Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ve sonunda "ayın biri"

Senelerdir girmek isteyip de bir türlü giremediğim kapının kilidi en sonunda bana da açıldı.

Ekim’in birinci günü; ben ve iki kız arkadaşım “Ayın Biri Kilisesi”ne gitmek için sabah Kadıköy’de Eminönü Vapur İskelesi’nin oradayız. Bir arkadaşımız bizimle gelmeye son anda karar verdiği için geceden kararlaştırdığımız saatteki vapuru yolcu ediyoruz… Arkasında köpükler bıraka bıraka eski İstanbul’a doğru yol alan vapurda bizimle aynı yere giden birileri olduğuna adım gibi eminim J  “Siz gidin… Biz de az sonra geliyoruz J”

Biz üçümüz kahvelerimizi bitirirken son arkadaşımız da geldi. Ekip tamam. Hepimizin yüzü gülüyor. Kimsede bir gerginlik yok. “Erken gidelim de kalabalığa kalmayalım.” demiyoruz hiç birimiz.  “Dün akşam karar verdiğimiz saatte neden gitmedik sanki?” diye somurtup duran da yok. İkide birde saate bakanımız hiç yok… Hepimiz bir rahatız… Akıştayız anlayacağınız Eskiden olsa “gamsız” diyeceğim tavırlarla vapura bindik.

Ve Eminönü’ne geliyoruz… İskeleye yanaştığımızda hareketlerimiz yine yavaş. Aslında yavaş da denilmez, sadece olması gerektiği gibi… Koşturmaca yok, stres yok… Meğer güzel şeymiş bu akışta olmak. Küçükken kötü bir şey sanırdım da pek korkardım bana “gamsız” diyecekler diye. Yanılmışım… Neyse hala çok geç sayılmam J

Hepimiz aynı fikirdeyiz, kiliseye yürüyerek gideceğiz. Yakın zaten. İMÇ’nin hemen arkasında. Acelemiz de yok…. E bunun tadını çıkarmak lazım değil mi ama? Zira, her gün hepimizin bir yerlere yetişmek için acelesi var ne de olsa. Bugün bize ve dileklerimize ait…

Yolda giderken insanın ruhunda temizlenme başlıyor sanki. Tavsiye ederim, siz de yürüyün.  Böyle bir ritüel mi var? Hayır! Ama arka sokaklarda göreceğiniz eski İstanbul binaları, envaı çeşit ürünlerin satıldığı dükkanlar…. Her biri ayrı bir tat, ayrı bir lezzet, ayrı bir koku…

Gözüm düğün dernek törenlerinde kullanılan parti malzemeleri satan dükkana ilişiyor.  Kim bilir kaç genç kız, önce ayın biri kilisesine gelip sevdiceği ile evlenebilmeyi diledi sonra da gelip buradan parti malzemelerini aldı diye düşündüm. Öyle ya…. Bu kilisenin bu kadar popüler olmasının sebebi ne olabilir? Demek ki, insanların çoğu geldiler, anahtarlarını aldılar, dileklerini dilediler ve dileklerine kavuştular….

İşte biz de geldik. Bahçe kapısının önündeki satıcıların tezgahlarının arasından geçip avluya giriyoruz.  Avlu kalabalık ama az önceki sokaklardaki kalabalıktan farklı… İnsanlar dingin ve sakin. Huzurlu bir yer. Bahçede kilisenin her iki kapısının önünde kuyruk var. Önce ne olduğunu anlamadık… Sorduk orada birine. Hatta sormamıza bile gerek kalmadan, anlamayan gözlerle etrafımızı süzdüğümüzü gören bir bayan ne yapmamız gerektiğini anlatıverdi, sağ olsun.

Önce bir sıraya girip anahtar alıyorsun (dileğin olursa bu anahtarı kiliseye geri getirmen gerekiyor), sonra diğer kuyruğa girip papazın senin için dua edeceği noktaya gidiyorsun…  Her şey güzel ve organize… Biz de anahtarımızı alıyor ve diğer sıraya giriyoruz. O da ne? Sıra ilerlerken birden bire bir karışıklık olmaya başlıyor… Birileri dışarıya kadar uzanan sıranın arkasına geçmeden aralara girmeye çalışıyor… Kaynak oluyor yani… Uyarılara rağmen insanlar umursamaz duruşlarından ödün vermiyorlar. Bir de çemkiriyorlar ki, sormayın gitsin…  O an içimden tek bir şey geçti ama sustum.

“Be güzel kardeşim… Senin içinde bu kir varken dileğin nasıl görünür olacak?”

Bir kadın… Orta yaşlarda… O da sıraya aradan girmişlerden… Yanımdaki arkadaşım  az önce çemkiren kadını uyarmaya çalışırken arkadaşımı azarlamaya başladı…. “Ne çok konuştunuz! Dileğimi unuttum sizin yüzünüzden”…

Ve o an aklımdan geçen; “Be güzel ablacım. Kulağın etrafındakilerdeyse kalbindeki dileğinin sesini nasıl duyacaksın ki zaten?” Yine sustum…

Sadece yüzlere baktım… Öne geçmek için hırs dolu olan insanların yüzleri asık, kaşlar çatık, gözler etraftakilerle temas etmeye korkar halde… Sıralarını bekleyen, başka insanlara saygılı olan insanların yüzleri aydınlık, gözleri parlak…

Ben dilek olsam aydınlığa gitmeyi seçerdim sanırım … Ya siz?

Not: Papaz benim için dua ederken “Tanrı seni özlemle sınamasın” diyerek bitirdi... Aynı dileği ben her birimiz için tekrar ediyorum. 

 
Toplam blog
: 2
: 239
Kayıt tarihi
: 14.04.14
 
 

Ben Özlem Çetinkaya... 1974, Eylül doğumluyum. Sonbaharı sevme sebebim belki de bundandır... Gözü..