -bir müddet için- üniversite kuruluş çalışmalarını da etkiliyor.

 Van Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığına kim atanıyor?

1978 yılında Van Fen-Edebiyat Fakültesi’ne Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek atanıyor.  Ama 1979 yılına kadar gözle görülür bir gelişme olmuyor. Yani fakülte var ama öğrenci hoca yok. 1979 Mali Yılı Bütçesine arazi kamulaştırılması için ödenek konuluyor. Kamulaştırma işlemlerini yürütme görevi fakülte sekreterliğine bakmam nedeniyle bana verildi.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin kuruluşu ile ilgili anılarınızı kitap olarak yayımlandınız. Kitapta hangi konulara yer verdiniz?

Meslek hayatım boyunca görev yaptığım her kurumda üst düzeyde takdir, saygı ve sevgi gören birisiyim. Ancak aceleyle aldığım yanlış bir karar sonucu kuruluş aşamasında görev aldığım, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde hayatımın en karanlık günlerini yaşadım. Gençlik yıllarımın en verimli beş yılını heba edip ölesiye çalışarak kuruluşunu gerçekleştirmeme rağmen, ilk atanan rektör ve çevresinde oluşan yalâkalardan;   vefasızlık, ihanet ve büyük baskı gördüm.  

Yaşadıklarım artık birer anı olarak hafızamda kaldı. Bir bölümünü aşağıda sunuyorum. Anılar, belli bir yaş sınırını aşmış, kişilerin yeni kuşaklara bildiklerini ve yaşadıklarını aktarıp yol gösterdikleri yazılardır. Anılarda bir kısım deneyimlerin başkalarıyla paylaşılması arzusu vardır. Bir bakıma, olayların insan belleğinde bıraktığı izlerden hareketle geçmişi yaşamaktır. Anıya konu olan olaylar ve kişiler gerçek olduğu için yazar bunları değiştiremez.

Anıların en önemli özelliklerinden birisi de tarihî kaynak niteliği taşımasıdır. Demokrasinin olmadığı veya aksadığı ortamlarda; kişiler kendilerini emniyette hissetmediklerinden, gerçekleri söylemekten çekinirler. Zamanla ortamda bir demokratikleşme olunca kişi kendisini emniyette hisseder ve gerçekleri dile getirmekten çekinmez. Bu da gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlar.  Anıların, tarihî gerçeklerin ortaya çıkmasındaki rolü büyüktür.

Anıları yaşayanların, yaşadıklarını, o dönemin gençlik heyecanı ile değil, belli olgunluk döneminin mantığı ile yazmaları gerekir. Ben de bu yoldan hareket ederek yaşadığım olayları 40 yılı aşan bir süre içerisinde belli deneyimler sonucunda daha gerçekçi biçimde değerlendirerek doğru olan şekliyle aktardım.

Böyle deneyimleri yaşamamın bana büyük yararı oldu. Sonraki yıllarda insanlarla ilişkilerimde, bu deneyimlerden çıkardığım dersler bana yol gösterdi.  

Anıların en önemli özelliği gelecek kuşaklara ders vermesi ve iyi örnek olmasıdır. Bu da anı yazarının duygusal olmadan olayları doğru şekliyle aktarması ile mümkün olur. Okuyucularıma sunmaya çalıştığım anıların pek çoğunda gençlik yılları heyecanımın bana yaptırdığı hataları da açıkça görebilirsiniz.

Bütün bu yaşadıklarımdan ve deneyimlerinden şu sonuca vardım ki; çalışma hayatında birtakım sancıların olmasında, haksızlıkların, yanlışlıkların uygulama alanı bulmasında, herkesin kabahati vardır. Örneğin, bütçesine ödenek koymadan üniversite açanlar, üniversitenin ihtiyacı olan öğretim elemanlarını önceden yetiştirmeyenler, hiçbir idarî deneyimi olmayan veya meslek hayatı boyunca başarılı olamamış, memuriyetteki yaş sınırını doldurmuş elamanları bu yeni kurulan üniversitelere yönetici olarak atayanlar asıl sorumlulardır.

Amacım, gelecek kuşakların, yaşanan olaylardan, yapılan yanlışlıklardan ders alması, aynı hataları yapmamasıdır.

Atatürk Üniversitesi Van Fen-Edebiyat Fakültesi, Fakülte Sekreterliği görevine nasıl atandınız?

Erzurum, Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü Edebiyat Öğretmenliği ve Türkçe Bölüm Başkanlığı görevini yürütürken, Atatürk Üniversitesi Van Fen-Edebiyat Fakültesi, Fakülte Sekreterliği görevine talip oldum. 03.08.1979 tarihli dilekçem aynı gün Yönetim Kurulundan geçti veSekreterlik görevine atandım. Millî Eğitim Bakanlığı’ndan muvafakat almam gerekiyordu. Resmi işlemleri yürüttüğüm sırada; ayrılış belgesini imzalayacak olan yetkili genel müdür şöyle bir uyarıda bulundu: “Sayın Hocam, dosyanı inceledim. Çok temiz ve başarılı bir siciliniz var. Sicili böyle temiz olan biröğretmenin meslekten ayrılması, doğrusu beni çok üzdü. İyice düşündünüz mü? Sonra pişman olur, mesleğe dönmek istersiniz. Bu sefer de Bakanlık sizi almakta zorluk çıkarır.”

 Ben de şu cevabı verdim:“Eğitim enstitülerinde görev yapmak güçleşti, Eğitim düzeyi çok düştü. Sağlıklı görev yapamıyoruz. Siyasilerin en büyük hedefi öğretmenler, bilgiye, çalışmaya, kişiliğe bakılmıyor, siyasî baskılardan uzak olduğu, ileride akademik çalışma fırsatı elde edeceğimi düşündüğüm için maddî kaybım olmasına rağmen, üniversiteye geçmek istiyorum.” Yetkili genel müdür; Sen bilirsin, hayırlı olsun.” dedikten sonra muvafakat belgesini imzaladı.

Van’da ne zaman göreve başladınız?

20 Ağustos 1979 tarihinde, Atatürk Üniversitesi Van Fen- Edebiyat Fakültesi Sekreterliği görevine başladığımda, Atatürk Üniversitesi yetkililerinin Van’da bir an önce üniversite kurulması gibi bir endişeleri yoktu. Onlar bu fakülteyi daha çok çalışmalarından verim alamadıkları akademisyen ve memurların gönderilip emekliliğe veya görevden ayrılmaya zorlanıldığı yer olarak görüyorlardı.

Erzurum için  Van sürgün yeri mi olarak görülüyor?  Sürgüne Van’a gönderilen akademisyen ve memurlar sizce verimli oldu mu?

Kurucu dekan Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek ile ilk karşılaştığımızda, görev yerimin Van olduğunu, kamulaştırma işlemlerinin başlatılması için hemen gitmemiz gerektiğini söyledi. Ertesi gün 28 Ağustos 1979 tarihinde sabah saat 05.00’te şoför Fehmi Durmaz ile birlikte yola çıktık. Horasan’a geldiğimizde güneş ufuktan yeni doğuyordu. Dekan için yolluklu olarak görev çıkarılmıştı. Bana ise böyle bir görevlendirme yapılmamıştı. Bunun sebebini sorunca; şu cevabı aldım: “ Senin görev yerin Van, Erzurum’dan ümidini kes. Van’ın Sekreterliğini kabul etmek Van’da kalmayı kabul etmektir”. Ben de; Hocam, sizin görev yeriniz de Van değil mi?” diye sorduğumda; şu cevabı aldım: “Bana mı danışıpsekreter oldun”.

Dekanımız fakülteden hocamdı. Çabuk sinirlenip çabuk sakinleş, psikolojik sorunları olan birisi olduğunu bildiğim içinkonunun üzerine gitmedim. Çünkü o yıllarda üniversitemizde sayıları sınırlı olan diğer profesörler Van’da görev almayı kabul etmemişlerdi.

Horasan-Eleşkirtarasında Aydıntepe denilen dağın eteğine gelince; Hocamız, arabayı durdurup spor yapmak için yanına aldığı lobut ve yayları çıkardı. Lobutları kendisi alıp yayları bana vererek: Haydi bakalım, benim sekreterim de benim gibi sportmen olmalıdır. Çek bakalım şu yayları!” Sabah sporumuzu yaptıktan sonra Van’a hareket ettik.

