Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '12

 
Kategori
Felsefe
 

Varolmanın sevinci

Varolmanın sevinci
 

“İnsanın Kendisi, olmakta olanın Kendisidir.“


Dünyanın geçici çözümlere değil GERÇEK bir çözüme ihtiyacı vardır.
 
Dünya Gezegeninde İnsanlık Medeniyeti'nin hayatta kalma mücadelesi veya oyunu, büyümesi, olgunlaşması ve nihayetinde “Kendisini” bilmesi için bir araç iken, amaca dönüşmüştür.
Hayatta kalmaya çalışmak yeryüzünde yaşanan hiç bir şeyi değiştirmez.
Hayatta kalmaya çalışmak için mücadele etmek insanı artık hayatta veya gezegende tutmak için yeterli değildir.
İnsanoğlunun Varlıkta kalabilmesi için kendisine Evrensel bir amaç bulması gerekmektedir.
Yeni amaç, insanın kendisini bulma yolunda ve kim olduğuna karar verme aşamasında Bütünlenmesine hizmet edecektir. Ve gezegen üzerinde var olmasının da güvencesi olacaktır.
İnsanoğlu ayrılık yaratan zihnin bulanık sularından çıkana kadar, Bütünlenene kadar dualistik sistemin aracı olan ve bir hedefe yönelten yeni seçtiği Evrensel amacına sarılmak ve gerçekleştirmek durumundadır.
Bütünlendikte sonra dengeleneceği için, Kim ve Ne olduğunun algısına sahip olacağı için ortada zaten amaç da kalmayacaktır. İnsanoğlunun Tek bir insanlık olduğunu ve Bütün olduğunu bilene kadar amaca ihtiyacı vardır.

Bu görüşte Evrensel amaç, İnsanoğlunu Zihnin karanlık sularından çıkarıp, Birliğin kıyılarına varmasına hizmet edecek bir araçtan başka bir şey değildir.

İnsanlık daha fazla Var olmayı seçmek de istemeyebilir. Bu da pekaladır.
 
İyi hissetmek yetmez. İnsanın kendini Muhteşem hissetme hakkı vardır. Ve zamanı gelmiştir.

İnsanın bir adım sonrasını görmesi yetmez, bin adım sonrasını görmelidir. Vakti gelmiştir.
 
İnsanoğlunun daha fazlasını bilmek, Tam anlamıyla anlamak, kavramak ve yaratmak zamanıdır.
 
Bilinmek istenmiyorsa, kavranmak istenmiyorsa, sadece iyi hissetmek yeterliyse ve şimdiki Dünya Sahnesinde oynanan oyuna eski bilinçle; savaşla yıkımla ayrılıkla sefaletle acıyla silahlarla füzelerle, rekabetle, kaosla kurbanlarla seçilmişlerle ve hep alarak devam edilmek isteniyorsa, bu da pekaladır.

“İnsanın Kendisi, olmakta olanın Kendisidir.“

İnsan dünya aleminde kendi içselliğinin, “Kim ve Ne olduğunun” keşfine çıktığında, yolun bir yerinde olmakta olanı daha açık seçik görmeye başlar. Her adımda “Olmakta Olan” netleşir ve şekil değiştirir. Şekil değiştirmesi netleşmesindendir. Netliğin ve açık seçikliğin bir sonu yoktur. Önemli olan bu netlikle ve bilişle Sizin nerede ne kadar mola verip ne yapacağınızdır. Seçim size aittir. Malzemeler oradadır. Görüşte oradadır. Yürekteki arzu ve aşk vizyonu yaratır. Vizyon, siz olan Sizin yeni bir “Var Olma” sevincinin deneyimini açığa çıkaracak Düşten başka bir şey değildir.

“Kendisi” olan kişi vizyonunun deneyimini yaratarak yaşarken, kendisini deneyimler. Varlığını deneyimler. Kendisinin bu deneyim ve eylemleriyle ilgili bir tanımı yoktur. Sadece yaşar ve hisseder.

Dışarıda kimse yoktur ama, söze dökebilmek için; diğerleri tarafından,“Kendisi” olmuş kişinin deneyimi vazife olarak tanımlanmak istenebilir. Bu “Kendisi” olmuş kişi için önemli değildir. O varlığının sevincindedir. Dışarıda ki için vazifelidir. “Kendisi” olmuş kişinin deneyimi, dışarıda olan diğerinin vazifeli olma kurgusun yaratır. Diğerinin gözünden bakıldığında bu gerçek anlamda böyledir.
Çünkü “Kendisi” olmuş kişinin deneyimi diğerinin bilinç genişlemesine hizmet eder. Diğerinin görüşünde bu böyledir. Halbuki “Kendisi” olmuş kişi sadece Kendisidir. Bütündür. Deneyimi de bütündür.  Diğeri için amaç ve vazife olgusu vardır. Diğeri için vazifesiz ve kurtarılacak insanlar vardır. Günahkarlar ve melekler vardır. Sürekli bölmeye devam eder. Deneyimini her bölüşünde kendisini de bölmektedir. Ve “Kendisi” olmuş kişinin sevincini ve mutluluğunu anlayamadığı ve bilemediği tanımlayamadığı için ona çok şeyler atfeder.

