Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '13

 
Kategori
Öykü
 

Yalnızlığın Öyküsü (3)

Yalnızlığın Öyküsü (3)
 

alıntıdır


Onca zamana karşı hiç değişmemişti. Tokalaştılar, sarıldılar. Rabia güçlükle sohbetlere katıldı gün boyunca. Sonra evlere dağılma zamanı geldi. Rabia’yı eve Kemal götürecekti.

Yan yana yürürken o yol bitmesin istedi. Ve Kemal hiç bir şey konuşmadan Rabia’ya o yolda evlenme teklifi etti. Bir insanın hayatı bir günde böylesine çok mucize taşıyabilir miydi? O gün Rabia için unutulmaz bir tarihti. Nişanlandığını söyledi önce. Kemal onun parmağındaki yüzüğü çıkardı ve teklifini yineledi. Nasıl olduğunu bilmeden, düşünüp sorgulamadan kabul etti Rabia. Ertesi gün yine görüşecekleri. Eve geldiğinde kalbi heyecan, mutluluk ve aniden yaladığı bu sevinç karşısında çırpınıyordu adeta. Annesine anlatacaktı durumu ama nasıl açıklayacağı muammaydı. Annesi de biliyordu Kemal’in Rabia’da bıraktığı izi.

Önce annesiyle sevincini paylaştı. Hop oturup hop kalktı kadın. Adana gibi bir yerde söz ağızdan bir kez çıkardı ne de olsa. Artık Rabia Mustafa ile evlenmek zorundaydı. Kızı sabaha kadar ağladı annesi ise nuh dedi peygamber demedi o gece. Ertesi sabah güneş evi tamamen aydınlattı. Rabia ağlamaktan yıpranmış, üst üste yaşadıklarından yorgun düşmüş uyuyordu. Burnuna içeriden gelen yumurtalı ekmek kokusuyla uyandı. Annesi onu kahvaltıya bekliyordu. Yemeyi red etti önce. Sonrasında annesi diyecekleri olduğunu söyleyince oturdu sofraya.

“Bizi burada barındırmazlar sen nişanı atınca” dedi annesi. “Onun için en kısa sürede İstanbul’a dönmeliyiz” dedi ardından. Ve Rabia’nın akşamdan beri hüzün saçan gözleri parladı o an da. Kemal’e kavuşabilecekti. Annesi de onun yanındaydı ve böylece her zorluğu aşacaklardı. Apar topar olan nişan aynı hızla bozuldu. Mustafa’nın ailesi ileri geri konuşmakta gecikmedi. Neredeyse görüştükleri her hane kapanmıştı sanki bu anne – kıza.

Annesi Kemal ile konuştu ve kızını seviyorsa İstanbul’a gelmesi gerektiğini anlattı. Kemal İstanbul’a yerleşir yerleşmez ailesini yolladı. Ardında Mustafa’yı gözü yaşlı kalbi yaslı bırakan Rabia ise mutluluk sarhoşuydu ama vicdanı Mustafa' yı düşündükçe sızlıyordu.

Nikahları kıyıldı. İstanbul’da da durumunu terzilikle ve kıt kanaat yıllarca biriktirdiği parasıyla ev alarak geçinen annesi kızının mutluluğunu kendi mutluluğu bellemişti. Mutlulardı. Kemal Rabia’nın üzerine titriyordu. Bir süre böyle devam edebildi. Sonra hayatı boyunca arkadaşları arasında çapkınlığı ile anılan Kemal fazla dayanamadı bu sakin hayata. Gece hayatı yine devam ediyordu. Ve Rabia her gün biraz daha endişeleniyordu. İlk kızlarından sonra on yıl geçmişti artık aradan.

Türlü sarsıntılar geçirdiler evliliklerinde. Tam rayına oturduğunda herşey ikinci kızları dünyaya geldi. Kemal baba mesleği olan mobilyacılıkla geçimlerini sağlamıştı yıllardır. Ama artık işler umduğu gibi gitmiyor, ailesinin ihtiyaçlarını karşılayamıyordu. Rabia azla yetinmeyi seçtiği halde Kemal kesinlikle yetinmiyordu. Bir gün Kemal’in Almanya’da ki erkek kardeşi geldiğinde ona orada çalışma fikrinden bahsetti. Ancak bunun için önce anlaşmalı bir evlilik yapması gerekirdi.

Bu fikir mantığına yatmıştı Kemal’in. Rabia her ne kadar karşı çıktıysa da dinletemedi. Yıllarca süren büyük aşkın ispatı evlilikleri bir kalemde silinecek ve Kemal gidecekti. Anlaşmalı evlilik yapacaktı güya Ama başka bir kadın fikri bile Rabia’nın içini yakmaya yetiyordu. Zaman geçti olan oldu. Boşandılar ve Kemal gitti. Rabia’yı ikna etmek kolay olmamıştı ama başarmıştı. Almanya’da anlaşmalı evlilik yapacağı kadınla da konuşmuştu.

