Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Erdoğan Özgenç DOST MECLİSİ

http://blog.milliyet.com.tr/erdoganozgenc

25 Ocak '14

 
Kategori
Güncel
 

Vicdan ve biat (Ne olursa olsun başbakana oy vereceğim diyenlere)

VİCDAN VE BİAT…

Geçen gün yazdığım ve yazının sonunda “CHP veya MHP’ye oy verin” dediğim makalem için mesaj kutuma çok sayıda yorum gönderilmiş…

Bu yorumlarda  “kötünün en iyilerine mi oy vermemizi istiyorsunuz” diyenler de var, “ne olursa olsun sonuna kadar AKP’ye daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan’a oy vereceğiz” diyenler de var,

Küfrün bini bin parça söylememe gerek yok sanırım…

***

Bir kere CHP ne için kötüdür, hangi somut verilere ya da delillere dayanmaktadır, bunu biri bana açıklayabilir mi? Başbakan defalarca tekrarladı diye kabullenmek “adamlık” mıdır?

Bir kere neredeyse yarım asırdan fazla iktidar olmayan bir parti hakkında  “ürkütücü” duygulara kapılmak ne zamandan beri “akılcı” bir davranıştır. Çoğunuzun yaşı bile buna müsait değil…

Geçmişten “ders” alınır “örnek” alınmaz bunu kaç kere söyleyeceğim; geçmişle yaşayanların geleceğin hayalini bile kurmaya hakları yoktur…

Tarihin derin sayfalarında kalmış bazı olumsuzlukları cımbızla çeker gibi çekip güne uyarlamanın neresi çağdaşlık neresi akıl neresi insanlıktır ki…

Kaldı ki bu dünyada “suçlar” asla cezasız kalmıyor, en kötü ihtimalle suç işleyenler “debelenerek” acı çekerek sürünerek can veriyorlar…

İkincisi aklı mantığı, vicdanı bir kenara atıp “biat” kültürüne yenik düşmek bence insanın sadece kendisine değil tüm ülke ve ulusa yapabileceği en büyük kötülük hatta işkencedir…

***

Uzun yıllar önce bir üniversite de “insanlar bir diktatör ile vicdan arasında sıkışıp kalırlarsa nasıl davranırlar” konusunda bir dizi deney yaparlar. Başlığı “vicdan ve biat” diye atmamın nedeni bu deneydir.

Ama isterseniz diktatör demeyelim de şimdilik dayatmacı ve baskı kuran emir verenler (otoriteler) diyelim.

Şu olup bitenleri görüp, Başbakanın gerek partisi gerek kurum ve kuruluşların üzerinde gerekse halkın büyük bir bölümü üzerinde kurduğu baskıcı düzenin, ayırdına varmadan kayıtsız şartsız itaat edilmemesi gerektiğine dair,

“Biat” da ya da tapınmacılıkta ısrarcı olunduğu sürece de ülkeye en büyük kötülüğün yapılacağı konusunda defalarca yazı yazmama rağmen anlaşılan o ki yeterince anlatamamışım…

Belki bilimsel deneylerden örnek verirsem işe yarar diye düşünüyorum; umarım işe yarar!

Bildiğim tek bir şey var; bu dünyada her şeyin her kişinin her kurumun “alternatifi” vardır çünkü hayat bu kadar acımaz, insanlar da bu kadar aciz değildir…

***

Yapılan deney için güncel yaşamlarını doğal olarak sürdüren 20 ile 55 yaş arası bir grup denek oluşturulur. Deneklere; “Öğrenmede cezanın etkisinin araştırılacağı bir deney yapılacağı” söylenir ve onlardan “eğitmen” rolünü üstlenmeleri istenir.

İçerideki odada da bir “öğrenci” olduğu ve bu öğrencinin bir elektrikli sandalyede bağlı bulunduğu söylenir.

Gerçekte, içerideki kişi elektrikli sandalyede bağlı değildir, o deneyin amacına dönük bir işbirlikçidir.(?)  

Eğitmen rolü verilen deneğe uzunca bir kelime listesi verilir.

Görevi, bu kelimeleri içerideki öğrenciye ezberlettirmektir. Kendisi listedeki kelimeleri sıra ile bir defa söyleyecek, içerideki öğrencinin bu kelimeleri tekrar etmesini isteyecektir.

Öğrenci hata yaparsa, eğitmen elinin altındaki elektrik düğmesine basarak içerideki öğrenciye acı çektirecektir.

