Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '14

 
Kategori
Öykü
 

Yalnız Kadın

Yalnız Kadın
 

Son odunu da sobaya yerleştirdikten sonra, küçük bir kağıt parçası aldı, usulca odunların arasına yerleştirdi. Kibritle ateşledikten sonra bir süre kağıttan çıkan ateşi izlemeye koyuldu. Her sabah yaktığı bu ateşi izlerken geçmişini hatırlamadan edemiyordu. Kocasını, birlikte geçirdikleri yoksullukla dolu ama güzel günleri tekrar tekrar anımsadı. Yüzünde bir tebessüm belirdi. Ateşe son kez bakarken ‘’kader’’ dedi, ‘’ne yaparsak yapalım, bizden aldıklarını geri vermiyor’’. Sonra usulca sobanın kapağını kapattı.

Kısa bir süre sonra oda ısınmaya başlamıştı bile. Yavaşça ayağa kalktı, başı bir an döner gibi oldu. ‘’Aniden ayağa kalktığım için galiba’’ diye düşündü. Fakat baş dönmesi bir türlü geçmiyordu. Biraz sendeledi, hemen yanındaki kanepeye oturdu. Bekledi... Şimdi daha iyiydi. Adeti olduğu üzere bu sabah da erken kalkmıştı, kocası öldüğünden beri uyku sorunu yaşıyordu, geceleri uykuya dalamıyor ama daldığı zaman da erkenden uyanıveriyordu. Sobanın da etkisiyle iyice halsizleştiğini hissetti, kanepeye uzandı, şimdi daha rahattı. Odanın iyiden iyiye ısınmasıyla da hemen uykuya daldı.

Rüyasında kendisini uykuya daldığı kanepede gördü, fakat oda karanlıktı. Acaba hala uyuyor muyum diye düşündü fakat sobadaki odunların tekrar alev almasıyla uyumadığını sandı. Şimdi oda biraz daha aydınlanmıştı. Kalkmak istedi ama başaramadı. Ellerini, kollarını, bacaklarını hissedebiliyor ama hareket ettiremiyordu. Kendisini bir heykel gibi hissetti. Derken diğer odadan bir inilti geldi. Birisi derin derin nefes alıyor, bir süre sonra bu hızlı nefes alışverişin verdiği yorgunlukla anlamsız sesler çıkarıyordu. Sanki nöbet geçiren bir hasta gibiydi. Bu durum dakikalarca sürdü. Selma hanım aklını toparlayamıyordu. Acaba bu sesleri çıkaran kim diye düşünüyor, korkudan içi titiriyor ama bacaklarını kontrol edemediği gibi aklını da kontrol edemiyordu. O bunları düşünmeye çalışırken benzer sesler tekrar yükselmeye başladı. Bu sefer uzun nefes alışverişleri sonunda ‘’an...’’ diye bir inilti işitir gibi oldu. Tekrar kulak kabarttı , duyduğu sesten sonra kalbinden vurulmuşa döndü. Artık emindi, diğer odadaki kişi son bir gayretle ‘’anne...’’ diyebilmiş ve sonra tekrar sessizliğe gömülmüştü. Selma hanım aklını kaçıracak gibiydi. Tüm vücudu titredi, ‘’Aman Allah’ım! Oğlum belki de can çekişiyor ve ben kımıldayamıyorum !’’ Çaresizce bekledi, bekledi... Şimdi titremesi geçmiş biraz daha sakinleşmişti. Ayağa kalkmak istiyor fakat tekrar kalkamamaktan korkuyordu. Oğlunu düşündü, cesaretini topladı ve tüm gücünü bacaklarına verdi. Adeta insanüstü bir çabayla sonunda ayağa kalkmayı başardı. Hiçbir şey düşünmeden, duvarlara tutuna tutuna doğruca oğlunun odasına koştu. ‘’Emir! Oğlum! ‘’ diye bağırarak odaya girdi , nedense kendi sesini duyamamıştı.

