Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Vicdan mı, hayat mı seni kim çağırıyor?

Vicdan mı, hayat mı seni kim çağırıyor?
 

“Hain kadın adamın yuvasını yıkmış… Hiç mi utanmadı acaba? Hoş mu şimdi çocuğu anasından/babasından ayırmak? Hiç mi düşünmedin be adam arkanda bıraktıklarını? Kaç yaşına gelmişsin artık amma da ayran gönüllüymüş, evlenmeseydin o zaman! Kendisine yapılsa ne olacak? Ahlaksız…”

Durmayın bir de siz söyleyin. Söz uçar ama yazı kalacak…

Modern hayat biçimi benimsemişler dünyasında biri diğerinin hayatından gitmek istediğinde artık kimseye bir şey olmuyor. Kaybeden olmanın çocukluktan kalma ağırlığı altında kırgınlık yaşanıyor, durumu kendine yedirememekle birlikte sinir harbi veriliyor, arkadaşlardan taraflar oluşuyor, mal mülk paylaşımı gibi çıkar içeren noktalara geliniyor, bir sürü laf havada uçuyor başka da bir şey olmuyor. Zaman geçtikçe herkes olana bitene alışıyor, sonuç olarak yaşanacak ne varsa o yaşanıyor. Zorla, konuşmayla, geri dön(üş)me çabalarıyla kimse kimseye dönmüyor.

Asıl olan şu ki; vicdan yapmayan, hiçbir hesaba kitaba girmeden aşkını yaşamak isteyen, cesaret gösteren, ( başkalarına göre de ) bencil olup, sadece kendini düşünen kim ise; o kazanıyor. Kişi “aşk”ı yaşamak istiyorsa o anda toplum kuralları vız geliyor çünkü sevme ve sevilme ihtiyacı hayatımıza yön veriyor, aşk neredeyse hayat oraya akıp gidiyor.

Acımaya ya da kızmaya meyilli dışarıdan gözler; işin ahlaki boyutuna takılıp, sadece kendi çerçevelerinden yorumlar yaparak kazanmış görünenin o anda yaşadığı duygularını belki de hiçe sayıyor. Bana göre ağız dolusu saldırılar yerini bulmadığı gibi, içinde yaşamadığın bir duruma yorum yapmak da yanlış geliyor. Kim bilir kim hangi nedenle yeni aşka yelken açmıştır bilmeden infaz ediliyor. Mağdur olan- belki de mağduriyetini biraz kendi yaratıyor- kendi gerçeğini bir gün mutlaka kabul ediyor.

“Ayrılık” kelimesi ilk akla düştüğünde, ayrılık çoktan hayatımıza giriyor. İddia edilende olduğu gibi düşündüklerimizi hayatımıza çekebilme yetimiz varsa akla gelen “ayrılık” anlamını tamamlamak üzere bir şekilde eylemleşiyor. Tamamlama sürecinde ayrılmak istemiyorum diye direnen taraf kendini ve karşı tarafı oyalamaktan başka bir şey yapmıyor, çıkar savaşları arasında arada tek kazanan avukatlar oluyor.

İhanet gibi görünen, gerçek duygularla gerçek aşka yürüyenler yürekliliklerinden ötürü her daim kıskanılacağı için hep dışlanıyor. Belki de vicdanını çok işleten hayatta bir yere takılıp kalıyor bir sürü şeyden geri duruyor, vicdanına pas vermeyen ise vurdumduymaz diye yaftalansa da hayatta en ihtiyacı olduğu duyguya doyarak yaşıyor.

Öyle ki, aşk başka bir yerde tomurcuk açıyorsa yürekliysen eğer kıyıp da koparılamıyor, sonuna kadar yaşanıyor. Cesaret elinden tutmadığında ise aşk bir kitap arasındaki hikayelerde saklanıp, arada bir hatırlanmak üzere bir rafta kurutuluyor.

Not buketi:

* Şımarıklık yapıp da, duygudan yoksun bir şekilde aşk yaşıyormuş gibi göstererek bunu yaşam biçimi olarak benimseyenler, yemezler! Bu yazı sizin özrünüz olamaz.

** Bu yazı gül gibi ailenizi yüreğinizi pır pır ettiren birileri için hemen bırakın, kopun hayatınızı yaşayın şeklinde ahlaksızlığa teşvik yazısı değil, bu da olabilir şeklinde “yeni bir bakış açısı geliştirelim” yazısıdır.

*** “Aman sanki bulduğuyla sonuna kadar yaşıyor mu, onunla da bitiyor” gibi bir yorum da gelebilir, denemeden kim bilebilir?

 
Toplam blog
: 118
: 1607
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

Bir fikirden bir başka fikre, gerçeği bulana kadar bir halden başka bir hale geçip duruyorum. İncede..