Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '13

 
Kategori
Öykü
 

Yalnızlığın öyküsü (2)

Yalnızlığın öyküsü (2)
 

alıntıdır


Bir hayatın sonunda yeni bir hayatın başlangıcındaydı. Eşyalar toplandı. Toplanmak her zaman en kolayıydı.  Yerleşmekti zor olan. Ve bu duyguların yarattığı tahribatı onarmaktı sırada duran.

El salladı ardından komşuları. Uzun uzun ardına baktı kadın, gözünde iki damla gözyaşı.

Evinden uzaklaştıkça anıları çoğaldı. Ve burnunun direğindeki sızı onu esir aldı. Annesinin evine yaklaştı. Camda bekleyen beyaz saçlı annesi evinin kapısını ardına kadar açtı. Açılan aynı zaman da hiç toz değmemiş anne yüreğiydi. Kadın telaşla boşamaya başlayan eşyalara odaklandı.

Saatler geçti, eşyalar içeri yığıldı. İşçiler paralarını alıp uzaklaştı. Anne kız artık yalnızlardı. Bu iki kişilik yalnızlık belki de yıllarca tek başına kalmış bir genç kızın yalnızlığının feryadıydı. Kadın annesine sarıldı ve ikisi de hıçkırarak ağlamaya başladı. Giden zamana, kadının annesiz geçen çocukluğuna, annenin evladından ayrı kaldığı yıllara.

O küçücük çocukken ayrılmıştı annesi ve babası. Kadın kendi kararlarını veremeyecek kadar küçük yaştaydı. Minik elini kavrayan baba elinden tutup annesini mecburen ardında bıraktı. O noktada başladı hayat hikayesi. Öyle zor bir yaşamdı ki, küçücük yaşta “büyü” demişti ona sanki birileri.

Zaman geçtikçe içini kavurmuştu annesinin özlemi. Büyüdü çocuk haliyle. Ve bir daha hiç yaşı küçülmedi. Babası onu halasına bırakıp işe giderdi. O halasının türlü eziyetlerine ses çıkarmadan akşama kadar babasını beklerdi. Bir gün hiç beklemediği anda babası vefat etti.

O henüz on altı yaşındaydı. Ve annesiyle aradan geçen on iki yıl sonra yeniden karşılaşmanın heyecanın daydı.   Babasıyla annesi boşandığında babası bu ayrılığı kabullenememiş ve annesiyle bir daha görüşmesine izin vermemişti. Şimdi yine bir yanı yarım bu kez anne sevgisini pekiştirme vaktiydi.

Annesi terzilikle devam ettirmişti hayatını. Ve şimdi kızından ayrı kaldığı süreyi telafi etmeye hazırdı. Hiç bir şey gözünde kalsın istemiyordu. Rabia folklore yazılmak istiyordu. Hevesini kursağında bırakmadan gerekeni yaptı annesi. Halasında kaldığı yılların acısını unutturmak istiyordu. Rabia’da büyük bir istekle hazırdı o zamanları aklından silmeye.

Folklor’de tanıştı Kemal ile. İçten içe aşıktı bu yakışıklı gence. Kendinden dört yaş büyüktü. Kızların ona olan ilgisi Rabia’yı deliye döndürüyordu. Çok sevdi Kemal’i. Haftalar ayları, aylar seneleri kovaladı ve Kemal yurt dışına gitme kararı aldı. Biliyordu Rabia’nın ona olan ilgisini.

Ama ne var ki onun idealleri farklı yönlerdeydi. Gitmeden ona son bir konuşma yaptı; evlenilecek bir kız olduğunu ama kendisinin evliliğe hazır olmadığını söyledi ve gitti. Rabia hiçbir zaman ondan vazgeçmeyecekti. Hep içten içe sevmişti Kemal’i ve yine öyle sevmeye devam edecekti.

On sekizinci yaş günüydü artık. Annesi kuzenleriyle kutlayacağı bir doğum günü hazırladı. Kuzenlerine gelen misafir de tesadüfen doğum gününe katıldı ve ilk görüşte Rabia’ya aşık oldu. Annesi Rabia’nın evlenmesini istiyordu. Maddi durumu da iyi olan Mustafa onun için iyi bir kısmet gibi geliyordu.

Apar topar gelişti her şey, bir ay sonra Rabia artık nişanlısıyla yürüyordu. Rüyalarında hep Kemal vardı, şarkılarda Kemal saklıydı. Ama artık imkansızdı, bu fikre alışmalıydı. Mustafa’yı insan olarak seviyordu. Mustafa ise adeta ona tapıyordu. Oturacakları ev, giyeceği gelinlik bile hazırlanmıştı. Sıra nikah günü almaktaydı. Rabia ve annesi hazırlık içindeydi.

Rabia eski arkadaşlarıyla buluşacaktı o gün. Hazırlandı ve öğle saati evden çıktı. Hayat ona yep yeni bir sürpriz hazırlamıştı. O habersizce arkadaşlarıyla görüşeceği yere gitti. Gittiğinde onca kalabalığın içinde gözü Kemal’i seçmişti. Sanki ruhu bedeninden ayrılmışcasına orada kala kaldı. Gördüğü gerçekti, Kemal geri gelmişti.

 

 
Toplam blog
: 670
: 1923
Kayıt tarihi
: 19.12.10
 
 

İstanbul doğumlu. Kuantum Yaşam Koçu. EFT, NLP, ETKİLİ İLETİŞİM, BEDEN DİLİ gibi bir çok konuda e..