Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '09

 
Kategori
Siyaset
 

Ya bütün bunlar bir komplo ise…

Ya bütün bunlar bir komplo ise…
 

Ya kuru ise?..


İmza, sırılsıklam da çıksa, durum mafiş… Kuru, hatta kupkuru da çıksa… Eğer imza ıslaksa… Demek ki, bir grup subay, giderek devleti ele geçirme konumuna tırmanın irtica tehlikesine karşı bir “duruş” içindeler. Bu duruşun ne olduğu, içeriği ya da muhtevası veya miktarı ne ölçüdedir?.. Hukukun soracağı soru budur. Cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevli Türk Silahlı Kuvvetleri, Anayasa’dan aldıkları bu görevin neresindedir?.. Bu görevin pratiği ne miktarda hukukun içindedir?.. Ya da eğer dışındaysa, bunun ölçüsü nedir? Hukuk, eğer işin içine girecekse bu ve benzeri durumları inceleyecektir… Peki… Ya imza kuru… Kupkuru ise, durum nedir? Hukuk, bu noktada kimi, neyi ve nasıl sorgulayacaktır?

Eğer imza sahte ise, ortada Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı ciddi bir saldırı söz konusudur. Birileri demek ki, vaktin uygun olduğuna karar vermiş, ortamın kıvama eriştiğine hükmetmiş ve düğmeye basmıştır. Basılan düğme, namlusu Türk Ordusu’na çevrilmiş olan bir silahın ateşleme fitilidir!..

Durum [bu ihtimalde] olağanüstü ciddi ve vahimdir. Devlet’in iki en önemli kurumu olan Ordu ve Hükümet, karşı karşıya ve hatta göğüs göğse gelme noktasındadır. Bu olgu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin içten yıkılması yönelik çabaların ulaştıkları seviyeyi gösteren çok önemli bir aşamadır. Bir muvazzaf subaydan geldiği belirtilen, anca kimliği saklı tutulan ihbar mektubu ile gündeme getirilen “belge”nin bu kişinin eline ulaştığı tarihin, dört ay öncesine ait olduğu ileri sürülmektedir. Bu meselenin enine boyuna tartışıldığı dönemlerde bu belge masanın üzerine konulmamıştır. Peki, ne beklenmiştir? Ve düğmeye niçin şimdi basılmıştır? Bu düğmelerin merkezi neresidir? Merkezi belirsiz olan bu düğmelere, vakti kerahet geldiğinde, basanlar kimlerdir? Ve eğer, gerçekten bu imza, ıslak imza makinelerinde üretilen bir kâğıt parçasından ibaret ise, olup-bitenlere seyirci mi kalınacaktır? Kamuoyu tedirgindir.

Hukuka güven unsuru, ciddi bir biçimde tahribata uğramış bulunmaktadır. Adaletini terazisi, Adalet Bakanlığı ile bağımsız olması gereken mahkemeler arasında sıkışıp kalmıştır. Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu… gibi en üst hukuk makam, merci ve kurumları neredeyse izolasyona tabi tutulmuş, adalet, “özel yetkili” kişilerin elinde yara üstüne yara alma konumuna sürüklenmiştir… Türkiye, ağzı gittikçe daralan bir iğneli fıçının içinden geçmektedir. Cumhuriyet, kendi kurumlarının eli ile, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleri doğrultusunda bu fıçının içinden, daha fazla yara almadan, sağ salim çıkabilmelidir. Dileğimizin bu olduğunda kuşku yoktur… Ama mesele, dilemek değil, gereğini yerine getirme noktasındadır. Bunun için yapılacak şey ise, örgütlü toplum – bilinçli toplum – bütünleşmiş toplum olmanın erdemini hayata geçirmekten ibarettir…

http://www.soruyusormak.com/ http://www.dnm-ler.com/
 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..