Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '13

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Vicdanı hür, fikri hür çocuklar yetiştirmek

Vicdanı hür, fikri hür çocuklar yetiştirmek
 

Atatürk ve çocuk


“Çocuğa kötü söz söylemen onu kardeşine ve sana aynı şekilde konuşmaya cesaretlendirir” - İmam Şafii

“Çocukların, nasihattan çok iyi örneğe ihtiyaçları vardır” - Joseph Joubert

“Çocuklar donmamış beton gibidir, üzerine ne düşse iz bırakır” - Haim Jinott

“Çocukluğunu tam yapmamış insan, kolay kolay tam bir insan olamaz” – Hölderlin

 

Çocuk yetiştirmek bence tek kelimeyle bir sanat, hatta zanaat. Hatta her ülkede devletlerin çocuk sahibi olan anne-babaları doğum öncesi ve sonrasında eğitime alarak bu sanatı onlara öğretmesi gerektiğine inanıyorum. Daha güzel bir dünya için, vicdanı hür, fikri hür, duyguları hür, ruhu hür çocuklar yetiştirmek için anne-babalar çok önemli. Hele her şeyin iyisiyle ve kötüsüyle bir tık uzaklıkta olduğu günümüz dünyasında.

Bu dünyada her şey insan için; ancak iş çocuklara gelince nedense eğitim almak kimsenin aklına gelmiyor. Güzel konuşmak, çatışma yönetimi, zaman yönetimi, liderlik gibi birçok konuda eğitim alınıyor ama ebeveynlik için alınmıyor. Hatta bu akla bile gelmiyor.  İnsanlar kendilerini doğuştan anne-baba zannediyorlar ya da bu görevde yardım almanın katma değerinin farkında değiller. “Armut dibine düşer” misali ailelerimizden neyi gördüysek ve sonra bu bilgilerimizin üstüne hayat okulunda ne tür öğrenimler kattıysak o denli başarılı olabiliyoruz bu sanatta. Aynı usta çırak ilişkisi gibi. Bu noktada çocuk yetiştirmede başarının da tanımı tam bir mualla, zira başarının tanımı da aileden aileye değişir. Hatta ebeveynin başarı dediğine çocuk başarı demeyebilir. Bünye aşıyı kabul etmeyebilir yani.

Bu iş neden bir sanat? Şöyle bir psikoloji gerçeğini akıldan çıkarmamak lazım. Bir insanı 70 yaşında bile neyse o yapan şeylerin %78’i 7 yaşına dek kazanılıyor. Yani 70 yaşında bir insan bile, eğer kişilik yazılımını fark edip onu değiştirmeye çalışmadıysa henüz, 0-7 yaş dönemindeki çocukluk kararları sonucu edindiği kişilik ile hareket eder.  Bu yüzden 0-7 yaş döneminde belki bir yılda edindiğimiz bir olumsuz özelliği olumluya dönüştürmek belki tüm bir yaşam boyu sürebilir. Tabii ki kişi bunun farkına vardıysa ve uyanmak için gerekli çabayı gösteriyorsa kendini küllerinden doğan anka kuşu gibi yeniden yaratabilir. Ama uyuyorsa hiçbir şansı yoktur, tüm yaşamı boyunca o özelliğinin farkında bile olmadan bir köle gibi yaşar gider. Ancak, ne kadar güzel olurdu çocukları 0-7 yaş döneminde doğru yetiştirebilsek ve onları kendileri için doğru kararlar verecek şekilde gerekli donanımla eğitebilsek.  Ulaşılması zor bir hayal ama imkansız değil.

7 yaş sonrasında çocuğun gelişimi açısından bir şey olmuyor demiyorum bu arada. 7 yaş sonrasında da büyüyen ve olgunlaşan insan tüm hayatı boyunca gelişir ve bunu önce Platon ve sonrasında Piaget’ten Ericksson’a kadar birçok bilim insanı çeşitli Ego Gelişim Teorileri çok güzel açıklamaktadır. Ancak kişinin kendi egosunun kilidinden kurtulması apayrı bir çabadır ve bu kilidi kırmak özel bir çaba ister, belki de bir mürşid ister. Ama mutlaka bir ilk dışarıdan etki gerekir.

Anne-babaların yapabilecekleri şeyler sadece doğurmak ve temel fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamaktan ötedir. İnanılmaz zengin bir aile olup çocuğunuza her şeyi verebilir, ama mutsuz bir çocuk yetiştirebilirsiniz. Ya da yoksulluğun ve maddi imkansızlıkların dip yaptığı bir yerde yaşarken bile kendinden ve hayattan mutlu, çevresine erdemleriyle ışık saçan çocuklar da yetiştirmek mümkün. Burada önemli olan bence ailenin çocuğa nasıl bakım verdiği ve hangi koşulları sağladığı değil. Önemli olan bana göre aile içinde çocuğa verdiğimiz eğitim, yani çekirdek ailenin verdiği eğitim. Okul ise öğretim verir.

