Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yanınızdakini sahiden seviyor musunuz?

Yanınızdakini sahiden seviyor musunuz?
 

Çok özel bir durum olmazsa okuduğunuz yazı bu seneye ait son yazım olacak.

Bakmayın Facebook "Ayy ne güzel bir yıldı şekerim, sen de bunun bir parçasıydın, muckk" tarzında bir uygulama yapmış, benim için hiç de güzel bir yıl olmadığından "Hadi len" diye kendimce bir had bildirdim!

(Gerçi, onlar da napsınlar, her ülkeye göre ayrı bir uygulama mı hazırlasınlar!)

Gerçi bizim ülkede de 2014'ü çok mutlu-mesut geçirenler oldu; iktidar partililer için pek güzel yıldı diyebiliriz kesinlikle!
Neyse...

Kötü bir yıldı, 2015'in de benim "kötü" anlayışıma göre "iyi" olabileceğini de beklemiyorum; mesela bakınız 19 Ocak 2015'de TBMM kaçAk Saray'da toplanacakmış... Başkanlık sistemine geçiş çalışmalarının bilmem kaçıncı ayağı... (Tabii ki "Başkanlık" bizimkiler için "Sultanlık")!

Durum şunu gösteriyor ki yine çok gerileceğiz, bu arada yine gerilemeye devam edeceğiz!

Hal böyle olunca, yılın son yazısında biraz olsun sevgiden, hoşgörüden dem vurmak istedim.

******
Kaç zamandır yazayım istiyordum, fırsat olamamıştı.

Aslında konu pek basit, pek bilindik bir gerçek ancak nasıl ki ölümlü olduğumuzu bildiğimiz halde unuturuz da, ille de bir cenazeye katıldığımızda tekrar hatırlarız, işte onun gibi bir şey...

Sürekli okuyucularım bilirler, Maia adında bir kız köpeğim var. Ev içinde beslediğimizden her an gözümüzün önünde...

28 günlükken geldi elimize, minnacık bir şeydi, şimdi 8 yaşında...

Bazen uyurken horluyor, bir horlama sesi bu kadar güzel mi gelir insana!

Yemek yerken bazen ağzını şapırdatıyor; o şapırdattığı dilini al öp! O kadar şirin yani!...

Nadir de olsa, gerinirken pırt yapıyor, pırt sesini duyduğundaki şaşkınlığını görsen, ölürsün! Bir daha yapsa keşke dersin, yani o kadar!

(Yalın sevgisini anlatmak için tek bir örnek yeter: Oğlumla ben çok keyifli bir an yaşıyoruz, mesela oğlumun yatağına yatmışım sarılıyoruz, anında yanımızda bitiyor. Bizi öyle gördüğü için nasıl mutlu! İnsan olsa "Beni yanınıza çağırmıyor musunuz?" der, gücenir, küser... O ise atlıyor, zıplıyor, bit kadar yatakta bir de kendine yer açıyor! Mutluluktan bir beni yalıyor bir oğlumu...

Allahım, gel de sevme! Gel de bu yalın sevgi karşısında "Seviyorum lannn" diyen herkese inan! Hele ki "Kıskandım da öldürdüm hakim bey" diyenlerin sevgisini "Hayvan" denilen alt gruplarla kıyasla! Alt grup hayvanlar tecavüz de etmeyi bilmiyorlar bu arada...)

Bu ağız şapırdatmalar, horlamalar, minik pırtlar karşısında eğlendiğimi gördüğümde aynı şeyleri yetişkin biri yaptığında ne kadar iğrenç bulduğumu anımsadım.

Hayvandaki mi sevimli geliyor diye düşündüğümde aslında aynı sevgi ve hoşgörüyü bebekler için de gösterdiğimizin ayırdına vardım. (Malum, oğlumun bebekliği üzerinden epey uzun yıllar geçtiğinden, ağzından püskürttüğü kusmukların bile mide bulandırmadığını unutmuşum, ki; bazen pek de fena kokuyorlardı ya...)