Burası diğer odanın aksine gayet aydınlıktı. Selma hanım bu anormalliğin üzerinde fazla durmadı. Çünkü odadaki tek yatağa baktığında oğlu Emir’i yatağa sırt üstü uzanmış, ellerini kalbinin üzerine kenetlemiş bir şekilde tir tir titrerken gördü. Üzerindeki atlet kan ter içinde kalmış, başını koyduğu yastık sırılsıklam olmuştu. Üşüyor gibiydi fakat battaniyeyi de yere atmıştı.  Gözleri ise sonuna kadar açıktı, hiç kıpırdamadan öylece tavana bakıyordu. Sanki tavandaki bir güç onun sağa sola bakmasını engelliyormuş gibiydi. Bir süre titriyor ve yorgun düşünce de tekrar anlamsız iniltiler çıkarıyordu. Selma hanım Emir’in bu halini görünce bayılacak gibi oldu. ‘’Allah’ım kabus mu bu?’’ diyerek yatağın kenarına diz çöktü. ‘’Oğlum, bak bana, neyin var ? Oğlumm...!’’ diye sızlanıyor fakat Emir hiçbir cevap vermiyordu. Hatta annesini duymuyordu bile... Selma hanım şaşkınlığını üzerinden atar atmaz hemen bir bez parçası buldu, oğlunun terlerini sildi. Yerdeki battaniyeyi de hızlıca üzerine örttü. Bir süre bekledi, Emir şimdi kısık kısık nefes alıyor ama önceki kadar titremiyordu. Annesi ellerini avucuna alınca sanki derin bir uykudan uyanır gibi oldu. Başını yavaşça çevirdi, bu sefer gözlerini annesinin gözlerine dikti. Selma hanım biraz irkilir gibi oldu, hayatı boyunca oğlunun bakışlarından irkileceğini hiç düşünmemişti, bu bakışlarda sanki başka bir şey vardı. Neredeyse yalvaran bir sesle:

-‘’Oğlum neyin var, hadi söyle? Doktor çağırmamı ister misin? Hadi konuş benimle! Korkutma anneni, hadi oğlumm! ‘’

Emir dudaklarını kıpırdatır gibi oldu, sonra vazgeçti. Konuşmak istiyor, geçirdiği nöbetin verdiği yorgunlukla konuşamıyordu. Annesi de bunu farketti, dinlenmesi için biraz bekledi. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Bir an kocasını da aynı bu şekilde bir yatakta yatarken ve başında böyle çaresizce beklerken kaybettiğini anımsadı, vücudundan soğuk terler boşaldı. Ama Emir’in tekrar konuşmaya çalıştığını görünce bu düşünceler aklından çabucak silindi.

-‘’ Söyle yavrum, söyle neyin var?... Korkma artık! Bak ben burdayım...’’

Emir bu sefer konuşmaya kararlıydı. Yüzünden bir tebessüm geçti, gülümsemeye çalışıyordu ancak bu gülümsenin altında derin bir acının ve şaşkınlığın yattığı yaşlı gözlerinden okunuyordu. Annesinin elini şefkatle sıkarak:

-‘’Anne... Duyduğumda, duyduğumda... İnanama..’’

Selma hanım aniden uyandı, fırtına, yattığı odadaki pencereyi açmış ve sert bir şekilde üzerine vurmuştu. Pencerenin her açılıp kapanışında soğuk hava odaya doluyor, Selma hanımın vücudu; hem gördüğü kabusun hem de bu soğuğun etkisiyle ürperiyordu. ‘’Acaba ne kadar uyudum?’’ diye düşündü titrerken. ‘’Ya da uyumadım mı? Ya gerçekse olanlar? Aklımı mı kaçırdım acaba? Şu pencere çarpmasa, daha iyi duyabilirim. Birisi mi konuştu? içerde birisi mi var? Emir gelmiş olmalı, sahi bugün gelecekti zaten...’’ Pencere gürültüyle tekrar çarptı. Soba da yavaş yavaş sönüyordu. Kar şiddetini artırmış, Selma hanım daldığı düşüncelerden yavaş yavaş sıyrılmaya başlamıştı. Bir süre daha gerçeklik ve hayal arasında gidip geldi. ‘’Evet evet... Emir gelecek. Sevdiği pastaları, yemekleri yapmalıyım hemen.’’ Gördüğü rüyada örümcek ağına yakalanmış bir sinek gibi çırpınan o değilmiş gibi fırladı kanepeden. Doğruca mutfağa koştu fakat unutmuştu; Emir gelemezdi, Emir yıllar önce ölmüştü.

 

Murat Can Bayraktar 

 
Toplam blog
: 8
: 1029
Kayıt tarihi
: 25.03.12
 
 

Yazar..Çizer. ..