Anne-babalar olarak çocuklarımız için yapabileceğimiz en iyi şey onlara koçluk etmektir. Koçluk etmek ile çocuklarımızın kendi potansiyellerini hayatta gerçekleştirebilmeleri için onları doğru yönlendirebilmekten bahsediyorum. Koçluk etmek direktif vermek, emir-komuta zinciri ile çocuğu yönlendirmek değildir. Koçluk demek çocuğa bir ilerleyişi hazır vermek ve o yolda yürümesini beklemek de değildir. Koçluk demek çocuğa sorunu olduğunda başvuracağı bir ağlama duvarı olmak hiç değildir. Ya da bir danışman olmak da değildir. Koçluk çocuğa kendi iç potansiyelini tanıması için açık uçlu 5N1K sorularını doğru tarz, doğru yer, doğru zaman ve doğru metodlarla sormak, onun farkındalığını ve içsel gücünü uyandırmak ve artırmak ve doğru seçimler yapmasını sağlayarak, yaptığı seçimlerin ışığında hayatının sorumluluğunu almasını sağlamaktır. Koçluk etmek kimyada bir tepkimeye girdi olarak giren ancak o işlemden etkilenmeden çıkan, ancak o tepkimenin oluşum süresini hızlandıran bir katalizör olmaktır. Bu şekilde çocuk “anne-babasının biçtiği hayatı ve idealleri yaşaması”nı değil kendi seçtiği hayatı yaşar.

Koçluk etmek çocuğa yolunu seçme özgürlüğünü vermek, o yolda hata yapma ve öğrenme imkanları  sağlamak, sorularla onu farklı bakış açıları geliştirmeye yönlendirmek ve seçimlerinin sorumluluğunu üstlenmesini sağlamaktır. Hata olduğunda anne-baba çocuğunun çözüm bulması için yine yanındadır. Bu süreç daha çocuk bebekken oynamak isteyeceği oyuncağı seçerken başlar. Ama oyuncakların seçimi rastgele değildir, anne-baba oyuncakları önceden bebeğin yaş grubuna göre seçmiş ve ona birkaç alternatif arasından seçme imkanı verir. Aynı örnek kıyafet seçimi için de uygulanabilir. Ama çocuk büyüdükçe anne-babanın yaptığı ana seçimler yavaş yavaş çocuğa kayar.

Koçluk etmek anne-babanın ilgisiz olması demek değildir.  Anne-baba çocuk ile yan yana hayat okulunun zorlu yollarında birlikte yürürler, birbirlerinden güç alırlar, destek olurlar. Ancak çocuk da özgür iradeye sahip bir bireydir ve kendi seçimleri olacaktır. Büyüdükçe de kendi hayatı. İnsan çocuk bile olsa kendi hür iradesine sahiptir ve içinde muhteşem bir Tanrısal kıvılcım taşır. O kıvılcımı hayırlı, güzel ve doğru şeyler için tutuşturduğumuzda kişinin hayatta yapamayacağı şey yoktur. Koçluk ile bu kıvılcım tutuşturulabilir. Ancak üzücü olan şey birçok insanın içlerindeki bu potansiyelden haberdar olmamasıdır, çünkü çocukken farkında olmadan bildikleri bu kıvılcımı unutmaları için aile ve çevre baskısı devreye girer. Bu bilinçsiz bir baskıdır. Tek bildiği şeyi çocuğa öğrettiğini sanarak yapılan bir cahilce baskıdır. Bu tür bir eğitim ile her şey çocuğu belirli norm ve kalıplara sokmak için çalışır durur ve bir gün o hayalci, sonsuz enerjiye sahip çocuk ailesinin ve çevresinin istediği cici, uslu, kalıbı belli çocuk olmuştur. Hatta profesör bile olmuş olabilir, ama o aslında mutsuz bir profesör olmuştur.

Mutsuz profesörler yetiştirmekten daha kötü ne olabilir. Mal, mülk, makam, para her şeye sahip olur ama mutlu değildir. Sevmediği işi yapıyordur ve ya sevmediği bir hayatı yaşıyordur. Çevresini sevmiyordur, çünkü kendini sevmiyordur. Bir ağacın dalına konan güzel renkli kanatlara sahip bir kelebeği izlemek bile ona keyif vermiyordur. Harika bir gün batımı ona bir anlam ifade etmiyordur. Çünkü kendini sevmiyordur. Mutsuzdur, huysuzdur. Çevresine de bunu yansıtıp, çevresini zehirliyordur. Böyle yaşıyordur çünkü bu ona öğretilmiştir, hatta dayatılmıştır. Bir başkasının gerçekleştiremediği hayalleri yaşıyordur ve mutlu olan o değil bir başkasıdır. Daha da kötüsü bunun farkında olsa bile bu kısır döngüden çıkamaz çünkü elindekileri kaybetmekten korkar, ailesi ve çevresi ne düşür diye korkar. Etiketlerden korkar. Ama bilmez ki onu gerçekten seven insanlar onun mutlu olduğu şeyde onu desteklerler. Sevmeyenler ise zaten onunla o ışıklı yolda yürümemelidirler.