Bebeklere farklı bir tat tattırıldığında ya çok sevip ağızlarını şapırdatıyorlar, ya da yüzlerini ekşitip dilleriyle geri iade ediyorlar ya...

Allahım, içimize sokasımız gelmiyor mu?

Pırt yapsınlar diye dakikalarca sırtlarını okşamıyor, popolarına hafiften vurmuyor muyuz? Bir "Gak" diye geğirme sesini duyduğumuzda, bir minik "Pırt" sesini, mutlu olmuyor muyuz?

******
Demek ki bu seslere karşı hoşgörümüz ve hatta sevgimiz var.

Peki, aynı şeyleri yetişkin bireyler yaptıklarında neden iğrenç ve dayanılmaz buluyoruz?

Kocamızın/karımızın horlama sesi neden uykularımızı kaçırıp da sinir katsayımızı arttırıyor?

Yetişkin bireylerden beklentilerimizden dolayı, muhtemelen, ancak sevgi ve hoşgörü eksikliğinden diye de düşünüyorum. Minik bir bebek, bir köpek, bir kedi sizi üzemez. Hayal kırıklığına uğratamaz. Kalbinizi kıramaz.

Tahammülsüzlüğün bir bölümünün sosyal öğrenilmişlik olup, bir bölümünün de içten içe biriktirilen hınçlardan kaynaklandığını düşünüyorum.

Sosyal öğrenilmişlik çok önemli, ancak bunun aşıldığı da gözlemlenmektedir. Mesela, deli gibi aşık olunduğunda, bebeklere, hayvanlara gösterilebilen hoşgörü aşık olunan kişi için de devreye giriyor!

******
Sevginin, hoşgörünün nelere kadir olduğunu, olmadığı ortamlarda en doğal durumların bile ne büyük sıkıntıların sebebi olduğunu yine yeniden yazayım istedim.

İğrenç bir örnekle insanın bencilliğinden de dem vurmak istiyorum: Yahu, her insan burnunu karıştırır!

Mühim olan karıştırdıktan sonra elde kalanlarla birlikte ellerini yıkasın! Oraya buraya sürmesin, top yapıp da oraya buraya atmasın!

"Ayy, hayatımda burnumu karıştırmadım!" diyen zat varsa, ben de alnını karışlarım!

(Bu arada, yanınızdakini sahiden seviyor musunuz? Kendinize gösterdiğiniz hoşgörüyü ona da gösterebiliyor musunuz?)

******

Demek istediğim şekerim, ister erkek ol ister kadın, hepimiz insanız; burnumuz da akar yeri gelir, yeri gelir tıkanır.

Yediğimiz bir şey dokunur, midemiz balon gibi şişer, bir pırt yapmak için neler veririz!

Neyse...

Demem o ki; hepimiz aynı hamurdanız aslında!  Bazılarımız biraz daha az yoğrulmuş, bazılarımız biraz daha fazla mayalanmış!

Siyasal, ekonomik olarak yeni yıldan beklediğim eski yılı aratmaması ancak insan olarak farkındalığımızın artması!...

Kendinin farkında olan kişiler, ancak, etrafında olup-bitenleri çıplak göz ile görebilirler ki o çıplak göz sağduyu, sevgi, hoşgörü, bilim ve empati yapma yeteneği ile en basit şekilde açıklanabilir.

******

Bireysel farkındalığımızın, vatandaşlık haklarımızın farkına varıp da yaşadığımız ülkede "İnsan" gibi yaşayacak asgari ücrete, yalansız TEFE-TÜFElere göre düzenlenen uyarlamalara, anayasal haklarımızı özgürce yaşabileceğimiz platformlara...

Ay inanmıyorum!

Ay inanmıyorum ama olsun istiyorum!...

Mail: gulgun_2006@hotmail.com
https://twitter.com/Gulgunkaraoglu

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..