Saat 14.30 sularında Van’a geldik. Büromuz “Eski İnönü İlkokulu” olarak bilinen, köhne bir binadaydı. Bahçesi pazar yeri olarak kullanılıyordu. Binaya girmek için pazarcılardan arabamıza yol vermelerini rica ettik.

Van’da ilk olarak kimi ziyaret ettiniz? İlk karşılaşmanızda neler yaşandı?

Dekan Bey, bazı yerleri ziyaret etmemiz gerektiğini söyledi. İlk defa Van Valisi Doğan Pazarcıklıyı ziyarete gittik. Tanıştırılma sırasında Vali, alaycı bir tavırla bana bakarak; “Sen de bunun sekreteri misin, tahsilin nedir? Seni de bu Dekan görevlendirmişse umarım birlikte iyi üniversite kurarsınız!”dedi. Ben de: “Sayın Valim, ben edebiyat fakültesi mezunuyum. Bu göreve atanmadan önce Erzurum Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü’nde edebiyat öğretmenliği ve Türkçe Bölüm Başkanlığı görevinde bulunuyordum.” diye cevap verdim.

Sonra, Van Belediye Başkanlığı’na gittik. Belediye Başkanı Burhanettin Türkoğlu bizi çok iyi karşıladı. Önceden yapılan bir tartışmayı devam ettirmek isteyen Dekan Bey’i yatıştırmaya çalıştı. Buradan da ayrılıp DSİ Konukevi’ne gittik.

Konukevi’nde Dekan Bey bana şunları söyledi: “Lütfi, artık benim Van’da yapacak işim kalmadı. Sen burada kal gereken işleri yürüt. Gazetelere istimlâk ilanları verilecek, ayrıca tapu işlemleri yürütülecek. Gerektiği zaman benitelefonla ararsın. Ancak benim Hanım hasta. İstanbul’a götürebilirim. Yerime vekil bırakacağım onu ararsın” Ben de: “Olur Hocam” dedim.

Ertesi gün beni şehir merkezindeki büroya bırakarak şoför Fehmi Efendi ile birlikte Erzurum’a döndüler. Akşam saatlerinde, Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’u arayarak Vali tarafından soğuk karşılandığımızı, Dekanın da Erzurum’a geri döndüğünü, ne yapmam gerektiğini sordum. O da bana;“Dekan’ın önceki ziyaretinde bazı tutarsız davranışlarda bulunduğu için Vali ile arası açılmış, ben telefon açarak seninle ilgili gerekli bilgileri ve kamulaştırma ile ilgi vekâlet vereceğimi söylerim. Fazla endişeye kapılma. Durumlar düzelir.”

Rektör Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul kendileriyle görüşmüş olacak ki ikinci kez ziyaretine gittiğimde tamamen farklı bir Vali ile karşılaştım. Kamulaştırma ile ilgili bütün dosyaları bana vererek hemen çalışmaları başlatmamı söyledi. Çalışmalarımız sırasında da yakın ilgi ve desteklerini eksik etmediler.

 Bu arada evinizi Erzurum’dan Van’a taşıdınız mı? Birde dekan görevine devam etti mi?

Görev yerini görmek amaca ile geldiğim Van’dan ilk bir ay boyunca ayrılamadım. Lojman henüz kiralanmadığından, evimi ancak üç ay sonra getirebildim. Bu sürede içinde DSİ Konukevi’nde konuk edilerek kamulaştırma işlemlerini yürüttüm. Görev yerim Van olduğu için üç ay boyunca yolluk almadan konukevi giderlerini kendim karşıladım. Dekan Prof. Dr. Ahmet İhsan Türek dekanlığı süresince bir daha Van’a gelmedi. Sonra da emekli oldu. Yani verimli olmadan çekip gitti.                  

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi yerleşkesi olacak alanın kamulaştırma işlemlerine nezaman başladınız?

Atatürk Üniversitesi, Van Fen-Edebiyat Fakültesi Fakülte Sekreterliği görevine atanıp, Van’da göreve başlayınca, dönemin Van Valisi Doğan Pazarcık, ikinci görüşmemiz sırasında bana şunları söyledi: Siz gelmeden önce, komisyonumuz Van’ın Bardakçı köyü ve Şemsibey Mahallesi civarındaki 126 tarladan oluşan bir bölgenin istimlâkine karar verdi. Metrekare birim fiyatını da 16 TL olarak düşünüyoruz. İlân vermek için sizin gelmenizi bekledik. Hemen git, hesabını yap. Mevcut paranız arazinin tamamını almaya yetiyor mu? Sonucu bana yarın bildir.”

Eski İnönü İlkokulu’nun bir bölümü bize tahsis edilmişti. Yaptığım hesap neticesinde; mevcut paranın, tahsis edilen yerin ancak yarısını alabileceğini gördüm. Ertesi gün Vali’yi ziyarete gittiğimde şunları söyledim: Sayın Valim, paramız istimlâkine karar verdiğiniz yerlerin yarısını alabiliyor. Siz köylüleri ziyarete gelirseniz, 8 TL’ye ikna edebilirsiniz. Yeniden ödenek çıkartmak çok zor. Mademki karar vermişsiniz bu arazinin hepsini alalım. Bu işte Devletin de büyük kazancı olur.”

Vali, talebimin çok yerinde olduğunu söyledi. Ertesi gün konuyla ilgili daire müdürleri de alınarak birlikte Bardakçı köyüne gittik. Vali Doğan Pazarcıklı hatırımda kaldığı kadarıyla köylülere şöyle hitap etti: Değerli Bardakçılılar, köyünüz arazisine üniversite kurmaya karar verdik. Araziniz için gönlümüzden daha çok para vermek geçiyordu. Çok sınırlı ölçüde bir ödenek tahsis edilmiş, bu da metrekaresini 8 TL olarak karşılıyor. Köyünüze Üniversite kurulmasının avantajlarını da çok iyi düşünün. Çoluk çocuğunuz kolayca okuyacak ve iş imkânlarından yararlanacak. Kabul ediyorsanız ve fiyata sonradan itiraz etmeyecekseniz, 8 TL’den istimlâk işlemlerini başlatalım.”

Köylüleri temsilen muhtar Sıddık Bora şunları söyledi: “Sayın Valim, siz bizim babamızsınız. Verilecek kararauyuyoruz. İtiraz etmeyeceğimize de söz veriyoruz”. Bu ziyaretten sonra metrekare birim fiyatı 8 TL’den ilân verilerek kamulaştırma işlemlerine başlandı.

Ben ise, daha sonra başıma geleceklerden habersiz olarak Üniversite arazisini yarı fiyatına istimlâk etmenin mutluluğunu yaşayarak tapu işlemlerini yürütmeye devam ediyordum.

Kamulaştırma yapılırken hiçbir köylü itiraz etmedi. İtiraz etmemeleri hususunda benim telkinlerimin de büyük etkisi oldu. Ancak, kamulaştırılan alanın bir kısmı Şemsibey  Mahallesi sınırları içinde idi. Bu bölge içinde kalan 18 taşınmaz maliki itiraz etti.

İtiraz sonrası istimlak için yeterli ödeneğiniz var mıydı? 

Yeterince ödeneğimiz olmadığı için 1979 yılında, kamulaştırılmasına karar verilen alan içinde kalan 13 özel mülkiyetli taşınmazın parasını bankaya bloke ettirememiştik. Bu taşınmazların alınabilmesi için 1980 Mali Yılı Bütçesine 8 milyon ödenek konulması gerekiyordu. Dönemin Van valisi ve milletvekilleri gereken ilgiyi göstermedikleri için teklif ettiğimiz bu ödenek, TBMM Bütçe Komisyonunda reddedildi. Kamulaştırma alanının ortasında kalan özel mülkiyetli 13 taşınmaz ileride kurulacak üniversitede büyük sorunlara sebep olacaktı.

Konunun vahametini bağlı bulunduğumuz Atatürk Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’a izah edince, beni anlayışla karşıladı. İlahiyat Fakültesi bütçesinde fazladan bulunan, 50 milyon paranın, 15 milyonunun Van Fen –Edebiyat Fakültesi bütçesine aktarılmasıyla sorunun çözülebileceğini söyledi. Teklif yazısını elden götürmemi, önerdiği kişilerle görüşüp selâmını iletmemi tembih etti. Devlet Planlama Müsteşarlığına elden götürdüğüm yazıyı aynen sunuyorum:

 

T.C.