Başka biri ile kıyıldı nikahları. Perişan olmuştu Rabia. Onca sene çekilen her zorluk boşa yaşanmış gibi görünüyordu. Kemal ise hala Rabia’yı herşeyin daha iyi bir gelecek için formalite olduğu fikrine alıştırmaya çalışıyordu. Bir süre çalışıp, durumunu düzeltip geri gelecekti. Ama gelmedi.

Orada çalıştıkça çocuklarının hiç bir şeyini eksik etmedi. Rabia ise hep Kemal’i bekleyerek bir hayat geçirdi. Genç kızlığında olduğu gibi yine onu bekleyecekti. Beklemenin artık anlamsız olduğuna inandığında aradan tam on yıl geçti. Kemal eskisi kadar sık gelmiyordu bile ailesini görmeye. Rabia daha sonra Keml’in o kadından da ayrıldığını öğrendi. Vatandaşlık hakkını almıştı fakat ne tekrar evlenmenin lafı vardı ne de geri dönmenin.

Rabia hala ümidini kesmiyordu. Kızları büyümüş, kendi hayatlarını kuruyordu. Derken bir gün Kemal artık geri dönmeyeceğini itiraf etti. Aşık olmuştu onca yaşanmışlığa ve aşka rağmen bir başkasına. Rabia yıkıldı ama bu ilk değildi ne de olsa. Hayatın ona getirdikleri öyle erken olgunlaştırmıştı ki onu, bir daha olan hiç bir şey şaşırtmaya yetmedi. Çocuklarına adamıştı kendini ve onlara hayatına devam edecekti.

Doğanın kanunu derler ya evliliğe; kızların da evlenme zamanı gelmişti. Kısa bir arayla girdiler dünya evine. Rabia küçüklüğünde nasıl yalnız kaldıysa yaşlılığında da yalnız kalacaktı. Evi, balkonu, çiçekleri onun her şeyi olmuştu. Komşuları hiç yalnız bırakmıyordu. Kirasını hala Kemal yolluyordu. Öyle ya yıllarını adamıştı Rabia ona. Bir hayatın yanında üç beş kuruşun lafı olmamalıydı. Ama oldu. Kemal artık kirayı ödeyemeyeceğini bildirdi. Çünkü evleniyordu. Çocuklar ise evlenmiş, çocuk sahibi olmuş, çalışmıyordu. Yani Rabia’nın babasından kalan maaşı dışında hiç bir şeyi yoktu. Anılarıyla mutlu olduğu evi de alıyorlardı elinden. Annesinin yanına gitmekten başka çaresi yoktu. Ve işte kapanmayan tek kapı anne yüreğiydi.

İkisi de yıllar sonra aynı çatı da toplamıştı.

Yıllarını verdiği ailesinden yanı başında olup, sırtını sıvazlayan yine annesiydi.

Ertesi gün küçük bir odaya yerleştirdi Rabia eşyalarını. Birkaç düzenleme yapmıştı annesi o gelmeden önce. Rabia odaya girip kapıyı kapattı. Artık yeni bir dünyası vardı. Ve bu kez o dünyada ne Kemal’in adına, ne ondan gelecek bir habere yer yoktu. Kendini yorgun hissediyordu. Sanki genç yaşta zor, meşakkatli ve bir o kadar uzun bir göreve gönderilmişti. Vazifesini tamamlamış, annesinin yuvasına geri gelmişti. Kızgın değildi kimseye. Sadece ağır yaralıydı yüreği ona arkasını dönen yüzlere. Belki de en çok kaybolan yılları acıtıyordu canını.

Oturduğu yatağın ucunda öylece düşünürken annesinin sesi geldi içeriden. Rabia odanın kapısını açtığında burnuna taze kahve kokusu çarptı. Bütün benliğini o an bir huzur sardı. İçeri de ise kendi evini aratmayacak bir kahve köşesi hazırlanmıştı. Annesi Rabia’nın çiçeklerini camın pervazına dizmiş, meşhur çiçek desenli tekli koltukları da önüne çekmişti. Mermer sehpa da iki fincan kahve ile kızını bekliyordu. İki kadının bitmeyen yalnızlıkları bir bakıma son bulmuştu. Rabia çocukluğunda ayrı kaldığı annesine yaşlılığında doyacaktı. Ve kendine söz vermişti, kaderi sorgulamayacaktı.

Dışarıdan biri görse ikisine imrenirdi. Camın önünde anne kız sohbet etmekteydi. Onların sesine eşlik eden sadece Müzeyyen Senar’ın sesiydi. Aşk gibi, sevda gibi huysuz ve tatlı kadın bu kez onlara ithaf etmekteydi.

  

 
Toplam blog
: 670
: 1923
Kayıt tarihi
: 19.12.10
 
 

İstanbul doğumlu. Kuantum Yaşam Koçu. EFT, NLP, ETKİLİ İLETİŞİM, BEDEN DİLİ gibi bir çok konuda e..