***

Deney başlamadan önce, eğitmen rolü verilen kişilerden, elektrik acısının nasıl bir şey olduğunu hissetmeleri için 45 voltluk elektriğe dokunmaları istenir. 45 voltun nasıl acı verdiğini hisseden eğitmenlere, içeride elektrikli sandalyede oturan öğrencinin yanlış cevapları arttıkça 450 volta kadar çıkabileceği söylenir.

Deneklere kendilerini gerçek bir “eğitmen” gibi hissetmesi için, beyaz önlük giydirilir, psikolojik telkinlerde bulunulur. Mesela; öğrenciye elektrik şoku vermenin onun iyiliği için olacağı anlatılır.

“Siz ona acı verseniz de bu listeyi ezberlettiğiniz için, sonuç onun iyiliğine olacak” denilir.

“Eğitmen” rolü verilen kişinin yanına bir de “emredici” kişi görevlendirilir. Bu kişi, öğrenci yanlış cevap verdikçe, elektrik şokunu artırmasını “emredecek” olan soğuk yüzlü, güçlü irade sahibi görünümlü ağzı laf yapan hitabet gücü kuvvetli otoritedir…

***

Eğitmen rolü verilen kişiler, başlangıçta ürkerek ve korkarak yanlış cevap veren içerideki öğrenciye hafif voltajla başlayan elektrik verirler.  İçerideki işbirlikçi öğrenci sanki acı çekiyor gibi feryat edip bağırdığında tereddüde kapılırlar. Bu tereddüt yaşandığında otorite “devam edin” diye emir verir.

Deneklerin, 120 volt elektrik vermeye doğru yaklaştıklarında “eğitmenlerin” vicdani bir sorgulamaya girdikleri gözlenir. “Bunun yanlış” olduğunu defalarca ifade etmeye çalışırlar.

Ancak vicdani bu rahatsızlığa karşı, otorite, “başka seçeneğiniz yok, deneyi devam ettirin” emrini tekrarlar.

Ve voltaj “çaresizce” arttırılır, voltaj daha da artmaya başladığında, içerideki kişinin acı dolu feryatları çoğalır ancak feryatlar çoğaldığın da hiç kimsenin tahmin dahi etmediği bir sonuç görülmeye başlanır.

Zira başlangıçta “bu yanlış” diyerek rahatsız olanların yüzde 65’inin, içerideki acı dolu çığlıklardan ürkütücü bir “üstünlük duygusuna”  ya da “büyüklük duygusuna” kapıldıkları görülür.

Deneyin daha da enteresan tarafı, oyuncu konumundaki içerideki öğrenci, “ben rahatsızım deneyi durdurun lütfen” diye bağırmasına rağmen “eğitmen” rolündeki kişilerin elektriği daha da artırdığı ve bu sesi bastırmaya çalıştıkları gözlemlenir.

Bu deney sonrasında bu bilim adamları acı verme ya da işkenceden zevk alma eşiğini geçenlerin “vicdanlarının” ters yönde işlemeye başladığı ve “acı vermekten, işkence yapmaktan” zevk aldıklarını ortaya koydular ve psikoloji tarihine geçtiler…

***

İşte bu deneyde olduğu gibi vicdanı izin vermediği halde sırf başka partilere ve seçmenlerine inat olsun diyerek kendilerine baskı kuranlara işkence yapanlara hatta ülkeye gelmiş geçmiş en büyük kötülüğü yapanlara “biat” etmeleri,

“Ne olursa olsun yine oy vereceğiz,” demeleri,

Şu olup bitenlerden, halka reva görülenlerden büyük “zevk” aldıklarını göstermektedir…

Saygı duyarım ama buna hiç kimsenin de hakkı yok diye düşünüyorum.

Bu durumun ülkedeki huzuru refahı düzeni bozduğu hatta “insani duyguları” yok ettiğini hiç unutmamak lazım ki bir ulusun en korkutucu ruh hali de işte bu durumdur…

Şimdi istediğiniz kadar üniversite bitirin istediğiniz kadar çok para kazanın ve makam sahibi olun hatta istediğiniz kadar kindar dindar veya “inançlı” olun hiç fark etmez hala bu ruh halinin ülkeye vereceği zararı göremiyorsanız, diyeceğim tek bir şey var;  yazıklar olsun size…

İyi pazarlar…

Erdoğan ÖZGENÇ

Not; bu yazımda adı geçen “eğitmenlerin” eli öpülesi “öğretmenlerimiz” le uzaktan yakından alakası yoktur.

Otorite ve eğitmen ile kimi veya kimleri işaret ettiğimi herkesin bildiğini düşünüyorum. 

 
Toplam blog
: 846
: 425
Kayıt tarihi
: 26.06.12
 
 

Emekli banka müdürüyüm ama kart vizitimde "insan" yazıyor. Adana'da ikamet ediyorum. Herk..