Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '08

 
Kategori
Edebiyat
 

Veli' nin oğlu

Veli' nin oğlu
 

"RESİM:ALINTI"


VELİ’NİN OĞLU…

İstanbul’da Boğaziçi’nde bir garip Orhan Veli’ydi O. Veli’nin oğluydu… Tarifsiz kederler içindeydi zaman zaman…

İstanbul’u dinlerdi gözleri kapalı…

Gerinirdi yeni doğan güne karşı…

Oktay’a, Melih’e mektuplar yazardı uzaklardan.

Dikilir köprü üzerine keyifle seyrederdi hepimizi…

Süheyla’yı, Elene’yi, Melahat’ı tanımazdı hele Mualla’yı atmamıştı sandala. Hepsi dedikoduydu satırlarına yansıyan.

Eskiler alır, alır yıldız yapar, musikiye bayılırdı. Rakı şişesinde balık olmaktı dileği.

Fena çocuk değildi O. Mektepten kaçsa da, kuş tutsa da…

Şiir yazma hastalığı hep güzel havalarda nüksederdi. Bu güzel havalar değil miydi ki hepimizi mahveden.

Yağmur altında dolaşırdı bu şehirde… Limandaki mavnalara bakardı… Geceleri şarkılar mırıldanırdı… Çoktu bu şehrin sokakları çok…

Bir elinde cımbız bir elinde ayna… Umurunda mıydı dünya…

Kızamazdı sevdiği insanlara… Kızamazdı çünkü sevmek öğretmişti Ona mahzun durmayı…

Yaşamak kolay değildi Onun dizelerinde… Bu dünyadan ayrılmak, ölmek de kolay değildi.

Günlerin, ayların isimleri… Kayıkların boyaları, limanların direkleri… Merhabalar bizim içindi.

Onunda düşünceleri olacaktı… Uykusuz kalacaktı… Çok sevdiği salatayı bile aramayacaktı…

Yalnızlığın sessizliği korkutacaktı… Aynalara koşacaktı bir cana hasret yürekler…

Ağlasa duyulacak mıydı sesi mısralarında…Dokunulabilecek miydik göz yaşlarına…Ah!.. Anlatamıyordu…

Yelken olacaktı… Kürek olacaktı… Dümen olacaktı… Balık olacaktı… Su olacaktı… Ve Gidecekti… Gidebildiği yere…Hürriyet her yerde değil miydi?..

O Veli’nin oğluydu… Bir garip Orhan Veli’ydi…

1914 yılının 13 Nisanında açtı gözlerini dünyaya Orhan Veli. Çocukluğu İstanbul'un Cihangir ve Beykoz semtlerinde geçti. Ve babasının iş yeri değişikliği nedeniyle Ankara’ya taşınmaları üzerine Başkent’te devam etti öğrenim hayatına. Size ansiklopedik bilgi vermeyeceğim.Merak edenler zaten okumuştur ya da okur.

Orhan Veli’de öyle bir şey var ki kendine çeken. Dizeleri o kadar doğal ki… O kadar akıcı… O kadar sizinle konuşuyor gibi ki… Boşuna Orhan Veli olunmuyor elbet… Onun satırlarından yüreğime akan bambaşka bir tat var. Bir mıknatıs gibi çeken kendine.

Çocukken şiirsel bir dille anlattığı La Fontaine’in masallarını okurdum… Sonra Nasrettin Hoca fıkralarını.Büyüdüm şiirlerini okudum defalarca… Hala da okuyorum…

Ölüm şekli ise beni hep derinden yaralamıştır. Olacak şey değildir ama olmuştur işte. Çok genç bir yaşta bir haftalığına geldiği Ankara’da 1950 yılında yolda, onarım için kazılmış bir çukura kafa üstü düşerek yaralanmış ve beyin kanaması nedeniyle İstanbul’da hayata gözlerini yummuştur. Rumelihisarı Mezarlığındadır kabri.

O kendini, kendi cümleleriyle bakın nasıl anlatmıştı.

Ben Orhan veli,

“Yazık oldu Süleyman Efendiye”

Mısra-ı meşhurunun mübdii…

Duydum ki merak ediyormuşsunuz

Hususî hayatımı,

Anlatayım:

Evvela adamım, yani

Sirk hayvanı falan değilim.

Burnum var, kulağım var,

Pek biçimli olmamakla beraber.

Bir evde otururum,

Bir işte çalışırım.

Ne başımda bulut gezdiririm,

Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.

Ne İngiliz kralı kadar

Mütevazıyım,

Ne de Celal Bayar’ın

Sabık ahır uşağı gibi aristokrat.

Ispanağı çok severim.

Puf böreğine hele

Biterim.

Malda mülkte gözüm yoktur.

Vallahi yoktur.

Oktay Rifat’la Melih Cevdet’tir

En yakın arkadaşlarım.

Bir de sevgilim vardır pek muteber;

İsmini söyleyemem,

Edebiyat tarihçileri bulsun.

01.11.2008

……………….


Yıl 2008… Zaman zaman tedbirsiz davranılarak yol ortasında açık bırakılan çukurlara düşerek can veren çocuk haberleri okuyoruz… İçim acıyor o zaman…

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..