Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '10

 
Kategori
Öykü
 

Yalnızlığın sonu yok!

Yalnızlığın sonu yok!
 

O gün her zamankinden daha şiddetli esmekteydi rüzgar. Mahalleli pencerelerine üşüşmüş korkuyla izlemekteydi dışarısını.
Sadece ağaçlar değildi bu fırtınaya gövdesini siper eden!
Çöp varillerinin kapaklarının uçuşmalarından oluşan tangırtılar korkuları daha da artırmıştı!
Ara sokakta çelimsiz bir karaltı karşı bahçenin duvarından güç alarak ilerlemeye çalışıyordu!
Bakkal Hasan efendi merakla izliyordu olan biteni!

Ancak daha çok, çakan şimşeklerin etrafa saçtığı manzara ile ilgilenmekteydi!
Çünkü onu tanımıştı, herkesler evine kapanmışken bu çocuğun sokakta olması onu fazla şaşırtmamıştı.
Yardımcı olmaya gönlü olmadığından arkasını dönerek raflarını düzeltmeye devam etti.
Çocuk ayakta zor duruyor bacakları titriyordu!
Birden elleri boşa çıktı!
Tutunarak yürümeye çalıştığı duvar bitmiş miydi?
Gözlerini açamıyordu, duvarı elleriyle yokladı.
Kendi sığacağı büyüklükte bir yıkıntıyla karşılaşmıştı! .
Rüzgara daha fazla karşı koyamıyordu!
Bütün gücünü incecik bacaklarında toplayarak süzüldü içeriye...

Artık savrulmuyordu bedeni, yoksa fırtına dinmiş miydi ?
Başını yukarıya doğru kaldırıp baktı!
Ağaçların dalları hala kırılacak gibi sallanıyordu, bir yığın elma saçılmıştı yerlere .
Ve kocaman armutlar yanı başındaydı işte!
Ziyafet demekti bu.

Bir kaç tanesini yesem, bahçenin sahibi acaba kızar mı bana diye düşündü.
Terbiyeli bir çocuktu ve hırsızlık yapmayacak kadar da gururluydu.
Yukarıdan bir şeyin düşmesiyle karardı gözleri ve yıkılıverdi yumuşacık toprağa.

Kocaman bir elma idi kafasına isabet eden.
Etrafına bakındı kimsecikler yoktu, en iyilerinden birkaç tanesini hırsla yemeye koyuldu.
Kuşlar gagalarken izin mi alıyorlardı sanki!
Hem o elmanın içindeki kurtcuklardan daha çok acıkmıştı.
Bakkaldan ekmek çalmamıştı ya!!!
Allahın suladığı ağaçtı nede olsa, hem kuruyacaklardı güz gelince!
Yazık değil miydi?

Açlığı biraz olsun yatışmıştı, elini karnına götürerek sıvazladı, sanki bir kuzu yemişti!
Sığındığı yerde rüzgar esintisinden etkilemiyordu ama uğultusu hala kulaklarında idi.
Sırtını duvara yasladı, tatlı bir serinlik ninni gibi geldi ona!
Uyandığında cıvıl cıvıl kuş seslerinin konseri ile karşılaştı!
Fırtına yerini kızgın bir güneşe bırakmıştı.
Gözlerini ovuşturdu, keyifle gerindi.
Tam doğrulacaktı ki bir köpeğin havlamasıyla irkildi!!

Giderek kendisine yaklaşan köpeğin yanında beliren bir kadının çığlıkları korkularını daha da artırmıştı..
Allah belasını versin diyordu..
Senin gibi hırsızlarında, bahçenin duvarını yıkan kömür kamyoncusunun da....
Çocuk kaçmaya çabalarken, bir yandan da affet teyzeciğim diye inliyordu.
Kötü bir amacım yoktu, rüzgardan korunmak için girdim bahçenize..
Hem elmaları yerden topladım, ağacınızdan koparmadım ki, zaten rüzgardan düşmüşlerdi.

Ancak yaşlı kadın onu duyacak halde değildi...
Avazı çıktığı kadar bağırmaya devam ediyor, bir yandan da çocuğa yerden topladığı taşları fırlatıyordu!
Kaçmaya çabalayan çocuğun ayağı tökezledi birden ve olduğu yere yığıldı kaldı!
Bunu fark eden yaşlı kadın panik içinde bir kaç adım geri çekildi ve öylece dondu kaldı!
Yerde hareketsizce yatıyordu çocukcağız.
Acaba diye düşündü kadın, attığı taşlardan birine mi hedef olmuştu çocuk?
Hayır sakın öyle olmasın Tanrım, diye çığlık atarak çocuğun yattığı yere doğru koşmaya başladı.

Devam edecek.. http://blog.milliyet.com.tr/Yalnizligin_sonu_yok__2_/Blog/?BlogNo=226006

 
Toplam blog
: 1021
: 1607
Kayıt tarihi
: 19.10.07
 
 

Çok eski olmayan bir tarihte tıpkı sizler gibi Melek'lere gülümsermişim uykulu hallerimde!  ..