 

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ

 

Sayı: 110/91                                                                                         07.05.1980

Konu: Aktarma Hk.

        

                                                        DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞINA

                                                                                       ANKARA    

 

          İlgi: 2.05.1980 gün ve 712/501 - 2708 yazımıza

 

İlgide kayıtlı yazımızla Üniversitemiz bütçesinin 157-11-2-001-710 faslında bulunan 50.000.000. TL’lik miktar için vize istenmiştir.

Erzurum’daki inşaat mevsiminin kısa olması Bütçe’nin 157-11-2-001-710 faslındaki 50.000.000 TL’nin kullanılması kısıtlanmıştır. Diğer taraftan Van Fen-Edebiyat Fakültesi için kamulaştırılamayan 789.550 metrekarelik 13 taşınmaza ödenek yoktur.

6830 Sayılı Yasa’nın 25. maddesi uyarınca fiyat takdir komisyonu kararı ilk tebligat tarihinden itibaren bir yıl geçerlidir. İlk tebligat tarihi 27.08.1979 olduğundan, 27.08.1980 tarihine kadar sözü edilen 789.550 metrekarelik arazi aynı fiyatla (metrekaresi 8TL’den) kamulaştırılabilecektir. Aksi halde bugün tamamlanmış olan işlemler yeniden tekrar edilecek, çok büyük para ödenmesi zorunluluğu doğacaktır.

Çeşitli nedenlerle kuruluşu yeterince gecikmiş olan Van Fen-Edebiyat Fakültesi‘nin daha fazla gecikmeden kuruluşunu tamamlayabilmesi için 15.000.000 TL’nin 163-11-2-001-910 faslına aktarılmasına müsaadelerinizi saygı ile rica ederim.

 

EKİ: 2 kroki ve doküman                                                                        Prof. Dr. Hurşit ERTUĞRUL

                                                                                                                                İmza

                                                                                                                               Rektör

 

 Konunun öncelikle Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’nda çözümlenmesi gerekiyordu. Atatürk Üniversitesi Rektörü Hurşit Ertuğrul’un Ankara’ya gittiğimde görüşmem gereken kişilerden birisinin DPT uzmanlarından Tuna Yurtseven olduğunusöylemişti. 07.05. 1980 günü Yurtseven’i ziyaret edip Rektör Bey’in selâmını ilettim. Beni çok iyi karşıladı. Fakat konunun kendisini aştığını, Müsteşar Bey’le görüşme olanağı bulmam gerektiğini önerdi.

Sorunun çözümü için  destek olan Vanlı siyasi oldu mu?

Van’da bazı parlamenterler ve üst düzey yöneticiler, büromuzu ziyarete geldiklerinde, bir sorun olduğu zaman kendilerine uğramamı her türlü desteğe hazır olduklarını söylemiş, adres bırakmışlardı. Ankara’da uğrayıp sorunla ilgili bilgi vermeme, yerinde bulamadıklarıma not bırakmama rağmen, hiçbirinden gereken desteği göremedim. Mesailerini daha çok yakın veya yandaşlarının önemli görevlere atanması işlerine harcıyorlardı. 

Erzurumeski milletvekillerinden Av. Adnan Şenyurt Erzurum’dan iyi tanıdığım ve çok saygı duyduğumuz bir aile dostumuzdu. Ankara’da kendilerini ziyarete gittiğimde konuyu açtım. O da beni Ferit Melen’le görüştürebileceğini,Melen’in yardımıyla bu sorunun çözümlenebileceğini söyledi. Telefonla konuyu izah edince, Ferit Melen, Av. AdnanŞenyurt’abeni beklediğini söyledi.

Ferit Melen’e gittiğinizde beklediğiniz ilgiyi gösterdi mi?

Ziyaretine gittiğimde Ferit Melen konuyu dikkatle dinledi. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar Vekili Hasan Celal Güzel’i arayarak benim için randevu talebinde bulundu. Bana da; Konuyu bana izah ettiğin gibi Müsteşar’a da izah edersen sana yardımcı olurlar kanaatindeyim”dedi.

Müsteşar Vekili Hasan Celal Güzel’i ziyaret ettiğimde; konunun TBMM’nin işi olduğunu çok geç kaldığımızı söyledi. Ben de kendilerine; “Bu iş olmasa bile, konunun önemini size izah etmek istiyorum. Bana biraz zaman ayırabilir misiniz? Dedim. O da;“Buyurunuz”dedi.

Sorunu şöyle dile getirdim: Sayın Müsteşarım, krokide gördüğünüz gibi (krokiyi göstererek) üniversite adına kamulaştırdığımız arazi içinde kalan 13 tarlanın bedeli ödenememiştir. Metrekaresi 8 TL’den aldığımız bu araziyi 6830 sayılı yasaya göre bir yıl içinde aynı fiyattan alabiliyoruz. Aksi takdirde 27.08.1980 tarihinden sonra işlemlerin yeniden başlatılması ve yeni fiyat verilmesi zorunluluğu vardır. Kamulaştıramadığımız tarlalar üniversite arazisi içinde kalacağından, vatandaşlar yüksek fiyatla satın alabileceklerdir. Bu da aynı araziyi ileride çok yüksek fiyatla almamıza neden olacaktır. Bir maliyeci olarak Devlet’in ileride ödemek zorunda kalacağı zararı önlemenizi istiyorum.

Bu açıklamamdan sonra Hasan Celal Güzel;Konuyu çokgüzel izah ettiniz.” Diyerek bana yardımcı olacağını söyledi. Konuyla ilgilenecek elamanlarını çağırarak yardımcı olmalarını talimatını verdi. İki gün sonra DPT’nin 15.000.000 TL’nin Van Fen-Edebiyat Fakültesine aktarılması ile ilgili olumlu görüşü Maliye Bakanlığı’na bildirildi.

Maliye Bakanlığı’nda da bazı zorluklar çıkartıldı. Ancak, Müsteşar Yardımcısı Turan Başkurt’un yardım ve ilgileriyle buradaki sorun da kısa zamanda çözüme bağlandı. Fakültemiz bütçesine aktarılan bu para ile kamulaştırma işlemleri tamamlandı. Kamulaştırmadan artan paranın bir bölümü ile de harita çalışmalarını başlattık. Kamulaştırma rahmetli Ferit Melen’in sayesinde istimlak edilmiş oldu.

Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul Ankara’ya gittiğinde, Van Fen-Edebiyat Fakültesi ile ilgili sorunların çözümü için beni de çağırırdı. İlgili Bakanlıkları birlikte ziyaret eder, yetkili elamanlara, Van’da kedisini benim temsil ettiğimi söyler, iş takibi sırsında bana yardımcı olmaları ricasında bulunurdu. Kısacası, birlikte çalıştığı yöneticilerine değer verirdi.Kamulaştırma işlemlerini yürüttüğüm günlerde, Erzurum Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü’nden öğrencim olan Nezir Kabakuş, zaman zaman ziyaretime gelirdi. Kendisi Van, Tarım Meslek Lisesi’nde öğretmen olarak görev yapıyordu. Bir ziyaretinde bana şunları söyledi:“Sevgili Hocam, her ziyaretimde yoğun bir çaba içinde olduğunuzu görüyorum. Tapu dairesi ile görev yeriniz yaklaşık 1 km, bu yolu günde en az 7-8 sefer yürüyerek gidip geliyorsunuz.(Görev yerimiz Yeni İnönü İlkokulu, Tapu Sicil Müdürlüğü ise Beş Kardeşler Oteli karşısındaydı). Devlet, binlerce dönüm arazinin istimlâk işlemlerinden seni sorumlu tutmuş. Atatürk Üniversitesi bir hizmet aracı vermiyorsa, Van Valiliği de mi veremiyor? Önce kendine bir hizmet aracı iste. Bir de çok dürüst çalışıyorsun. Dürüst çalışanın bu memlekette yeri yok. Senin işini yapan başkası olsa Mercedes marka arabaya biner. Görün bakın bu üniversite kurulacak. Kenarda köşede dolaşan bazı çıkar çevreleri, karga leşe üşüşür gibi işin başına geçecekler. İlk harcanan da siz olacaksınız. Kendinizi çok fazla yoruyorsunuz. Sonra pişman olursunuz!”