Diğerinin dulitede varlığını sürdürmesi için bir amacının ve görevinin olması gerekmektedir. “Kendisi” olmuş kişinin deneyimini de onun vazifesi ve amacı olarak tanımlar.
Dünya dualite sistemi bir amaç ve görevler silsilesi üzerine kuruludur.
Oysa Evrenin bir var olma amacı YOKTUR. 
Müzik dinlemek gibidir.
Manzarayı seyretmek gibidir.
Oradadır.
Ve vardır.
“Kendisi” olan kişinin de bir amacı ve vazifesi yoktur.
Çünkü artık o “Bir’dir. Her şeyde kendisini görmektedir.
Ve “Her Şeyde Kendisini Gören”, Kendisine yüreğindekilerle yağmaktadır. Yağmak deneyimin kendisidir. Akmaktır. Vermektir.

Diğeri için ise bu bir rahmettir. Vazifedir. Hizmettir. Ondan çok şey beklemektedir. Hatta ona yardımcı olmak için, kendisine de vazifeler bulur amaçlar bulur. Hatta daha da ileriye giderek bu amaçları ideoloji, dine, inanca mitolojilere çevirerek her daim bunun içinde yaşamak ister.“Kendisi” olmuş kişinin deneyimi, diğerinin “tanrısı” olur. Diğeri kendisini bu inanca hapseder. Burası sorumluluğunu almayan diğerinin konfor alanıdır.

Her şeyden “Kendisi” olmuş kişi sorumludur.(!)

Dualistik sistemde tutsak kalır. Tutsaklık ne kadar hoş ve güzel olsa da tanım olarak tutsaklıktır. Çünkü kişi “Kendisi” değildir. Ta ki bu tutsaklıktan bıkıp usanana kadar.

Vazife diye illaki bir tanım yapılmak gerekiyorsa; Vazife, insanın “Kendisi” Ol’maktır.
Dünya bakışı ile bakıldığında “Kendisi” olan kişi vazifelidir.
Diğerlerinin vazifesi, vazifeli kişinin deneyimini vazife edinmek değil, tıpkı “Kendi” olan kişinin yaptığı gibi ”Kendi” Ol’ma deneyimini yaşamak vazifesidir. 

Amaç ve vazife duygusu sadece alışkanlıktan ve inançtan başka bir şey değildir. Kişiyi kendisi olma Birlik yolunda bir adım daha ilerletiyorsa ne aladır. Niyet her şeydir.
Diğerinin gözünden vazife deneyimi ortaya çıktığında orada “seçilmişler” ve kurtarılması gerekenler vardır. Vazifeli olduğu atfedilen bu noktada ki “Kendisi” olmuş kişi için bir sorun yoktur.

Vazifeli olduğu atfedilen kişi, diğerlerinin, atfettiği “Rolü “üzerine alıyorsa ve “birlikte” oynuyorsa ve seçilmiş olduğunu sanıyorsa ( insan kendisinin ne hissettiğini bilir. Burada içsel samimiyet ve dürüstlük döngüyü kırar),  “Kendisi” olmuş kişi değildir. Sorun buradadır.

Dünyadaki bütün sorunlar seçilmiş kişi olma sanrısından ve “Kendisi” olmuş kişinin, kendisi olma deneyimine atfedilen vazifeli olgusundan kaynaklanır.

Seçilmiş olduğunu sanan kişi; neftsen hareket edeceği için alma eğilimindedir. Ruhtan hareket edemediği için yağamaz. Ve rahmet de olamaz. O noktada olmakta olan seçilmiş olduğunu sanan kişinin fiziksel malzemelerle ve kendisine çekilmiş insanlar ile “rahmet gibi yağma”, sanal deneyimini yaratmaya çalıştığıdır. Kendini kurtarıcı sanır. Fakat niyet ve malzemeler kaynaktan olmadığı için uzun sürmez. Binlerce yıl sürse bile uzun sürmez. Evrenin sonsuzluğunda bin yıl nedir ki.

Bir gün gelir oyun biter. Şimdi Burada tıpkı dünya sahnesinde bütün oyunların bittiği gibi.

