- Kategori
- Felsefe
Yağmur yağıyordu, felsefe yağmurda yürüyordu
Yağmurun felsefesi
İstanbul. Maltepe. Bir taksi. Takside bir yolcu.
Tanıştırayım: Ben!
Şoför, şu dinlediğin şarkı var ya.....Yağmur yağıyordu.....Yalnızdım. Şoförü geç. O kendi dünyasında. Yolda yağmur. İstanbul.
Şu köşede insem.
İnemem. Islanmaktan korkmam. Korkarım hasta olmaktan. Onun sonundan. Hey toprağın altındaki, yağmurla aran nasıl? Sen tanırsın yağmuru o günden. O gün ben.....
Yoldan gelenim.
Zor yola gidenim. Bu şoför, şu şarkıyı dinlemeseydi.....Ben bu ben olmayacaktım. Fena bir ben oldum. Şimdi beni kovamamam da....
Şarkıya eşlik ettim. Şarkıya eşlik etmek kadar kolay olmuyordu hayata eşlik etmek. Hayatın aldırdığı yok ama, ben aldırıyorum.
Alınıyorum yağmur böyle yağdıkça.
İyice ıslananlar daha rahat yaşıyorlar şoför kardeş. Duymuyor beni. Şarkı bitmiyor. İyice ıslanamamak acı. Bunu kafaya takmak daha salakça.
Geldik. İndim. İçeriye girdim. Herkes ve her yer süslüydü. Bir şeyler aldım. Sırada bekledim. Bir şeyler yedim. İçtim. Ruhum doymuyor. Camdan yağmuru seyrettim. Umrunda değilim.
1. Not: Bir yağmur, bir şarkı, bir de İstanbul nerelere taşıyor insanı?
2. Not:
O yolda
öylece
öylesine
günlerce gidebilirdim,
ama biliyordum,
bu yağmur
benden önce
çekip gidecekti,
hep gittiği gibi,
gitmese;
çünkü her gelişinde
bir başkası,
olmuyor,
olamıyorum.
Ş.Y.