Benim, öğrencim Nezir’e cevabım ise şu oldu: Nezir, benim yapımı biliyorsun. Söylediklerine de katılmıyorum. Ben,dürüst görev yaptıktan sonra hiçbir kuvvet beni harcayamaz. Saçmalıyorsun, biraz akıllı ol!” Nezir; “Hocam,inşallah siz haklı çıkarsınız!” diyerek vedalaşıp gitti.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi kurulduktan sonra Nezir beni, masası koltuğu alınmış, kornişleri ve perdeleri sökülmüş, küçük bir masa ve sandalyeden oluşan odamda ziyarete geldi. Odada, soğuk bir hava esti. Birbirimize bakınca gözlerimiz doldu. Ağlamamaya çalıştık. Nezir’in ilk sözü ise şu oldu: Hocam keşke siz haklı çıksaydınız!”

Van’da kaç valiyle çalıştınız?  Unutmadığınız vali var mı?

Kuruluş çalışmalarını yürüttüğüm 1979-1983 yılları arasında dört vali ile çalıştım. Doğan Pazarcık (1978-1979), Yurda Uğur Ünal(1979-1980), Nazmi İyibil (1980-1981) ve Behçet Eren (1981-1983). Hepsi de Van’da üniversite kurulması için çaba gösteriyorlardı. Ancak, Yurda Uğur Ünal’ın konuya yaklaşımı diğerlerinden biraz farklıydı. Benim tavrım ise, 70 yaşına girdiğim şu günlerde daha iyi değerlendirebileceğim şekliyle çok aceleciydi. Otuzlu yaşların vermiş olduğu heyecan beni bu şekilde hareket etmeye zorluyordu.

Valilerden Yurda Uğur Ünal, deneyimli birisiydi. Olaylara ve olumsuz gelişmelere daha soğukkanlı bakabiliyor, kuruluş çalışmaları sırasında ortaya çıkan olumsuz gelişmeleri fazla ciddiye almıyordu. Ben ise en basit engellerde bile Sayın Valiyi ziyarete gidiyor, yardım talebinde bulunuyordum. Örneğin, kendine ödenecek paranın bir taksi masrafını karşılamadığı için tapu devir işlemine gelmeyen maliklerin (tarla sahiplerinin) veya yatalak hastaların imzalarını, tapu sicil memuru eşliğinde evden almak gerekiyordu. Bunun için gerekli olan aracı Valilikten istiyordum.

 Sayın Vali benim bu aceleci tutumumdan sıkılmış olacak ki bir gün : Evladım, biraz oturup beni dinler misiniz?” dedi. Ben de, Dinlerim Sayın Valim” dedim. Vali konuşmasına şöyle devam etti: Bak evladım, bu devlet sana kadro vermiş, lojman vermiş, maaşını ödüyor. Bunlar her insana nasip olmayacak nimetler. Sen, Van’da üniversite kurulması konusunu büyük sorun haline getiriyorsun. Her işin gerçekleşebileceği bir zaman ve ortam vardır. Üç veya beş yılda gerçekleşebilecek bir konunun sen üç-beş ayda çözümlenmesini istiyorsun. Bize ha bire sorun getirip vatandaşa karşı zor durumda bırakıyorsun. Çoluk- çocuğuna da zaman ayır.  Yarın benim yaşıma geldiğin zaman oturduğun yerden kalkamazsın. Enerjini hepsini tüketme. Yaşlılık dönemini de düşün.”

Sayın Vali, sanki benim kamulaştırma işlemlerinden dolayı oğlumun sünnet töreninde dahi bulunamadığımı biliyor gibiydi. Kendimi o kadar işlere kaptırmıştım ki aile sorumluluklarını bile ikinci plana atıyordum. Tek amacım, üniversitenin bir an önce kurulması, yöre halkının eğitim düzeyinin yükseltilmesi idi.

Sonuçta Vali Yurda Uğur Ünal, haklı çıkmıştı. Kuruluşu gerçekleşen Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde verdiğim emekler hiçe sayılarak görevden uzaklaştırılmam uygun görülmüş, hatta bir ara büro memuru olarak çalışmam bile önerilmişti.

Sayın Valimizin s ne kadar ileri görüşlü bir yönetici olduğunu şimdi daha iyi görüyor ve saygıyla anıyorum.

Kamulaştırma işlemlerinde en  fazla hangi kurumla çalıştınız. Neler yaşadınız?

Kamulaştırma işlemleri nedeniyle en çok ilişkimiz olan kurumlardan birisi de Van Asliye Hukuk Hâkimliği idi. Bazı parsellerin malik sahibi oldukça çoktu. Maliklerden birbirini tanımayanlar dahi vardı. Örneğin; bir malikin adı “Ahmet oğlu Mehmet” olarak geçiyor ve bunu kimse tanımıyordu. Van Nüfus Müdürlüğü kayıtlarındaki Ahmet oğlu Mehmetleri bularak taşınmazın maliki olup olmadıklarını araştırdık. Bu konuda onlarca yazışma yaptık.

Bu ve benzeri konularda; Asliye Hukuk Hâkimliği de bize destek oluyordu. O dönem Van’da görev yapan Hâkim Ali İhsan Parlak benimle ilgili şöyle bir değerlendirmede bulundu: Lütfi Bey, kamulaştırma yaptığınız alan maliki, varisi, problemi çok olan bir bölge. Ancak siz işleri büyük bir zevk ve heyecanla yürütüyor, kısa sürede çözüm yolu buluyorsunuz. Bu işin başında siz olmasaydınız, arazinin kamulaştırma işlemleri otuz yılı bulurdu.”

Ben de Hâkim Ali İhsan Bey’e verilen sorumluluğu yerine getirmenin görevim olduğunu belirterek hakkımdaki iyi dileklerinden dolayı teşekkürlerimi bildirdim.

Yoğun çalışmalarınız takdir ediliyormuydu?

Üniversite arazisinin istimlâk bedelleri Van Merkez Bankası’na bloke edilmişti. Ödemeler bu banka aracılığı ile yapılıyordu. İşlemler için Müdür Baş Yardımcısı İlhan Bozkurt görevlendirilmişti. Bu nedenle sık sık İlhan Bey’le bir araya geliyorduk. Çalışmalarımız sırasında Van Tugay Komutanlığı’nın mali işlemlerini yürüten, (hatırladığım kadarıyla) unvanı albay olan bir subayla tanışmıştık.

Bir gün komutan bana şöyle bir hatırlatmada bulundu: “Lütfi Bey, gördüğüm kadarıyla bu üniversitenin kuruluşunun gerçekleşmesi için çok büyük fedakârlık gösteriyorsunuz. İnşallah emeklerin boşa çıkmaz. Ben Van’a gelmeden önce Diyarbakır’da görev yapıyordum. Senin gibi Dicle Üniversitesi’nin kuruluş çalışmalarını yürüten bir genel sekreter vardı. Kuruluş gerçekleştikten sonra adamı çekip alnından vurdular. İnşallah kaderiniz aynı olmaz.”

Benim cevabım ise şu oldu: “Komutanım, uyarınız için teşekkür ederim. Bana verilen bir görev var. Şimdilik bunu eniyi biçimde yerine getirmenin çabası içindeyim. Kaderimizde varsa beni de biri çıkıp vurabilir.”

 Sizi gerçekten vuran oldu mu?

Evet, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kuruluşu gerçekleştikten sonra, beni vurmadılar. Fakat vurmaktan perişan ettiler. Bazı çıkar çevreleri, karga leşe üşüşür gibi hazıra konup emeklerimi hiçe saydılar. Kısacası, kanatlarımı kırdılar. Erzurum’a geri dönüp 40 yaşından sonra her şeye yeniden başlamak zorunda kaldım.

12 Eylül ihtilali olduğunda Van da mıydınız?

12 Eylül 1980 cumayı cumartesine bağlayan gece ihtilâl olmuştu. O tarihlerde ben de Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul’un verdiği vekâlet doğrultusunda Atatürk Üniversitesi adına, o zaman henüz adı konulmamış olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kuruluş çalışmalarını yürütüyor, Van Valiliği’nce gerçekleştirilen toplantılara katılıyordum.

15 Eylül 1980 pazartesi günü dönemin valisi Yurda Uğur Ünal ihtilalin emirlerini tebliğ etmek üzere ildeki daire müdürlerini makamında topladı. Üniversiteyi temsilen ben de çağrılmıştım.

