Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '16

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Vazgeçemeyeceğim, der Erkek,

Vazgeçemeyeceğim, der Erkek,
 

Sonun başlangıçı  bir cümle ile başlar.. Erkek telefon açar..

-- Efendim, der kadın.

-- Vazgeçmeyeceğim, der erkek. Vazgeçme sınırını geçtim ben sende artık, İki kişiyim der.

Bundan sonra olan her şey panik havasındadır kadın için. Vazgeçmeyeceğim demişti erkek. Vazgeçme noktası neydi bir erkek için diye düşünür. Aşka ve aşık olmaya inanmayan bir şekilde. Erkeğin ne yaşadığını biliyordu.

Halbuki ne demişti erkek, aşık olmak yok. Aşık olmak yok, belki hiçbir şey yoktu baştan beri. Kadının kendi beklentilerinin şekillendirdiği durumlar, aslında teker teker ele aldığında adına bir şey konulmayan ama bir bütünün içinde adı olan bir şey. Erkek bu şey için vazgeçmeyeceğini söylüyordu, kadında en saf hali ile inanıyordu.

Kulak memesini öperken, sadece seks değil bu diye düşündü.  Bu yaşam ve yaşamın kendi dinamizmi içinde kendini var etme savaşı. Bir adı yok. Sadece bir yok oluş var. Yaşama karışan.

Belki bir sürü kadının duymaktan hoşlanacağı VAZGEÇMEYECEĞİM kelimesi kadını korkutmuştu.

Yatakta yatarken, yüzükoyun, satenin teninde hissettirdiği duyguya kendini bırakırken. Ne yapacağını bilemez haldeydi. Kendide bir yola girmek üzereydi ve bu onu korkutuyordu, hiç inanmadığı bir şeydi bu.

- Aşk yok demişti bir sefer sahilde dolaşırken, erkeğe. Erkek de buna inanmışmıydı bilmiyordu.

- Aşk yok, aşk vücud kimyasının ilk bozulma anı belki, onsekiz yaş aşklarının unutulmama sebebi bu belki. Vücut kimyasını öğreniyoruz, ve bu sarsılmaz bir gerçek. Sonraki aşk dediğimiz şey daha bir kontrol edilebilir bir duygu demişti kadın, bütün bunlara yürekten inanarak.  Hala da inanıyordu. Yalnız kimya felaket çalışıyordu. Hele bu aralar. Elini tutmuştu erkek. Sıcacıktı. Şarap içmişlerdi. Ve çokça konuşmuşlardı. Herşeyden. Belki vakitlerin alabildiği kadar derindi ama yine de birbirlerini tanıma fırsatı vermişlerdi birbirlerine.

-Niye seni hiç kıskanmıyorum bilmiyorum. Normalde kıskancım hem de çok. Ama seni hiç kıskanmıyorum. Ve inanmayacaksın ama birisiyle sevişirken görsemde kıskanmam herhalde, sence neden.

Erkek göğsünü avuçlarken bilgece,

-Kendinden kabul ediyorsun beni, bende seni. Bunu biliyorsun. Bir dünyamız var bizim ve sadece bizim demişti .

-Sen kıskanmıyor musun diye sormuştu, erkek ne cevap verirse versin hoşlanacağı bir cevap olmayacaktı onun için.

Erkek, üzerine uzandı aynı havayı beraber yok ediyorlardı.

-Hayır, dersem de kızacaksın. Kıskanmamı isteyeceksin, kadın beyni buna programlı, evet desem de kızacaksın, çünkü bu sefer de özgürlükden başlayacaksın, kadın erkek arasındaki en bilinen konuları konuşmaktan geri durmayacaksın. Seni hep yanımda istemek, kasıklarım ve midemdeki yanmayla mücadele etmek senin yokluğunda seni özlemek kıskanmak ise kıskancım, ama her seferinde bana yaşamı veren bitmek bilmeyen enerjini seyretmek için özgür kalmalısın. Hayır seni, senin bana kattıkların ile birlikte seviyorum,

-Niçin vazgeçemem diyorsun, vazgeçebilirsin. Vazgeçmek özgürlük der Albert Camus. Kendi korkularını gözlerinde saklayarak.

-Bilmiyorum, o noktada olmadığımı söyleyebilirim dedi erkek.

Korkuları ile yüzleşememenin verdiği esaretle birbirlerinin gözlerine baktılar. Öylesine derin ve saf.

İlk buluştuklarında sadece oturup beş saat konuşmuşlardı, her şeydi konu. Ertesi gün kadın adama telefon açtığında;

-Niye elimi tutmadın, sorusunu sormadan edemedi.

-Elini tutarsam kızacağını düşündüm, bunu beklediğini düşünmedim. Der erkek en doğal haliyle.

-Kadınım, niye istemeyeyim dedi kadın.

-Arkadaşımsın niye isteyesin ki, diye düşündüm. Korktum dokunmaktan sana. Dedi erkek.

-Bilmem bu bir kadını onurlandırır mı. Biz kanki miyiz? Neyiz biz. Biraz kızgınlık ile sorar kadın.

-Bende bilmiyorum ama seni istiyorum. Hayatımda var ol istiyorum. Adını koymaya korkuyorum. Birlikte koyalım istiyorum.

Kadın aynı kızgınlıkla

-Arkadaşız, dedi.

Bir sefer erkek ona elini tutma aşamaları geçince;

-Sanırım seni ne kadar istediğimi sana yeterince gösteremiyorum. Ama ben böyleyim. Hiçbir şey istemedim hayatta, hep önüme geldi. Her ihtiyacın karşılanırsa, ağzını açıp konuşmazsın, Onun gibi bir şey. Demişti.

Seviştikten sonra erkeğe sorar, rehavetle

--Niye seninle konuşmak bu kadar kolay. Buluşmalarımız sıkıntılı, birbirimize ayıracağımız vakit kısıtlı. Her şey bu kadar zorken, konuşmak ruhumu çıplak görmene izin vermek niye bu kadar kolay.

--Benim için de böyle bu, buna cevap veremem. Buna cevap verirsem, senden bir adım önde olurum. Bu da hoşuma gitmez. Sanırım bunun cevabını hayat kendi içinde bize gösterecek.

Bir sefer erkeğe mesaj çekmişti. Beni her seferinde böyle bulacakmısın sen diye. Erkek de ona “Bulmak için kaybetmek gerek, ben seni hiç kaybetmek istemiyorum ki” diye  geri mesaj çekmişti.

------------------------------------------

Kendini boşluğa bırakmadan önce aklına binlerce detay geliyordu kadının. Bir zamanlar kendini yaşama bağlayan. Boşluğa bıraksa ve hep düşse. Kimsenin kendini bulamayacağı bir boşluk olsa. Yüzyıllar boyu düşse. Ya da yok olsa,  Kimse onu bulamasa. Her şey dilek kip ekine kalmış gibiydi.

Yoktu erkek. Birden bire bıçakla kesilmiş gibiydi her şey. Niye olduğunu bilmiyordu ama ne olduğunu ve ne olacağını biliyordu. Yaşayacaktı. Stepnesi olmayan bir araç gibi. Bekliyordu ve bekleyecekti. Gelmesini. Geliyorsa hep onundu. Gelmiyorsa zaten hiç onun olmamıştır.

Sevgilerimle AYRIK OTUM.

 
Toplam blog
: 96
: 369
Kayıt tarihi
: 05.09.07
 
 

Size hikayeler anlatmamı beklemeyin, halen büyümek istemeyen birisiyim. Daha çocuk, daha yaramaz ..