Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '17

 
Kategori
Siyaset
 

Yabancı düşmanı devrimciler

Basında çıkan iki haber dikkatinizi çekti mi bilmem!

Bir İstanbul Sultangazi de, diğeri Mersin’de yabancıların neden olduğu olaylarda iki yurttaşımız yaşamını yitirdi.

Hiçbir ideolojik, siyasi yanı olmayan kavgalar sonrası yabancılara yönelik linç girişimleri, aslında önemli bir tehlikenin işaret fişekleriydi.

Şu an ülkemizde yaşamak zorunda kalan yaklaşık beş milyona yakın yabancının yurttaşlarımızla çok kısa süre içerisinde kaynaşmasını, farklı kültürlerin birbirlerini kabul etmesini beklemiyorduk kuşkusuz.

Ancak büyük bölümü ülkelerinde can güvenliği olmadığı için Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan bu göçmenleri anlamaya çalışmak yerine, onların ülkemizdeki varlıklarını sorgulamaya, burada bulunmalarından kaynaklı rahatsızlıklarını dile getirmeye çalışanlar bu tür olayların en baş sorumlularıdır.

Ülkemizde milyonlarca genç işsizin bulunması, ekonomik sıkıntılar ve giderek daha da zorlaşan yaşam koşulları nedeniyle evine ekmek götürmekte güçlük çeken vatandaşın olaylara duygusal yaklaşımını anlamak mümkün.

Ama geçmişte” halkların kardeşliği” diyerek devrimcilik yapmış olanların mülteci düşmanlığını kabul edebilmekte doğrusu zorlanıyorum.

Mültecilerin ülkemize ekonomik olarak ne büyük bir yük getirdiğini biliyoruz. Bu konuda sözde uygar Avrupalıların ikiyüzlü politikalarına tek söz söylemeyen ulusolcular! böylesine önemli bir sosyal sorunu AK Parti karşıtlığı üzerinden değerlendirmeye ve daha da tehlikelisi ırkçılık yapmaya başladılar.

İktidarın sığınmacılarla ilgili yeterince hazırlıklı olmadığı ve uyguladığı kimi yanlış dış politikalar sonucu Türkiye’nin dünyada giderek yalnızlaştığı bir süreçten geçildiği de bir gerçek.

Sığınmacıların ülke ekonomisiyle ilgili yüklediği risk bir yana asıl üzerinde durulması gereken işin sosyal ve vicdani boyutu.

Ülkemizdeki mültecilerin neredeyse üçte ikisi gençler ve çocuklardan oluşuyor.

Annesinin kucağında Türkiye’ye gelen çocukların büyük bölümü şimdi delikanlı durumundalar

Gençliğin tüm karakteristik özelliklerini üzerlerinde taşıyan bu çocukların bir kısmı da ya anasını, ya da babasını yitirmişler.

Eğitim sorunları var, sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamıyorlar, iş imkanları çok sınırlı. Birçoğu çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalıyorlar.

Ve en önemlisi kendilerini sığınmacı değil de, sığıntı gibi görmenin iç acısını yaşıyorlar.

Yapılan araştırmalarda yabancıların büyük bölümü barış sağlanması halinde ilk fırsatta ülkelerine dönmek istediklerini söylüyorlar.

Savaşların nasıl bir yıkım olduğunu bilenler, hiç kimsenin mecbur kalmadıkça da evini, barkını, ülkesini terk etmek istemeyeceğini bilirler.

Milliyetçiliği kafatasçılık olarak görenlerin dışında, yüreğinde insan sevgisi olan, vicdan sahibi herkesin bu insanlık ayıbı karşısında göçmenlerin yanında yer alması, onları anlayışla karşılaması gerekmez mi?

Arkasında destekçisi kim olursa olsun, Suriye de kendi yurttaşlarına zulmeden, kimyasal silahlarla masum insanları katleden Esad yönetimine destek olanların; ne emperyalizme karşı oldukları, ne de demokrasi ve özgürlük iddiaları inandırıcı olur.

AK Parti yönetiminin düşmanı diye Esad’ı dost görenlerin, hatta oradaki toplu katliamları özgürlük savaşı gibi göstermeye çalışmalarını hangi devrimci teoriye dayandırdıklarını izah etmeleri gerekmez mi?

“Düşmanımın düşmanı dostumdur” gibi ilkel bir yaklaşımı devrimci kuramlarla anlatmaya, daha doğrusu kendilerini kandırmaya çalışmaları ne yaman bir çelişkidir.

Mazlum halkların yanında yer alması gereken, halkların kardeşliğini savunmasını beklediğimiz devrimcilerin, sosyalist gelenekten gelen yurtseverlerin, Erdoğan’ın Esad’ la olan kavgasını gerekçe göstererek ülkemize sığınmak zorunda kalmış yabancılara düşmanca tavırlarını anlayabilmekte zorlanıyorum.

Yarın büyük bölümü uyuşturucu tacirlerinin, fuhuş ve kaçakçılık çetelerinin, organ mafyasının eline düşecek bu çaresiz çocuklara, gençlere sahip çıkmazsak eğer, tarih bunun hesabını bizden çok acı soracaktır.

Bu sosyal yaranın çözümü için her birimize görev düşüyor.

Kin ve nefret söylemleri yerine barış diline yönelmek, empati ve hoşgörü kültürünü geliştirmek zorundayız.

Aksi halde olabilecek iç çatışmaların sonuçları ve bize düşen vebali çok büyük olacaktır.

Kendi çocuğu işsiz, evine ekmek götürmekte zorlanan bir babanın duygusal ve anlık tepkisini anlayışla karşılayabiliriz.

Yabancılar yüzünden artan kiralar ve işsizlik oranları yüzünden kızgın anaları, yabancıların kendi çocuklarının haklarına engel olduğunu düşünen insanları anlamaya çalışırım.

Ama eşitlik, özgürlük, hak ve adalet söylemlerini dillerinden düşürmeyen, evrensel ilkelerden söz eden devrimcilerin! Yabancı düşmanlığını anlayamam, kabul edemem.

Yabancı düşmanlığı, ırkçılıktır, faşizan bir zihniyettir.

Irkçılık da insanlık ayıbıdır ve devrimciye yakışmaz.

Irkı, dini, mezhebi, cinsiyeti, rengi ve düşüncesi ne olursa olsun, bu coğrafyada yaşayan herkes bizim kardeşimizdir ve onlara barış içinde, bir arada yaşamayı öğrenmek zorundayız.

AYHAN ONGUN(Gazeteci-Yazar) 16.05.2017/BODRUM

 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..