İhtilal öncesi bürokrasinin bazı kesimlerinde müthiş bir kokuşmuşluk vardı. O dönemlerde merkezi yerleştirme sınavı olmadığından; memur, teknisyen ve hizmetli alımları kurumlarca gerçekleştiriliyordu. Bazı kurumların elaman alımı konusunda gereken hassasiyeti göstermediği, yetkili isimlerin rüşvet ve yolsuzlukla anıldığı oluyordu.

İhtilalden sonrası kurumlarda ve kamu görevlilerinde  dikkatnizi çeken  bir değişim yaşandımı?

Valilikçe gerçekleştirilen bu toplantıda şaibelere adı karışan bazı daire müdürleri büyük panik ve korku içinde idiler. Kendilerinden hesap sorulacağı endişesini taşıdıklarından, alınlarından akan terleri siliyor, sık sık tuvalete gidiyorlardı.

Bu trajik-komik manzaraya; korkusu olmayanlar tebessümle bakıyor, huzur ve adaletin gerçekleşeceğine inanıyorlardı. Ne var ki işler hiç de öyle olmadı. İhtilal sonrası ilk hafta içinde göze çarpan ilk değişiklik; bıyıkların kesilmesi ve yakalara Atatürk rozeti takılması oldu. Yaklaşık yirmi gün sonra resmî dairelerin girişlerinin bir köşesine Atatürk diğer köşesine Kenan Evren büstleri konuldu, 2-3 dönümlük bahçelerine “Atatürk ve Kenan Evren Koruluğu” adı verildi. Aradan otuz beş yıl geçmesine rağmen, Böyle kısa zamanda Kenan Evren büstlerin nasıl yapıldığını anlamış değilim.

 Bunlar olurken siz neler yaptınız?

Ben, Atatürk sevgisini okullardan değil, aileden almış birisiyim. Dedem ve babam o sevgiyle öldüler. Çocukluğum ve gençliğimde güçlü bir Atatürk sevgisi eğitimi almıştım. Bu çizgiden hiçbir zaman kopmamış biri olarak hayatımda en büyük ihanetini Kenan Evren döneminin arpalıkçı Atatürkçülerinden gördüm. En karanlık günlerimi o dönemde yaşadım. Onlarla aynı görüntüde olmamak için (o günlerde) bıyık bıraktım. Halen bıyıklı halim devam ediyor. Yaşadıklarımı “Anılarıyla Bir Üniversitenin Kuruluş Sancıları, Ankara 2008” başlıklı kitabımda dile getirdim.

Şüphesiz Kenan Evren’in günü birlikçi Atatürkçüleri, Evren sonrası gemiyi ilk terk edenler oldu. Yeni yönetimlerde yeni arpalıklar keşfedip makam, mevki ve servet edindiler. Kendileriyle ne kadar övünseler azdır. Çünkü bu ülkede onlar her dönemde kendilerine bir yer bulurlar.   

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi kurulmasına ilişkin karar açıklandıktan sonra neler yaşandı?

20 Temmuz 1982 tarihinde çıkan 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnâme ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kuruluşu gerçekleşince, 25 Temmuz 1982 tarihli Resmi Gazete ile rektörlüğe Prof. Dr. Hakkı Atun atandı. Van Hava Alanı onarımda olduğu için uçuşlar Diyarbakır üzerinden yapılıyordu. Dönemin Van Valisi Behçet Eren, 3 Ağustos 1982 tarihinde beni çağırarak şunları söyledi: “Yarın Rektörünüz Diyarbakır üzerinden Bitlis’e gelecek. Valilik makam arabasını sana veriyorum, Bitlis’e git. Rektörünüz Bitlis valisinin konuğu olacak. Oradan alıp getirirsiniz. Biz sizi Bitlis-Van il sınırında karşılarız. Profesör Türkân Saylan Hanımefendi’de konuğumuz. O da sizinle Bitlis’e gelecek”.

Prof. Dr. Türkân Saylan ile birlikte Bitlis’e gidince, dönemin Bitlis Valisi Yılmaz Ergun, bizi sıcak bir ilgiyle karşıladı. Kurucu rektörün atanmasından dolayı bana tebriklerini bildirdi. Prof. Dr. Türkân Saylan’la birlikte öğlen yemeğine evine götürdü. Öğlen sonrası saat 15.00 sularında, Diyarbakır Valiliğinin makam aracı ile rektör geldi. Yarım saatlik bir çay molasından sonra Van’a hareket ettik.

 Rektör Hakkı Atun Van’a gelişinde nasıl karşılandı?

Bitlis-Van il sınırında Vali, daire müdürleri ve kalabalık bir halk topluluğu davul-zurna ve halk oyunları eşliğinde bizi büyük bir coşkuyla karşıladılar. Rektöre hoş geldiniz denildikten sonra Van’a hareket edildi.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ninçekirdeğini oluşturan, Van Fen Edebiyat Fakültesi, Atatürk Üniversitesi’ne bağlı olarak kurulmasına rağmen, üniversite yönetimi bu fakültenin gelişmesi yönünde yeterince çaba göstermiyordu. Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin kuruluşu gerçekleşince; destek tamamen kesildi. Fakültenin rutin masrafları için ayda 30 bin TL avans veriyorlardı. Onu almak için bile Rektörlük Muhasebe Müdürlüğü büyük zorluklar çıkarıyordu.

Kurucu Rektörü, Yüzüncü Yıl Üniversitesi tabelası ile karşılamak istiyordum. Ne yazık ki tabela masrafını karşılayacak paramız yoktu. Durumu dönemin valisi Behçet Eren’e arz ettim. O da Karayolları ve DSİ bölge müdürlerini arayarak bana yardımcı olmalarını istedi. Bu iki kurumun maddi desteği ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi tabelasını yaptırdık.

Rektörü üniversite için tahsis edilen eğitim enstitüsü binasına götürdük. İlk dikkatini çeken tabela oldu. Tabelanın niçin daha gösterişli olmadığını sordu. Ben de; “Ödeneğimiz olmadığını, mevcut tabelayı bazı kuruluşların desteği ile yaptırdığımızı, ileride ödeneğimiz çıktığında mermerden daha gösterişli bir tabela yaptırabileceğimizi” izaha çalıştım. Kurucu rektörden aldığım ilk tepki şu oldu: Kardeşim sen buraya üniversite mi kuruyorsun, hamam mı açıyorsun? Mermer tabela hamamlarda olur.”

 Rektör Bey’in ilk icraat olarak neler yaptı?

 Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’un 4 Ağustos 1982 günü ilk icraatı tuvaletlere yazı yazdırmak oldu. Taslağını kendilerinin hazırladığı duyurunun içeriği şöyleydi: “Medeni insan büyük ihtiyacını evinde yapar. Lütfen tuvaletlere büyük ihtiyacınızı yapmayınız. - Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun”. Taslak yazıyı görünce; şöyle bir tepkim oldu: “Hocam, yazıyı yazdıralım.Ancak altına isminizi yazmasak, sadece Rektörlük desek nasıl olur?”. Bu önerime karşı verilen tepki çok sert oldu: “Kardeşim, sen kim oluyorsun da bana akıl öğretiyorsun. Ben nasıl diyorsam o şekilde yazılacak. Derhal bunu şablon kalemle yazdırıp kapılara asın.”

 Daha sonraki tarihlerde, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde yapılan YÖK toplantısında o yazılar hâlâ kapılarda duruyordu. Üyelerden, yazıları tebessümle okuyanlar oluyordu.

Rektör Bey, Bardakçı köyünde kamulaştırılan alanı ziyaret etti mi?

Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun, 4 Ağustos 1982 günü Van’da göreve başladığının (hatırladığım kadarıyla) üçüncü günü üniversite için kamulaştırılan alanı görmek istedi. Van Valiliği’nin geçici olarak verdiği araç, hem rektörlük makam aracı hem de hizmet aracı olarak kullanılıyordu. Bu araçla kamulaştırma alanının bulunduğu Bardakçı köyüne gittik.

Köylüler bizi çok sıcak ilgiyle karşıladılar. Kamulaştırma sırasındaki işlemlerden dolayı hemen hemen hepsi beni tanıyorlardı. Benden yaşça büyük olanlar (hatta çok yaşlılar) bile gelip elimi öpüyorlar “Müdür Bey, hoş gelmişsiniz.”diyorlardı. Her nedense köylüler bana “Sekreter Bey” demeyi bir türlü kabullenememişlerdi. Hep  Müdür Bey” diye hitap ederlerdi.

