Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '09

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Venedik

Venedik
 

Venedik


Herkesin hayatı boyunca en az bir kez olsun görmeyi arzu ettiği İtalya'nın kuzeyinde, Adriyatik denizi kıyılarında bir şehir Venedik.
Venedik'e geldiğinizde öncelikli olarak görmeniz gereken, ana caddesi olarak bilinen yer Grand kanaldır. Zaten burada sokak yerine kanallar, araba yerine de gondollar var. Venedik'in karaya bağlandığı noktadan Vaporetto'ya binerek suların üzerinde süzülürken, Grand kanal boyunca hepsi birbirinden güzel renklere boyanmış kendine has ev mimarisi ile kapısı suya açılan şirin mi şirin evler, ortaçağdan kalma saray ve kiliseler karşılıyor.

Kanaldan turumuza devam ederken buraya açılan küçük kanalcıkları görüyoruz. Bazıları sadece gondolların girebileceği genişlikte. Gondol dışardan gelenler için turistik bir kavram olarak görünse de aslında bu şehrin yaşam tarzı. Onlar için zorunlu ulaşım aracı çünkü!

Sular, gondollar, köprüler derken iskeleye yanaşıyoruz. Sahil boyunca, katedral, kiliseler, Campanelli (Çan kulesi) Dükler sarayı ve diğer ihtişamlı binaların arasından Venedik'in en gözde mekanlarından San Marco meydanına geliyoruz. Meydana adını veren San Marco İncil'i yazan, dört havariden birisi. Onun naaşını muhafaza etmek için burada son derece görkemli bir bazilika inşa edilmiş. (Bu arada bazilika haç şeklinde inşa edilmiş kilise mimarisi demek!) Hatta bunun Venedik'e getirilişi ile ilgili ilginç de bir hikayesi var.

O yıllarda (828) San Marco'nun naaş'ı Mısır'ın İskenderiye kentinde imiş. Araplar bunun Venedik'e nakledilmesine izin vermeyince, müslümanlar domuz etini sevmezler ya hani! iki Venedikli tacir domuz etlerini dilimlemiş arasına da Aziz Marco nun kemiklerini bir fıçıya yerleştirip Arap görevlilerini kandırarak gizlice Venedik'e getirmişler. Tavanındaki mozaik işlemelerin yanı sıra, göz kamaştıran ihtişamlı iç dekorasyonunda 24 ayar altın işlemelerle süslenmiş. Bu yüzden Altın kilise de deniliyor!

San Marco meydanının gündüzleri tıpkı İstanbul yeni cami etrafında insanlarla iç içe yürüyen güvercinler gibi benzer bir atmosferi var. Bazilikanın tam karşısında Napolyon'un İtalya kralı olduğu dönemde inşa edilmiş, Napolyon kanadı denilen bölüm, sağlı sollu cafeler, ünlü murano camından imâl edilmiş objeler ve yine kente özgü maske gibi turistik eşya satan dükkanlar var.

Meydanı süsleyen 10.yüzyılda inşa edilmiş bir çan kulesi ve yine rönesans dönemine ait bir de saat kulesi mevcut. Bu cafelerin sadece üç tanesinde aksamları canlı müzik var. Diğerlerinde CD bile çalmıyor... Ve ilginçtir! Bir tanesi bir kaç dakikalık performans yapıyor, diğerlerinden çıt çıkmıyor. Ardından diğerinde baslıyor konçerto! Bu akım akşam boyunca sırayla aynı şekilde devam edip gidiyor. Böyle bir kültür oluşmuş burada. Sanata, saygıdan olsa gerek....
İster istemez kültürel anlamda kıyaslama yapıyor insan. Bizim turistik beldelerde dikkatimi çeken bir unsur çünki! Yan yana her tesis den farklı melodiler yükselir. Eğlence anlayısının sınırları bir yana, gürültü kirliliği yaratıldığının farkında bile olmadan.....

San Marco'nun arka sokaklarına doğru ilerliyoruz. Hemen her yerde İtalyan mutfağının değişmezi piazzalar... Benim gibi domuz eti sevmeyen ve alışılmışın dışına çıkamayanlar için vejeteryan seçeneğini de tercih etmezlerse eğer "Burger King " ya da "MC Donald" menülerine mahkum olmak zorundalar maalesef!!! Çünkü dana eti kullanan tek yer burası....

Venedik'in en renkli mekânlarından birisi de Rialto Köprüsü. Burası cıvıl cıvıl bir alış veriş mekanı. Rialto köprüsünün üzerinde, girişinde ve çıkışında birbirinden güzel cam objeler, maskeler, kuklalar hatta sebze pazarı bile var. Bütün bu alışveriş keyfinin ötesinde Rialto köprüsünün üzerinden grand kanal manzarası bir harika... Günün her saatinde bu manzarayı izlemek için köprü üzerinde izdiham denilecek kadar bir yoğunluk mevcut. Köprünün altından geçen gondollar, vaporettolar ve geceleri de içinde ışıl ışıl akan sular, ayrı bir heyecan katıyor bu rüya kente........

Venedik 120 minik adacık 400'ü aşkın köprüyle birbirine bağlanmış. Bu köprülerden en ilginci "İç çekmeler Köprüsü". Öyküsü de bir hayli acıklı bu köprünün. Dükalık döneminde mahkûmların hüküm giydikleri Dükler Sarayı ile cezalarını çekecekleri yeni hapishane'yi birleştiren köprü. Ölüm cezasına çarptırılan, ya da ömrünün sonuna kadar bir daha hiç o güzelim Venedik'i göremeyecek olan mahkûmlar, işte bu köprüden geçerken son kez Venedik'e bakar, iç çekip ah, vah ederlermiş. Birkaç yıl hapis cezasına çarptırılmış olsalar bile nem oranının yoğun olması nedeniyle, açlık ve sefaletten en fazla üç-dört yıl içinde hayata veda ederlermiş zaten...

Tarih boyunca coğrafi konumu nedeniyle kent zaman zaman sular altında kalarak maddi anlamda ciddi hasarlar almış olsa da geçmişte Haçlı Seferleri sayesinde ipek ve kürk yolu tekelini ellerine geçiren Venedikliler inanılmaz bir zenginliğe kavuşmuşlar.

Gündüzleri cıvıl cıvıl hareketli geçen bu şehir geceleri maalesef!!! İnsana yalnızlık ve hüzün hissi uyandıran bir romantizme dönüşüyor. 01.11.2007

 
Toplam blog
: 48
: 1807
Kayıt tarihi
: 17.07.09
 
 

Bir Nisan akşamı kışı uğurlayan, baharla gelmişim dünyaya…  Hobi olarak çeşitli tasarım etkinlikl..