Çocuklarımızın temel fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak, onlara bakmak, eğitim ve öğretim imkanları sunmak zaten olmazsa olmaz her anne-babanın yapması gerekendir.  Ancak her şeyden önemlisi, çocuklarımıza önce sevgi ve güven aşılamaktır. Onlara miniklerken bile bir birey olarak saygıyla davranmaktır. O küçük muhteşem insanları yaptıkları işlerde onları desteklemek ve yeni şeyler öğrenmeleri için imkan vermek önemlidir. Gitmek istedikleri yönü tayin ederken onları desteklemek ve doğru seçimler yapmalarına yardımcı olmaktır. Çocuk oynayarak öğrenir ve öğrenirken de hata yapar. Hata yoktur, deneyim vardır ve bu yüzden çocuk hata yapmaktan korkmamalıdır; yeter ki hatalarından öğrensin ve başka deneyimlere doğru güvenle ilerlesin.  Onları ilerledikleri yolda hayallerini peşinden gitmeye, ama aklı ön planda tutmayı elden bırakmamaya teşvik etmek gerekir. Yolda ilerlerken hatalarından ders almaları için onlara AYNA tutmak ve başarıları da kutlamak gerekir. Tek başına değil, çevresindekilerle birlikte kazanmayı öğretmek gerekir. Ve tüm bunları yaparken kendisine ve milletine hayırlı, doğru, dürüst, insanlar olmayı öğretmek gerekir.

Sınırlarolmayacak mı? Tabii ki olacaktır ve çocuğa gereği kadar ve doğru şeyler için sınır koymak da gerekir. Sınırsız olmak için sınırları bilmek gerekir. Zira sınırları bilmeyen kontrolsüz güç olur ki o da kendini ve çevresini yakar. Ama önemli olan çocuğa kendi sınırlarını aşacak gücü, metaneti, aklı özgürlüğnü ve cesareti aşılamaktır. Düşse bile yerden toprakla kalkabilecek ama sefaya da belaya da eyvallah diyebilecek bir içsel güç. Her şeyden mutlu olabilecek ve dengede, ölçülü davranabilsin. Yeri geldiğinde de doğruluk, adalet ve iyilik için kılıcını çekip erdemli bir şekilde, ilkelerden taviz vermeden, bir şövalye gibi kendisi ve başkaları için mücadele edebilsin. Tüm bunları yapabilmesi için de aklı hür, vicdanı hür, duyguları hür, ruhu hür olabilmeli ve seçim hakkının farkında olarak, doğru seçimler yapabilecek bilgi, cesaret ve erdeme sahip olmalıdır.

Çocuğu bir yelkenliye benzetirsek, çocuk içinde bulunduğu o denizi tanır ve nasıl yüzeceğini bilir. Bunun için yardıma gerek yoktur. Yön bulmayı da az çok bilir ama doğru yöne gitmesi için tüm elindeki imkanları nasıl kullanacağını bilemez. Yelkeni vardır ama rüzgar doldurursa hareket eder. Ters rüzgardan nasıl güç alıp fişek gibi ilerleyeceğini bilmez. Önemli olan o ters rüzgarı ona nasıl kullanacağını göstermektir. Bu işin teknik kısmıdır. Ancak yelkenlide insanlar da vardır. Takım olamadan yelkenli gidemez. İnsanlara nasıl liderlik edeceğini, onları daha iyi liderlik etmek için kendine nasıl liderlik edeceğini akıl vererek ve göstererek öğretemeyiz onlara. Öğrenmesi için deneyim kazanması gerekir. Deneyim kazanması için de kendisinin yaşaması ve zorlukları aşmayı öğrenmelidir. İşte o zor anlarda anne-babalar onların onun yanında olur ve problemleri çözmeleri için deniz feneri görevi görürler. Problemleri onlar için kesinlikle ama kesinlikle çözmezler. O zaman bağımlı çocuklar olurlar. Anne-babalar koçluk yapar, problemleri çözmeleri için onları kendi yöntemlerini bulmalarına yardımcı olur ve onlara ilerlemeleri için gerekli içsel enerjiyi bulmaları için yol gösterirler. Kutup yıldızı olurlar. Zorlukları aşacak olanlar onlardır çünkü hayat onların hayatıdır ve ancak kendi sınavlarını aşarlarsa kendi tekamül yollarında basamakları geçerler.

Sevgiler,

Kenan Kolday

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..