Bana olan bu aşırı ilgileri üzerine kendilerini şu şekilde uyardım: “Arkadaşlar,  sizi ziyarete getirdiğim bu hocamız bizim Rektörümüz sizin anlayacağınız şekliyle müdürümüz. Bundan böyle hepimiz onun verdiği emirler doğrultusunda hareket edeceğiz. Ben artık müdür değilim. Hepimizin müdürü Sayın Rektörümüzdür.” 

Bana gösterdikleri bu aşırı ilgiden zarar görebileceğimi düşünmüyorlardı. İçlerinden birisi: “Müdür Bey, sen Peygamber evladı gibi bir insansın. Bizden bu kadar arazi aldın, tek bir pürüzünü görmedik. Ödemeler sırasında bozuk para bulundurup beş kuruşumuzu bile ödediniz.(Ödemelersırasında harç pulu bedelleri büromuzda tahsil ediliyordu. Beş kuruş bile olsa para üstü ödeniyordu. Onu kastederek konuşmuş olacak) Senden iyi müdür mü olur? Bu üniversiteyi sen kurdun. Biz müdür olarak seni tanıyoruz.”

Köylülerin ilgisi üzerine Rektör Hakkı Atun size karşı nasıl bir yaklaşım gösterdi?

Köylülerin bu iyi niyetli davranışı benim sonumu hazırlayan ilk olaydı. Beni makamına çağıran Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun şunları söyledi: “Sen kim oluyorsun da beni Devlet Başkanımıza şikâyet ediyorsun! Orduda paşalarım olduğunu bilmiyor musun? Ben seni astırır, cesedini de köpeklere yedirtirim. Gönderdiğin mektup,  bana iade edildi. Benim her yerde adamlarım var! Ayağını denk al! Bir daha da benimle uğraşma”.

  Benim cevabım ise şu oldu: “Ben devlete ihanet mi ettim astırıyorsun, devlet malını koruduğum için görevden alındım. Hak aramak suç mu? Gücünüz yetiyorsa astırın. Ordu’daki paşalarınız kendilerini böyle istismar ettiğinizi bilseler, sizi astırırlar.”       

  Bu tartışma ortamından, il il dolaşarak kamu görevlilerini dürüst olmaları konusunda uyaran, her zaman dürüst kamu görevlilerinin yanında olacağını belirten, dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren’in direktiflerine uymakla ne büyük hata yaptığımın izlenimini edinerek makamdan ayrıldım.

Mektubu neden ve ne zaman gönderdiniz, içeriğinde neler yer alıyordu?

Van PTT Merkez Müdürlüğünden 11.09.1983 tarih ve 658 numara ile taahhütlü olarak gönderdiğim mektubu aynen sunuyorum:

Sayın Kenan Evren

Cumhurbaşkanı

 Artvin konuşmanızda kamu görevlilerinin rüşvete ve hırsızlığa karşı çıkmalarını emrederken, Samsun konuşmanızda dürüst görev yapan yöneticilere Sayın Cumhurbaşkanım, Genelkurmay Başkanı olduğunuzdan beri mesajlarınızı izlemekteyim. Devlet Başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak yaptığınız konuşmaları sözlü emir kabul eden bir kamu görevlisiyim.

Devletin ihtiyacı olduğunu belirtmiştiniz. Yine İzmir konuşmanızda hiçbir kimsenin devlete ve başkalarına karşı kendisini imtiyazlı kabul etmeye hakkı olmadığını ifade buyurmuştunuz.

Bütün bu söylenenlerin gerçekleşmesi hırsızlığa, dalkavukluğa ve israfa karşı çıkan kamu görevlilerinin korunmasına bağlıdır. Dürüst kamu görevlileri konuşmalarınızdan aldıkları güçle aksaklıklara karşı çıkınca başlarına ne belâlar geldiği biliniyor mu?

Zat-ı alinizin ilham verici konuşmaları ve kısıtlı imkânları ile bana yüksek tahsil yaptıran babamın sürekli doğruluk ve dürüstlük telkinlerine uymam, çoluk çocuğumun istikbâli ve geleceği ile oynanacak kadar sorunlarla karşılaşmama neden oldu. Dürüst görev yapmanın faturasını çok pahalı biçimde ödemek zorunda kaldım.

Himmetlerinizle kurulan Yüzüncü Yıl Üniversitesine atanan Sayın Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun göreve başladıklarında kurucu sekreter olarak hizmetlerine gayet temiz bakımlı fakat mütevazı misafirhane sundum. Alınan malzemenin Sümerbank ve Devlet Malzeme Ofisi mamulü oluşu eşleri hanımefendinin hoşuna gitmedi. Derhal piyasadan lüks mefruşat alınmasını istediler. Ben de 1982 mali yılında Üniversite olarak bütçede ödenek bulunmadığını, istenilen malzemenin 1983 mali yılı içinde alınabileceğini söyledim. Rektör evi olarak kullanılacak misafirhaneye piyasadan veresiye lüks mefruşat almak istemeyişimde suç unsuru bulunmuş olacak ki 14/ 10/ 1982 tarihinde Rektör Prof. Dr.Hakkı Atun imzalı yazı ile yetkilerim alınarak 2547 Sayılı Kanunun 52.maddesine aykırı olarak orta dereceli okul mezunu bir teknisyene verildi.

Söz konusu tarihten beri çeşitli başvurularıma olumlu bir cevap alamadım. Başka kuruluşlarda bulduğum işler engellendi. Halen yetkisi alınmış sekreter olarak pasif görevde bekletiliyorum. Sayın Rektörümüzün etrafındaki birkaç dalkavuk dışında Üniversitemizdeki bütün personelden görev anlayışım ve hakkımdaki uygulamanın nedeni sorulabilir. Ancak bilgisine başvurulacak kişilerin doğruyu söylemelerinden dolayı Üniversite yönetimince ceza ve haksızlıklara uğratılmayacaklarına dair güvence verilmelidir.

Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Rektör Prof. Dr.Hakkı Atun’a gerçekleri söylemekten ve Devlet malını korumaktanbaşka suçum olmuş ise, soruşturmacıların vereceği her türlü cezayı kabule hazır olduğumu özellikle arz etmek isterim.

Gereğine emir ve müsaadelerinize saygılarımla arz ederim.                                                                                          02/ 09/ 1983                                                   Lütfi SEZEN

                                                                                                                            İMZA

 

Adresim: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi/VAN

 

Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’un sert uyarasından sonra sizi görevden alındı mı?

Mektuptan yaklaşık 20 gün sonra Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun beni makamına çağırarak uyardı.Görev ve yetkilerim alındı. Bana yapılan maddi ve manevi baskıların ardı arkası gelmedi. Artık Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde yaşama hakkımın kalmadığını görünce; gazete ilanlarında iş takibine başladım. 17.03.1983 tarihinde Hacettepe Üniversitesi öğretim görevliliğine, 30.05.1983 tarihinde ise, Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim görevliliği ile yine aynı üniversitede Diş Hekimliği Fakültesi Sekreterliği kadrosuna müracaat ettim.

Sınavlara gittiğimde, Prof. Dr. Birol Emil’ in sınav jürilerini telefonla arayarak hakkımda olumsuz şeyler söylediğini öğrendim. Tabii sonuçlar olumsuz oldu. Birol Emil’in benimle hiçbir sorunu olmamasına rağmen, (bununla da kalmayıp) bana sık sık yazılı emirle küçük düşürücü görevler veriyor bu yolla Rektörün güvenini kazanmaya çalışıyordu.

Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Fakülte Sekreterliği talebimi çok olumlu karşıladı. Hakkımda iyi referans aldığını, sonucun, Rektörlük onayından sonra kesinlik kazanacağını söyledi. Olumsuz bir gelişme olmazsa konuya kesin gözüyle bakabileceğimi de ifade etti.

Beni, telefonla arayan Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı: Hakkınızdaki güvenlik soruşturması olumlu gelmesine rağmen, sizin rektör bizim rektöre sizinle ilgili olarak olumsuz bir şeyler söylemiş, maalesef işiniz olmadı.Haber vereyim diye aradım. Aslında ben sizinle çalışmayı arzu ediyordum.”