“Kendisi” olmuş kişinin görüşünden bakıldığında kurtarılacak kimse yoktur. Yardım edilecek kimse de yoktur. “Kendisi” olan kişinin deneyimi, diğerlerinin kurtuluşudur. Diğerlerinin görüşünden.

“Kendisi” olan kişi sıradandır. Kendisi olan diğer herkes gibi sıradandır. Çünkü sadece kendisi vardır. İhtiyaçsızıdır. Zararsızdır. Koşulsuzdur. Yüreğinde bir düşü yaşar. Ve Yüreği her yerdir. Ve herkestedir. Sıradandır. Sıradan olmanın güzelliğini yaşar.

Atfedilecek, kazanılacak, alınacak, hesaplaşılacak, yarışacak hiçbir şey ve bir neden yoktur. Sadece deneyim ve deneyimde “var” Ol’manın sevinci vardır.

Kalmak için bir neden yoktur. Gitmek için de bir neden yoktur. Var olmanın dayanılmaz hafifliği dolar içine.

İnsan; Teklikten çokluk halinde varlığa çıkmış olarak sonsuz ve sınırsızdır.
Ve ve dünya zamanıyla bir gün gelip hatırlayacağı gibi “Tekbaşınadır”.
Her gittiğiniz yerde karşınıza çıkan sizden başkası değildir. Ve siz dilediğiniz vizyon deneyimini yaratıp “var” Ol’manın sevincini yaşayabilirsiniz.

Çoklukta Tekliği, varlıkta Yokluğu unutup Var olmanın sevincini yaşıyorsunuz.
Bu görünüşe çıkmaların bizim bildiğimiz anlamda bir amacı yoktur. Doğası gereği böyledir.
Çoklukta Tekliğin, Teklikte çokluğun farkında olma eylemidir. Farkında olma eyleminin veya hareketinin Kendisidir.
Gidiş gelişlerle oluş halinde değişim yaşanması Tek Ol’an Varlığın sevinci, oyunu ve düşüdür.

Yaratılmış bütün Cosmos, oyun alanının bir sahnesidir.
Yaradan O’dur.
Sahne Kendisi’dir.
Oynayan ise yine çokluktaki Kendisi’dir.
Kendisini sever kendi bedenlerinde. Kendisini bilir kendi gözlerinde. Kendisini görür, bir diğeri olan kendisinin varlığında.

Çokluktan baktığımızda Tekliği de çokluk mantığıyla algılarız. Her şey karışıktır. Kaos vardır. İkilik ve nedenler bütün alemlerde silsileler halinde yayılır.

En rahat “Bakış” Teklikten çokluğa bakmaktır. Burası merkezdir. Kendisidir. Her şey yolundadır. Mükemmeldir. Muhteşemdir.

Teklikten veya çokluktan bakmanın veya bakabilmenin, bir diğerine göre değerli veya değersiz olma durumu yoktur. Sadece farklı bir bakıştır. Bu bakışlara her alemde farklı değerler yüklenebilir. Bu bakışların birini değerli yapmaz.

Bakan aynı BAKIŞTIR. Görülen aynı GÖRÜŞTÜR.

Her şey gelip geçtiğinde ve düşlerden bile silindiğinde, hatta yokluk bile yok olduğunda olmakta olan Nedir?

Var Ol’manın dayanılmaz hafifliğinde yaşayan ve Nedeni “kendisi” Ol’An; Gerçek İnsan’dır. Evrensel İnsan’dır.


Nilgün Nart

 
 
 (Not: Yazı Tasavvuf ve Ezoterik Öğreti ve ile ilgilidir. Tasavvufun ve ezoterizmin sembolik dili ve anlatımı kullanılmıştır. Tasavvuf "Varlığın ve Varoluşun" sevgi ve aşkla yorumlanması, varlığın ve yaşam biçiminin -düşüncede-duyguda-eylemde Bir eylenmesidir. Ezoterik anlatım semboller ile aktarılabilir. Bu aktaracakların gizli olmasından değil, aktarılacak bilgilerin veya yorumların katlı (çok boyutlu) ve anlatılan bilinçlerde serbest çağrışıma vesile olması içindir. Serbest çağrışım ise; Evrenin ilk yasası olan; Özgür İrade Yasası’nın gereğidir. Tasavvuf –Ezoterik Öğreti ile yeni tanışan ve ilk defa okuyacak arkadaşlar için bilgilendirmedir)

 
 

 
Toplam blog
: 39
: 639
Kayıt tarihi
: 13.12.10
 
 

Öncelikle Dünya gezegeninde yaşayan bir insan olarak ve toplum içinde yazar- sanatçı  kimliğimden..