Ertesi gün görüşme talebinde bulunarak Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’u ziyarete gittim. Ziyaret sırasında şunları söyledim: “Hocam, hem benim üniversitede bulunmamdan rahatsızlık duyuyorsunuz, hem de aleyhimde konuşarak gitmemi engelliyorsunuz. Mademki beni istemiyorsunuz hiç olmazsa gitmemi engellemeyiniz.”

Rektör: “Ben senin gitmeni engellemedim. Beni arayan Üniversitesi rektörlerine dedim ki; Size gelecek bu elemandan iyi ambar memuru olur. Üniversitenizin bütün demirbaşını ve müstehlik malzemesini üzerine zimmetleyin, gece evine gitmez bekler. Devlet malını korumada üzerine yoktur. Ambar memurluğu istiyorsan, dilekçeni değiştir seni istediğin üniversiteye ambar hemen memuru olarak gönderelim, çünkü senden ne akademisyen, ne de yönetici olur ”cevabını verdi.

Bir gün sonra, 30.06.1983 tarih ve 436 sayılı Prof. Dr. Birol Emil imzalı görev değişikliği hakkındaki yazı ile bana idare amirliği görevi uygun görülüyordu.

Buna benzer yazılarla sıradan görevler verilerek küçük düşürülmeye çalışılıyorum. Genellikle bu tarz yazıları Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’un beniaskerlerine astırma tehdidinden etkilenen, kendisinin de böyle bir tehditle karşılaşabileceği endişesine kapılan, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Birol Emil,  Rektöre sadakatinigöstermek için yazıyordu.

 Olumsuz gelişmeler üzerine Erzurum’a dönme kararı mı aldınız?

 Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde okutmanlık görevine atandım. Erzurum Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölüm Başkanlığı görevindeyken, 1979 birim fiyatlarına göre, 8000 TL maaş, 8000 TL ek ders ücreti alıyordum. Aylık gelirim 16.000 TL civarındaydı. Van Fen-Edebiyat Fakültesi Sekreterliği görevine başlayınca; aldığım maaş ve yan ödeme toplamı 8500 TL’ye düştü. Aşırı düşüşü yetkililere ilettiğimde şu cevabı aldım: “Olsun, o kadar önemli değil. Üniversite kurmak gibi önemli bir göreve getirildin. Gelecekte emeğinin ve fedakârlığının karşılığını fazlası ile alırsın.”dediler. Ben de bu temennilere inanarak Van macerasına başlamış oldum.

Gençlik yıllarımın en verimli beş yılını feda ettiğim bu yorucu yıpratıcı mücadele sonunda; maddî ve manevi kaybımın dışında hiçbir kazancım olmadı. 17 Ağustos 1984 tarihinde Erzurum’a dönerken; babaannemden anneme, annemden eşime intikal eden, maddî değeri fazla olmasa bile manevî değeri çok büyük olan beşibirliği (beşibiryerdeyi), Van’da ikamet eden Siirtli kuyumcu Naif Koyuncu’ ya bozdurup kiraladığım kamyonun ücretini ödeyerek canımı bu ateş çemberinden kurtarmanın sevincini yaşıyordum.

 Arkamda ise bana yapmadığını bırakmayan Rektör Prof. Dr. Hakkı Atun’un düzenlediği veda töreni sırasında verdiği şu yazı kalıyordu:

 

T.C.

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

REKTÖRLÜĞÜ

 

Sayı: 959                                                                                                                   Van, 15.08.1984

Konu.

 

          Sayın

          Lütfi SEZEN

 

                 Yeni atandığınız Erzurum Atatürk Üniversitesi’ndeki Okutmanlık görevinizi tebrik eder, Üniversitemizin kuruluş döneminde yaptığınız değerli hizmetler için teşekkürlerimi en iyi dileklerimle sunarım.

 

                                                                                                                  Prof. Dr. Hakkı ATUN

                                                                                                                             REKTÖR

                                                                                                                                 İMZA

 

Üniversitenin kuruluş aşamalarında görevde bulunan ilk isimlerden birsiniz. Üniversitenin kuruluşu ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Van’da üniversite kurulması fikri; yeniden 11 Aralık 1973- 31 Ekim 1977 tarihleri arasında belediye başkanlığı yapan, Tayyar Dabbağolu tarafından gündeme getirmiştir. O yıllarda, aynı zamanda, “Van’a Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği” başkanlığı görevini yürüten Dabbağoğlu’nun Başbakanlık, Milli Eğitim Bakanlığı, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü, yöreden seçilmiş milletvekilleri, senatörler nezdinde pek çok girişimi oluyor. Konuyla ilgili yazışmalar, dönemin Van Valisi, Doğan Pazarcık tarafından bana verilmiş, tarafımdan Yüzüncü Yıl Üniversitesi İstimlâk dosyasına konulmuştur.

Milli Eğiti Bakanlığı’nın 24.11.1975 gün ve 42363 sayılı onayı ile Atatürk Üniversitesine bağlı olarak Van’a Fen-Edebiyat Fakültesi açılması onaylanıyor. 25.05.1976 gün ve15597 sayılı Resmi Gazetede fakültenin kadro kanunu yayınlanıyor. Tayyar Dabbağoğlu’nun 1977’de elim bir kaza sonucu vefat etmesi, çalışmaların durmasına sebep oluyor. 

10.07.1978 tarihinde, Doğan Pazarcık’ın Van Valiliğine atanması ile çalışmalar yeniden ivme kazanıyor. 1978 yılında ilk dekan atanıyor. Birkaç kez Van’a ziyarete geliyor. Fakat hiçbir gelişme olmuyor.

20 Ağustos 1979 tarihide Van’da Faküle Sekreteri olarak görevlendirilince,  Vali Doğan Pazarcık’ın talimatı ile hemen kamulaştırma işlemlerine başladık. İlk tanıştığım kişilerden birisi, Dabboğoğlu’dan sora Van’a Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği Başkanlığına seçilen, Dr. Özçelik Okayer oldu.

1979 yılı sonlarında Doğan Pazarcıklı valilik görevinden ayrıldı. Yerine atanan Yurda Uğur Ünal ve 1980 yılı sonlarında atanan Nazmi İyibil’in üniversite kurulmasına yaklaşımı, Doğan Pazarcık gibi içten değildi. Atatürk Üniversitesi yetkileri de gererken desteği vermiyor, atanan dekanlar Erzurum’da kalmayı tercih ediyor, Van’a gelmek istemiyorlardı.

Fakültenin ihtiyaçları için gerekli olan ödenek verilmiyordu. Yaptıkları iş; idareye ters düşen, çalışmalarını beğenmedikleri memur, teknisyen ve hizmetlileri Van’a sürmekti. Van Milli Eğitim Müdürlüğü’nün talebi ve Sıkıyönetim Komutanlığının 5 Ekim 1981 tarihli yazılı emriyle, kaloriferi olmayan eski, kırık- dökük bir binaya atıldık.

Bu günlerde; Dr. Özçelik Okayer ve başkanı olduğu derneğin bazı üyeleri, bize sahip çıkıp taşındığımız eski okul binasının onarımına destek oldular. Piyasadan aldıkları boya, alçı, çimento ve çeşitli inşaat malzemeleri elamanlarımız tarafından onarım sırsında kullanıldı. Dr. Özçelik Okayer’in başkanlığındaki Van’a Üniversite Kurma ve Yaşatma Derneği şu üyelerden oluşmuştu: Dr. Sadettin Özok, Atilla Sönmez, Aydın Perihanoğlu, Oğuz Hacırüstemoğlu, Dr. Özger Yalım, Özdemir Zırhlıoğluz.

Dr. Özçelik Okayer’inüniversitenin kuruluş yasasının çıkmasında da yoğun çabaları olmuştu. Ankara’da Kenan Evren’in sınıf arkadaşı İzzet Sarımurat’ın aracılığı ile Köşkten randevu aldı. 21 Mart. 1981 tarihinde Kenan Evren’e Atatürk’ün 100. doğum yılı vesilesiyle aynı adla, Van’da üniversite kurulması talebinde bulundu. Bu ziyarete derneğin en yaşlı üyesi olan Dr. Sadettin Özok’ta katıldı. Talebin kabul edilmesi üzerine, 21 Aralık 1981 gün ve 17751 sayılı Resmi Gazetede çıkan kararla, kurulacak üniversitenin adı ve yeri belirlendi. 20 Temmuz 1982 gün ve 17760 sayılı Resmi Gazete ilanıyla kuruluş resmen gerçekleşti.

Dr. Okayer,kuruluş öncesi gözlem ve araştırma için gelen heyetleri karşılayıp ağırlamada da bize destek oldu. Örneğin, 14 Mayıs 1982 tarihinde; Vecdi Gönül, Prof. Dr. Gürol Ataman, Prof. Dr. Selahattin Gürtürk’ ten oluşan YÖK üyeleri kurulacak üniversitenin yerleşkesine taşınana kadarki kullanma alanlarını tespite geldiler. Üyeleri gören Eğitim Enstitüsü öğretmenleri, okullarının üniversiteye bağlanacağı, kendilerinin orta öğretim okullarına gönderileceği endişesiyle, paniğe kapıldılar. İki veya üç yıllık eğitim enstitüsü mezunu olanlar daha çok endişelendi. Bunlardan birisi de okul müdürüydü. Müdür, YÖK üyelerinin okul laboratuvarlarını görmelerini engelledi.

Dönemin valisi Behçet Eren, Dr. Özçelik Okayer ve bazı dernek üyeleri beni yalnız bırakmadılar. YÖK üyelerinin Van’dan olumlu izlenimlerle ayrılmasını sağladık.

20 Temmuz 1982 tarihinde göreve başlayan, rektör Prof. Dr. Hakkı Atun, 14 Ekim 1982 günü görev yetkilerimi alıp yerime vekâleten üniversitenin kuruluşuna karşı çıkan okul müdürünü getirdi. 4 yıllık fakülte mezunu olmadığından, atamanın kanuna aykırı olmadığı anlaşılınca, Genel Sekreterlik görevi, bir akademisyene devredildi. Korkuya kapılan öğretmenlerin lisans eğitimlerinin tamamlanması sağlandı. Kendilerine. “Öğretim görevlisi” kadrosu verildi.

Atanan ilk rektör,Prof. Dr. Hakkı Atun, Van’a üniversite kurulması için mücadele edenlerle ilişki kurmak istemedi. Ekibini üniversitenin kurulmasına karşı çıkanlardan oluşturdu.  Dışladıklarından birisi de Dr. Özçelik Okayer idi.

Van’da geçen 5 yılınız var.  Bu süreyi yaşamınızda nasıl değerlendiriyorsunuz?

Van’da görev yaptığım 5 yılı, hayatımdan çalınmış yıllar olarak değerlendiriyorum. Bu konuda en büyük hatası olan benim. Bir insanını kendine verdiği yararı ve zararı hiç kimse veremez. Bütün enerjimi kuruluş çalışmalarına verdim.  Hayatımın en verimli yıllarını heba ederek ölesiye çalıştığım üniversitenin, kuruluşunun gerçekleşmesi ile ilk harcanan ben oldum. Üniversitenin getirdiği her türlü fırsattan yararlananlar ise, kuruluş çalışmalarını engellemeye çalışanlar oldu.

Bazı çıkar çevreleri ve yeni atanan yöneticiler, karga leşe üşüşür gibi hazıra konup emeklerimi hiçe saydılar. Erzurum’a dönüp her şeye yeniden başlamak zorunda kaldım.1984 yılında ‘okutman’ olarak Atatürk Üniversitesi’ne döndüğümde, Eğitim Enstitüsü’nde birlikte görev yaptığım arkadaşlarımdan pek çoğu, Kenan Evren’in verdiği haktan yararlanarak başladıkları doktora çalışmalarını bitirmiş veya bitirmek üzereydiler. İki yıl kadar Van’da yaşadığım şoku üzerimden atamadım.Bu çalışmalarımı yapıktan sonra, Kenan Evren İhtilâli döneminde; beni ambar memurluğuna layık gören, bir generalin amcası olmaktan başka özelliği olmayan, emeklilik yaş sınırını aşmış olmasına rağmen, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ne rektör olarak atanan, Prof. Dr. Hakkı Atun ve onun yalâkalarıyla karşılaşmak isterdim. Ne yazık ki görüşmemiz mahşere kaldı.                          

Van’da çeşitli saldırılara maruz kaldığım yıllarda; Rudyard Kipling’in Gökhan Evliyaoğlu tarafından Türkçeye çevrilen “Eğer” başlıklı şiiri benim için büyük ilham kaynağı olmuştu. Dizelerinde kendimi bulduğum, öğrencilerime ve çocuklarıma okuyup iyi anlamalarını tavsiye ettiğim bu şiiri aynen sunuyorum:

                                                       

                                 EĞER

                     Eğer bir gün çevrendekiler

                     Paniğe kapılıp da birer birer

                     Suçları sana yüklediklerinde sen,

                     Gene soğukkanlı kalabilirsen…

                     Eğer herkes senden şüphe ederken

                     Sen kendine güvenebilir

                     Ve öfkeni sabırla yenebilirsen

 

                     Eğer bekleyebilir

                     Ve beklemekten yorulmazsan

                     Yalancılığın geçerli olduğu yerlerde

                     Sen yalana sarılmazsan

 

                     Ve senden nefret edildiği zaman

                     Sen nefrete kapılmazsan

 

                     Fakat aynı zamanda çok iyi görünmeye

                     Ve bilgelik havasına bürünmeye

                     Gayret etmezsen eğer

 

                     Eğer tutsak olmadan hayallerine

                     Hayal kurabilirsen

                     Eğer düşünebilir

                     Fakat düşüncelerinin

                     Prangalarını kırabilirsen

 

                     Felâket yahut zafer

                     Bu iki hilekâra da eğer

                      Aynı tebessümle bakabilirsen…

 

                     Ve senin söylediğin bir hakikatin

                     Sahtekârların elinde

                     Ahmakları avlamak için

                     Bir tuzak hâlinde

                     Kullandığını görür de

                     Susabilirsen…

 

                      Eğer durup seyrederken

                      Bir ömre bedel varlığını

                     Onun birden bire yıkıldığını

                     Gördüğün zaman sen yıkılmazsan…

 

                     Ve baştan başlayarak

                     Yorgun ellerinle onu

                     Tekrar ve yeniden kurabilirsen…      

 

                      Eğer bir ömür boyunca kazandığın

                     Her şeyi yığın yığın

                     Koyarak ortaya üstüne hayatının

                     Büyük kumarına girebilirsen…

 

                     Ve de kaybettiğin zaman

                     Bir kelime bile konuşmadan

                     Kendini işine verebilirsen…

                    

                     Ve bir gün dermanı tükenmiş

                     Kalbine ve sinirlerine

                     Hükmederek onları emirlerine

                      Yeniden tabi kılabilirsen…

 

                     Eğer bütün bunlardan sonra sana

                     Dayan!.. diye seslenen iradenden

                     Başka bir şey kalmamışken

                     Dayanabilirsen…

 

                     Eğer sefillerle gezerken kişiliğini

                     Ve krallarla dolaşırken halkla ilişiğini

                     Koruyabilirsen…

 

                     Eğer dostlarına hatta

                     Düşmanlarına karşı

                     Yücelterek barışı

                     Hiç kimseye kırılmazsan…

 

                     Ve herkese ayrı ayrı değer

                     Verir de hiçbirini diğer

                     Kişilerden fazla önemsemezsen eğer…

                    

                     İhmali affedilecek bir dakikanın

                     Altmış saniyesinin altmışını da

                     Teker teker

                     İyi kullanabilirsen eğer…

                     Mutluluğu hep yanında bulursun

                     Her şeyinle birlikte dünyalar senin olur

 

                     Hatta

                     Adam olursun oğlum

                     Adam olursun!..

                                              Rudyard  Kipling  (Çev: Gökhan Evliyaoğlu)

Lütfü Bey, üniversitemizin kuruluşlunun 40. yılında paylaştığınız bilgiler için teşekkür eder, sağlıklı yaşam dilerim.

İkram Bey, araştırmacı gazeteci olarak bu fırsatı bana verdiğiniz için ben de size teşekkür ederim. Üniversitenin kuruluşunun 40. yılında yapılan röportajın Van için yararlı olduğuna inanıyorum. 

 
Toplam blog
: 41
: 2320
Kayıt tarihi
: 22.06.07
 
 

Van'da doğdu. Anadol Üniveristesi Sosyal Bilimler, İşletme Fakültesi mezunu. Gazeteci,araştırmacı..